Güçlü bir rakip, birlikte uzun yıllardır oynayan oyuncular ve her ne kadar maçın daha ortalarına bile gelinmemişken diskalifiye edilmiş olsa da, tecrübeli bir koç… Tüm bu özellikler bir araya gelince yenilgi de hesapta vardı haliyle. Ancak;
Karşıyaka bu sezon erken transferlerle birbirine adaptasyon sürecini büyük ölçüde tamamladığı başarılı bir ön hazırlık dönemi geçirdi. Oyuncu kalitesine bakılacak olursa da Tenerife güç sıralamasında 2’nci sırada gösterilirken Karşıyaka da 6’ncı sırada. Yani arada öyle büyük bir uçurum da yok…
Kaldı ki güç sıralamasında 3’ncü sırada olan UCAM Murcia’yı, sıralamada 29’ncu sırada olan Manisa Basket’in deplasmanda yendiği gerçeği ortadayken Tenerife ve Karşıyaka arasındaki birkaç sıralık güç sıralaması farkını önemli bir kriter olarak göremeyiz…
Ayrıca, Karşıyaka kendi evinde oynarken ne birebir oyuncu kıyaslaması ne de tecrübe farkı hiçbir önem arz etmez. Ya da daha doğru ifade ile arz etmez-Dİ!.. Geçmiş zaman kullandım, çünkü artık evimizde oynamanın rakibi baskı altına almak adına çok da bir anlamı kalmadı…
Tenerife maçında organize hücum ve takım savunması olarak teknik anlamda sıfır olmamızdan belki de daha da büyük olan sorun seyircinin sıfır katkı sunmasıydı…
En önemli özelliğimizi, kendi evimizde rakipler karşısındaki en önemli kozumuzu ne yazık ki kaybetmişiz gibi görünüyor. Bunda etken olan şeyler arasında pek çok faktör akla geliyor tabi…
Futbolda üçüncü ligde elde edilecek olan şampiyonluğu, basketbolda Avrupa Kupası kaldırmaktan daha büyük bir başarı olarak gören aşırı futbol sempatizanı bir grup taraftarın bu sene futboldaki başarılı gidişat nedeniyle başarı tatminlerini basketbol maçlarında arama ihtiyaçlarının kalmamış olması bir etken olabilir mesela…
Benim yakın bir zamana kadar katılmadığım ama bu son maçtaki gözlemlerimden sonra acaba doğru mu diye düşündüğüm bir diğer etken de; salona artık cebinde çok parası olan kesimin gelebiliyor olması, orta-az gelirli ama Karşıyaka’nın başarısı için o salona geldiğinde yapması gerekeni bilen kesimin ise gelemiyor olması olabilir mesela…
Kadınlı-erkekli, ailecek, çoluk-çocuk salona gelinmesine sonuna kadar desteğim; -ki zaten benim çocukluğumdan beri de Karşıyaka’nın basketbol kültürü çerçevesinde bu hep böyle olmuştur. Ama gelen kesimin o salonda takımının arkasında itici güç olması lazım. Hele ki böylesi önemli maçlarda ve güçlü rakipler karşısında bu destek sağlanamazsa ‘’Karşıyaka kendi evinde her takımı yenebilir’’ inancı da zamanla sarsılacaktır…
Tenerife maçında adeta tiyatro seyircisi vardı salonda. Yanlış anlaşılmasın, tiyatro seyircisine saygım büyük, ama tiyatrolarda…
Tenerife faul atışı kullanırken pota arkasındaki seyirciler elleri göğsünde bağlı veya çenesinde, ya da yerinde bacak bacak üstüne atmış oturur vaziyette donuk bir şekilde sabit duruyorlardı ki bu durum dünyanın herhangi bir yerinde çok nadir yaşanılabilecek bir durumdu bence… Dünyanın her yerinde, basketbol müsabakalarında pota arkası seyircinin rakip faul atışı kullanırken dikkat dağıtmaya yönelik çabalarda bulunması, adeta yazılı olmayan bir kural gibidir çünkü…
Bu sadece tek bir an ile ilgili basit bir örnekti. Bunun dışında da ne hücumda coşturucu tezahürat vardı ne de rakip hücumlarında rakibin elini ayağına dolaştıracak olan aleyhte baskılı bağırışlar vardı!
Bilet fiyatları cidden çok yüksek kabul, kombineler desen çok çok yüksek, VIP biletler ise fahiş oranlarda aşırı yüksek ve tüm bunların hepsi de göz önündeki gerçekler, ama bu paraları verip de o koltukları dolduranların aynı zamanda takımlarını hiç desteklemeden oturduğu yerden maç izleme hakkını da satın aldığını zannetmesi bence son derece yanlış…
Tek dertleri maça gittiklerini instagram’da, facebook’ta paylaşmak adeta. Canın istiyorsa onu da yap tabi ama onca para verip o koltuğu aldın madem, maçın ve taraftarlığın hakkını da ver değil mi!..
Takıma gelince, bu takımdan gerçekten de çok ümitliydim. Beklentilerim de çok yüksekti. Böyle düşünmemi sağlayan da yine bu oyuncuların hazırlık döneminde gösterdiği performansları ve tabi ki Ufuk Sarıca idi…
Şimdi ise yine aynı oyuncuların Tenerife maçında sahadaki beceriksizlikleri, savunma hiç yapmamaları, takım oyunu oynamamaları nedeniyle ve de Ufuk Sarıca’nın Thomas Akyazılı gibi iyi bir savunmacıyı hiç düşünmemesi ve Kenan Sipahi’yi (hücumda her ne kadar istikrarsız olsa da) çok iyi bir savunma katkısı verebileceği halde çok az sürelerle değerlendirmesi ve yanısıra bir Ufuk Sarıca klasiği olan set hücum organizasyonlarının son derece az olup da sadece bireysel yeteneklerle bir şeyler yapabilmeyi hayal etmesi gibi nedenlerle benim bu takımdan beklentilerim de, umutlarım da son derece azalmış bir vaziyete dönüştü…
‘’Hadi ilklerin günahı olmaz diyelim, hadi daha yolun başı diyelim’’, diyeceğim ama Avrupa’da Ufuk Sarıca ile en son ne zaman maç kazandığımızı hatırlayan var mı acaba?! Ufuk Hoca ile bir zamanlar Avrupa’da finaller oynadık diye Ufuk Hoca artık yeni başarılar elde etme hakkını tüketti mi yani? Biz Karşıyakalılar geçmişteki finallerle avunup Ufuk Sarıca’dan Avrupa Kupası beklentisi içerisine girmeyelim mi yani artık?
Bakınız; Tenerife maçı çok önemli dersler çıkarılması gereken bir maç. Hem seyircinin hem de takımın silkelenip kendine gelmesi için…
Acaba sponsorsuzluk konusu mu akılları karıştırıp, konsantrasyonu bozuyor?! Haluk Yıldırım’ın çok ani gelişen genel menajerlikten ayrılması konusu gelmekte olan mali krizin ilk yansıması mıydı acaba ve takım olarak da gerek oyuncular gerekse koç gelmekte olan bir büyük krizin farkındalığında oldukları için mi bu kötü oyunu ve mağlubiyeti yaşadık?!
Hadi onların diyelim ki böylesi bir mazereti var, ama seyircinin sığınabileceği hiçbir mazeret yok!
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!