İnsan, başına gelenleri not alıp, eli de kalem tutsa inanın yaşanmış romanı bir çırpıda yazar…
Aslında hayatımız roman değil mi?
Bugüne kadar hayal ürününden uzak tuttuğumuz yazılarımızı gevrekçinin “Fırından taze çıktı. Sıcak sıcak bunlar… Dumanı tütüyor!..” Dediği gibi yazmaya özen gösteriyoruz…
Daha dün, takımın (Bostanlıspor) durumunu soran, attığında mangalda kül bırakmayan sporsevere “Bizim Gökmen Türkiye şampiyonasında 2. Olup Milli takıma alındı” dediğimde “Çok iyi. Süper olmuş. Hangi mevkide oynuyor. Golü o mu attı” diye sordu.
“Futbol takımında değil, kick boks da” cevabını aldığında suratını ekşitip “Ben de futbol diye sevinmiştim” dedi.
Sonra da ekledi: “Bırakın bu sporları da futbola bakın…”
Spor dendiğinde yaşamındaki tek noktasının futbol olduğunu varsayan ve diğer branşlardan bihaber olan çokbilmişlerin dünyasında “Türk Sporu” nasıl bir adım ileriye gidecek?
Onların spor anlayışı futbol ile kısıtlı iken, bizler spor dendiğinde tüm branşları aklımıza getiriyoruz. Üstelik en yenisiyle bile ilgilenip bir tek gencimizin, yaş alan çocuğumuzun sporla haşır neşir olmasını yeğliyoruz… Bununla seviniyor, mutlu oluyoruz.
Yeni birini sporla tanıştırıp, onun spor yapmasını gerçekleştirdiğimiz an, o birler zincirin halkası gibi büyümekte ve güçlü, sağlıklı, bilinçli, centilmen, disiplinli ordu haline gelmektedir…
Elbette biz futbolu da yok saymıyor ve lokomotif sporumuz olduğunu kalbimize yazıyoruz. Bunun yanı sıra diğer sporların da gündeme gelip, başarıya odaklananların imkânlarını yaratıyoruz.
Kısaca; sizin anlayacağınız spor futbol değildir. Sporun tarifi şöyledir: “Belli kurallara ve tekniklere uyularak yapılan, bedensel gelişmeye yararlı, eğlenmek ve yarışmak amacı da bulunan beden hareketlerinin tümünün ortak adı.”
Kick boks dedik de…
Devam edelim.
Bostanlıspor’un genç sporcusu Nusret Gökmen Başay, öncelikle şunu belirteyim ki okulunda başarılı bir öğrenci. Okul ve sporu bir arada mükemmel bir şekilde yürütüyor.
Bostanlıspor da üç branşta (boks, muaythai, kickboks) lisanslı. Bugüne kadar il, bölge ve Türkiye şampiyonalarına katılarak büyük başarılar elde etti. “Dünya Üçüncülüğü”ne kadar yükseldi. En son geçtiğimiz günlerde Mardin’de sona eren Türkiye Kick Boks Şampiyonasında mücadele etti. 75 kilo K-1 Gençlerde katıldığı tüm şampiyonalarda olduğu gibi yine kürsü yaptı ve genel klasmanda da ikinci olarak milli takıma seçilme başarısını gösterdi.
Gökmen şimdi milli sporcu olarak ülkemizi, Ay Yıldızlı formasıyla önce Akdeniz Oyunları sonra da Avrupa Şampiyonasında temsil edecek.
Bu gurur Bostanlıspor’un dersem yanlış olmaz. Çünkü spor okulundan başlayan serüveninde yönetimin sürekli desteklediği, arkasında durduğu Gökmen, basamakları yavaş olarak ancak inançla çıktı, sonuçta da amacına ulaştı. Şimdi rüyalarını süsleyen Ay Yıldızlı formayla ülkemizi temsil edecek.
Gökmen’in bu başarısında en büyük pay antrenörü Aytaç Uyanıker’in…
Bu asla inkâr edilemez!
Aytaç, Gökmen’e inandı, güvendi ve onunla başladığı serüvende ilk günden bu yana hep yanında oldu ve dik durmasını sağlayıp, kazanmasını öğretti. Gökmen kazanırken de, kaybederken de “spor olduğu” için yaptığını kesinlikle unutmadı…
Bunu öğreten de kulübü ve antrenörü oldu…
Elbette sporu bilenlere ve anlayanlara örnek olacak hareketleri sporcusuna öğreten Aytaç Uyanıker’in “Bizim terbiyemizde sadece spor ve kuralları var” söylemi, yüreğindeki “Dünya Fair Play Büyük Ödülü”nü kazanan kulübünün prensiplerini hiçbir zaman için unutmadı, unutturmadı…
Diyorlar ya; futbol spordur…
“Boş lafa karnımız tok” diyenlerden değil, önümüze bakanlardan olduğumuzu daha önce de aktardığımı hatırlayacaksınız. Yoksa biz filmlerde hayranlıkla izlediğiniz Amerikan futbolu, ragbi, beyzbol, softbol, sualtı ragbisi, paletli yüzme, çim hokeyini Karşıyaka’ya getirmez ardından da şampiyonluk kupalarıyla müzemizi süsleyemezdik…
Diyeceksiniz ki… Basketbol?
Şampiyon olduk. İzmir, Bölgesel, 3. Lig… 2.Lige yükseldik. Yarışmacı haklarımızı Karşıyaka Spor Kulübü’ne devrettik.
Voleybol, tenis, badminton, hentbol, masa tenisi, atletizm…
Hepsinde de birinciliklere imza attık…
Muaythai, kick boks de Türkiye Şampiyonu, dünya üçüncüsü, Avrupa İkincisi çıkardık…
Oryantiringi siz bilmezken, biz Türkiye Şampiyonlukları aldık… Uluslararası yarışmalarda birincilikler kazandık…
Bunları elde ederken de hep Axel Munthe’nin sözünü örnek aldık: “Başarının şartları; bilmek, istemek, cüret etmek ve susmak.”
Üstelik haddimizi de bildik. Hiç kimseye çamur atmadan hep destek olduk.
Bir de “İyi bir takım” olduğumuzu hiçbir zaman asla unutmadık. İstikrarı sağladık… Bireysel davranmayıp “ekip ruhu” ile çalışmasına imza attık.
Mark Twain ne der: “Takım oyunu oynamak başarıya giden yoldur. En iyi oyuncu sen olabilirsin, ama birlikte oynamazsan, tökezlediğinde yardım edecek biri olmayacak.”
Başarı ve başarısızlık… Bu sözde gizli!
Liderlik de öyle…
Türkiye, Avrupa ve Dünya Fair Play Ödülleriyle taçlanırken bunu kulübe yansıtmak ve halen “Kırmızı kart” görene kapıyı göstermek cesareti kim de var acaba?
Elbette sportif başarının yanı sıra yetişen ve diğer kulüplere giden sporcular, basketbol ve voleybolda Karşıyaka Spor Kulübü’nü destekleme, amatör futbol kulüpleriyle dirsek temasında olup güç verme…
Bir de; size verilen ödüller…
Dünya Fair Play Konseyi, Türkiye Olimpiyat Komitesi Fair Play Komisyonu, Mazhar Zorlu Spor Vakfı, Türkiye Futbol Adamları Vakfı başta olmak üzere pek çok spora damga vuran kurumun “Yılın Kulübü” ve “Yılın Takımı” ödülleri asla küçümsenmemeli…
Bugün sporda başarılı olmak isteyenlerin öncelikle “devamlılık” konusunda sıfır toleransı kabul etmesi gerekmektedir. Sonra çok çalışmak, daha çok çalışmak, kendine olan öz güvenini artırarak özelliklerini geliştirmek…
Diyeceğimiz şudur; başarmak için fedakârlık şarttır. Sporcusunda da, yöneticisinde de…
Elbette bunları yaparken de araç ve gereç kadar tesisin ön planda olması “olmazsa olmaz”dır.
Karşıyaka spor konusunda çok şanssızdır. Bunun tek nedeni de yıkılıp yapılmayan stadı ve yenilerin eklenmediği spor tesislerinin yetersizliğidir.
Ünlü şarkıcı İbrahim Tatlıses’in dediği meşhur bir sözü biz izniyle şöyle değiştirelim: “Tesis vardı da, biz mi spor yapmadık!”
Eskiden stadımız vardı. Mahalle aralarında arsalara iki taş koyar top peşinde koşardık. Ağaca sepeti takar basket atardık. İki direk arasına ip gerer voleybol oynar, boş alanda koşar atletizm yapardık… Simdi soruyorum size 1+1’lerin bulutlara değdiği, körfezden esen imbatın kesildiği, Yamanlardan gelen rüzgârın önlendiği adeta nefes alamadığınız şehirde, Karşıyaka gençliği nerede ve nasıl spor yapacak?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!