Uzun zamandır yazı yazamıyordum. Sadece köşeme yazı yazmak değildi tabi ki sorun. Hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Aslında hala da öyle...
Bir şekilde devam etmek gerekiyor ama hayata… Kaldığımız yerden devam edemeyeceğimiz gün gibi aşikarken hem de... Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak çünkü… En azından benim için bu böyle.
99 depremi sonrası da benzer duygulara kapılmıştık ama ne kadar da çabuk unuttuk! Tabi unutanlar bu felaketlere birebir maruz kalmayanlar. Yoksa bu felaketlerde sevdiklerini, yuvasını veya belki de bir uzvunu kaybedenlerin unutabilmesi asla mümkün değil.
Ne zaman öğreneceğiz bir şeyleri kaybetmeden de sahip olduklarımızın değerini?!
En son yaşanan deprem felaketi sonrasında ise öyle zannediyorum ki, bu kez depremden fiziken birebir etkilenmemiş olanlar arasından da büyük bir kesim kolay kolay unutamayacak yaşananları, üzüntüleri, dramları… Mesela ben; en basitinden kendi kendime bir söz verdim, asla unutmamayı umut ederek… Kendi kendime dedim ki; ''bundan sonra hiçbir şeyden şikayet etmeyeceğim''. Öyle ya, sevdiklerinin ve kendinin sağlığı yerindeyken, yuvan başına yıkılmamışken kalkıp da hayatın rutininin getirdiği sıkıntılara söylenmek de neyin nesi!
Şimdi anladık mı aslında evimizin çok küçük olmadığını ya da çok soğuk olmadığını... Yattığımız yatağın, üstümüzdeki yorganın markasının çok da önemli olmadığını ya da yediğimiz yemeğin tuzunun salçasının etinin sebzesinin az ya da çok olmasının çok önemli olmadığını... Yemeğimizin 5-10 dk gecikmesinin önemsizliğini... Ballandır ballandıra anlattığınız telefonunuzun, arabanızın markasının, yazlığınızın, zenginliğinizin çok önemli olmadığını ya da milyonlarca liraya aldığınız konutun belki de mezarınız olabileceğini... Üstünüzdeki montun, ayağınız üşümesin diye bir köşede duran battaniyenin kıymetini, sıcak bir çayın, çorbanın, ekmeğin nasıl da kıymetli olduğunu... Ya da kalbini kırdığınız bir insanın gönlünü almaya vaktiniz olamayacağını...
Kaçırdığınız trenin, vapurun, dolmuşun arkasından telaş yapmanın ne kadar gereksiz olduğunu... Nerede, nasıl yattığınızın değil de nerede, nasıl ya da ne halde uyanacağınızı veya uyanmayacağınızı... Üzerinize örterek uyuduğunuz yorganın yerine moloz yığınlarının altında kalabileceğinizi... Bu afetler, bu felaketler hep ders olmalı, unutulmamalı... Zenginliğin, malın, mülkün, makamın emanet olup insanlığın kalıcı ve gerekli olduğunu şimdi anladık mı?!
Sevdiklerinizin kıymetini bilin, kalbini kırmayın. Yediğinizi, içtiğinizi israf etmeyin. Emanet olan hayatımızı ne zaman, nasıl, nerede teslim edeceğimiz belli değil zira...
Şu sıralar hangimiz utanmıyor rahatça yiyebildiği yemekten, içtiği sudan veya başını sokabileceği bir evde ısınabilmekten dolayı... Adeta suçlu gibi hissetmiyor muyuz kendimizi, deprem bölgesinde bulunanların yaşadıklarını aklımıza getirdikçe… Madem öyle, bence en azından maneviyatta herkes için hiçbir şey eskisi gibi olmamalı. Ona göre yaşayalım, ona göre davranalım... ‘’Şimdi anladık mı’’ sorumun cevabı umarım herkes için ''evet şimdi anladık ve unutmayacağız'' olur.
Depremde vefat edenlere rahmet, hayatta kalan sevenlerine sabır, yaralılara acil şifa ve yuvası-hayalleri-hayatı alt üst olanlara da bir an önce toparlanma gücü diliyorum.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!