Hiç kimse, açmak istemeyecek...
Eminim...
Yüz yüze gelmeye korktuğumuz için. Aslında, az ya da çok, bilerek ve isteyerek, ya da bilmeden ve istemeden, hepimiz hatalar yapıyoruz, iyilerin yanında...
Hani, ne demiş atalarımız?..
"Kabahati gelin etmişler de, kimse alıp üzerine giymemiş.."
Ne güzel bir söz... Yeryüzünde, her an, insanlar tarafından, uygulanan milyonlarca sayıda hatalar, yanlışlar, devam edip gidiyor...
Durdurmak, ya da yok etmek, mümkün olmuyor. Toprağın istenmeyen versiyonu...Haksızlıklar üreterek, tırmanıyor.
Önü alınamıyor... Çözüm üretilemiyor... İnsanoğlu, birbiriyle uğraşıp duruyor... Kavga ediyor... Suç işliyor... Haksızlık ediyor...
Ya da, haksızlığa uğruyor. Savaşlar çıkarıyor. Kimisi, eza cefa çekiyor...
Kimisi de saltanat içerisinde, keyif sürüyor...
Pek tabii ki, sınırlı ömür süresince... Hiç kimseye acımadan...
EMPATİ kuramayan bencil yapısıyla. Vicdani dıygulardan uzak biçimde. Yaşam süresi içerisinde, hep kazanacağını zannederek.
Oysa: Yaşamın bitim noktasında, istemese de, kapıyı açmasa da, gerçekle yüzleşiyor...
Her şeyin, boş bir hayal olarak, hepimizi aldatıp esir aldığını idrak ederek...
Peki: İnsanoğlu'nun yaşarken yaptığı, hataların ve yanlışların sorumlusu kim?
Neden, insanlar keyif için, hislerini tatmin etmek için, birbirlerine ve doğaya zarar veriyorlar?
Her türlü suçu işleyebiliyorlar?
Neden, gerçekleri kabul etmek, ya da yüzleşmek istemiyorlar?
Neden, devamlı günah işliyorlar?
Cevabı çok basit...Toprağın yapısal fonksiyonunun, oluşturduğu, "kan ve et" yapısıyla, bünyesinde ürettiği, sıvıların etkisinde, kalıyor da, ondan!..
Bu cümle size tuhaf geldi, öyle değil mi?
Ben, yıllarca bunu düşündüm hep...
Neden ve nasıl oluyor da, insanoğlu, hem kendisine, hem birbirine, hem de doğaya zarar veriyor diye!.
Sonuçta, tek sorumlusunun, organik yapısını oluşturan, "kan ve et" ile birlikte, bedenin ürettiği, sıvılar olduğunu düşündüm.
Sürekli "beyin" organımızı destekleyen, patolojik hücreleri besleyen, "ego" duygularımızı körükleyen, tabiatta, hiçbir organik canlıda bulunmayan, kötü ruh yapısına, bir çoğumuzu, mahkum eden en belirgin sorumlu, ne yazık ki, bedenimizin ürettiği sıvılardır... İşlenen suçların, cinayetlerin, bencilliklerin, vicdansızlıkların, savaşların, günahların, acımasızlıkların, şeytani kötü ruh yapısının, en büyük sorumlusu, kısaca "CAN" dediğimiz, "KAN VE ET" yapımızın ürettiği sıvılardır...
İşte, o nedenle, vefat edenler, artık günaha girmezler ve suç işlemezler...
Çünkü, artık, sorumlu olan "kan ve et" yani, "CAN" yapısından kurtulmuşlardır. Öyleyse, ölüm gerçeğiyle yüzleşmekten, korkmamak gerekir. Hatta, haksızlığa uğrayan ve mutsuz, olan, birçok insan için, kurtuluş olarak, değerlendirmek, mümkündür... Bu makalem, okuyucularıma, tuhaf gelebilir...
Şaşıra bilirler...
Bu yazım için derinlemesine düşünebilen, okurlarım, neyi kastettiğimi anlayacaklardır. Eminim...
NOKTA...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!