Kendine güvenen adam bıçak çekmez. Temel mevzu bu aslında... Özgüveninin yerinde olup olmaması...
Okumuş olanı için de, okumamış olanı için de geçerli bu...
Genel olarak bıçak çekme, silah taşıma gibi eylemleri yapanlar cahiller içinden çıkıyor ama bunun nedeni de aslında özgüven yoksunluğu. Yani hem eğitim almanın külfetine katlanamayacak kadar tembel, bunu başaramayacak kadar zeka açısından kifayetsiz hem de bunları yapamadan bunları yapanlar arasında yaşarken kendisinin aynı kefeye konması lüksünü bekleyen, içten içe bunun ezikliğini ölünceye kadar atamayacak olan bir güruhun asla taşıyamayacağı özgüvenden bahsediyorum...
O nedenle de okumuş, eğitimli insanlara kıyasla yüzdeye vuracak olursak cahiller arasından daha fazla çıkıyor bu bir takım silahlara sarılma eylemleri. Zaten kendini bilen, bir şey ispatlama kaygısı olmayan, kendinden emin olan bir insanın silaha sarılma gereksinimi de olmaz.
İstersen en üst düzeyde yönetici ol, istersen altında binlerce çalışanın olan büyük bir patron ol farketmez, şayet ya eğitim eksikliğinden kaynaklanan kalıcı bir ezikliğinin olduğunu ya da baba parası olmasa kişiliğinin zayıflığıyla hiçbir konuma gelemeyecek bir zevzek olduğunu ya da bir takım cemiyetlerin kendine sağladığı torpille belli bir üst konuma mevzilenebildiğini aslında farkındaysan özgüvenin yine de olmayabilir.
İşte bu tipler en ufak bir hadisede silaha sarılan, bıçak çeken zavallılar aslında.
Yıllar önce Murat Birsel'in yanlış hatırlamıyorsam Karşıyaka Lisesinden Mezunlar Derneği'nin yayınladığı bir dergide çıkan yazısı vardı. Rahmetli babamın da kuruluş aşamasında yer aldığı derneğin bu dergisi, babamın çok yakın arkadaşı olan ve biz çocuklarının da ''kağıtçı Salih Amca'' olarak tanıdığımız Salih Evkuran tarafından babama okuması için verilirdi. Hala böyle bir dergi var mı bilmiyorum ama o zamanlar bir sayısında Karşıyakalı olarak Murat Birsel; kavga gerekçeleri, bıçak, özgüven konularında çok güzel saptamalarda bulunan bir yazı yazmıştı.
Hatırlayabildiğim kadarıyla anlam olarak, aşağı-yukarı şu şekilde bahsediyordu; ''Biz gençliğimizde kavgaya girmek için geçerli bir neden arardık. Namusuna, ekmeğine, ailene, şerefine laf edecekti ki birisi, gireceğin kavganın haklı bir nedeni olsun. Ve haklılığını bildiğin zaman da o kavgaya sadece bileğinle, göğsünle, kafanla değil tüm yüreğinle dalardın. Biz öyle bıçak mıçak çekmeyi de bilmezdik. Çünkü bıçak çekmek kendine güvenmeyen adamın işidir, kendisini zayıf görenin hareketidir, yüreğine-bileğine güvenmeyen kalleşlerin işidir...''
Yazıya ulaşamadığımdan birebir alıntı yapamamış olsam da hemen hemen bu çerçevede bir takım satırlar vardı. Ne kadar da doğru, ne kadar da yerinde saptamalar...
Tüm bunları anlatma gereği duydum, çünkü bir kendini bilmezin, özgüveni olmayan bir eziğin Karşıyaka'nın basketbol oyuncusu Errick McCollum'a yaptığı saldırı girişiminden dolayı...
Olaydaki saldırganın karakterini ortaya koyan en net durum da, McCollum'a her türlü efelenmeyi yapıp yanına gittiğinde kesinlikle alt edemeyeceği bir kişi olduğunu gördükten sonra gerisin geri gidip, eline bir bıçak aldıktan sonra tekrar yanına dönebilmesi... Nerede senin delikanlılığın, nerede senin onurun, şerefin!.. Üstelik bir de McCollum'un aracında hamile eşi ve 2 yaşındaki oğlu olduğunu gördükten sonra bunu yapıyor.
McCollum bu kişinin daha ilk hamlesinde henüz eline bıçak almamışken onu oracıkta yere zımbalayabilir miydi, zımbalayabilirdi... Yaptı mı, yapmadı... Çünkü kendi alanında nice başarılara imza atmış, mesleğinde elde ettiği başarıları ile özgüveni yerine oturmuş, yanısıra fiziksel olarak da hasmını çok rahat bir şekilde alt edebileceğini biliyor olmasının verdiği lüzumsuz bir ego tatminine ihtiyacı olmayan birisi... Yani muhtemelen karşısındakinin asla sahip olamadığı özellikleri olan birisi ve aynı zamanda da o esnada yanında ailesi olan düzgün bir aile babası...
Konuyla ilgili olarak McCollum'un sözlerinden bazılarını alıntılayacak olursam; ''Etraftaki iyi insanlar müdahale etmeseydi kim bilir işler ne boyuta varacaktı. İşin en kötüsü ise yanımda hamile eşim ve 2 yaşındaki oğlumun olmasıydı. Bu nedenle karşımdaki şahısla uğraşırken aynı zamanda onların güvenliğinden emin olmak zorundaydım''. O anda ailesi için kaygılanan bir adamın yaşadığı bu durum gerçekten çok hazin, gerçekten çok can sıkıcı...
Saldırganın aracı belliyken, yüzünün fotoğrafı, plakası ve etraftaki bir sürü şahit varken umarım bir an önce gereği yapılır ve hakettiği bir ceza verilir. Gerçi bu tiplerin yaptıkları sonrasında genelde serbest kalıp çok küçük maddi cezalarla kurtulduklarını görüyoruz genelde ama bu sefer umarım layığı neyse o cezayı alır. Hiç kimsenin böylesi şeyler başına gelmemesi dileklerimle, çok çok geçmiş olsun Erric McCollum... (Bu arada, konunun başlangıcını, en başındaki durumda kimin haklı kimin haksız olduğunu tabii ki bu kadarlık gazete haberleriyle bilemeyiz. Ancak, konunun en başında kimin haklı kimin haksız olduğu kısmını tamamen önemsiz kılan bir gerçek var ki, o da ‘’bıçak çekmek’’ eylemi. Bu hareketten sonra artık gerisi teferruat)
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!