Cumhuriyet coşkusunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Atatürk’ün armağanı olan bu idari sistemi sonsuza kadar yaşatmak da boynumuzun borcu. Nice nice 100 yıllar sürüp bizden sonraki nesillerin de özgür Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında bugünden daha da fazla refah içerisinde yaşaması en büyük temennimiz…
Cumhuriyet rejimi sayesinde Anadolu’nun bir köyünde doğan çocukların bu ülkede bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olduğunu gördük. Cumhuriyet kazanımları 100 yıl içerisinde gittikçe bozulmaya veya bir kısmı erimeye başlamamışken bu ülkede devlet okullarında okuyarak iyi mesleklere sahip olunup yüksek mertebelere gelinebildiğini de gördük. Günümüzde maalesef özel okullara mecbur hale getirildik o ayrı…
Yine de Cumhuriyet’in bize kazandırdıkları o kadar fazla ki bu kısmi dejenerasyona rağmen ülkemiz bugün hala kadınların zoraki peçeye sokulmadığı, oy kullanabildiği, kız çocuklarının da okutulduğu günleri yaşayabiliyor. Bunlar sadece birkaç örnek tabi. Çok çok çok daha fazlası demek Cumhuriyet!
Yalnız benim şu sıralarda dikkatimi çeken bir başka mevzu var ki ona değinmek isterim. Şu sıralar sanki insanlar ve kurumlar arasında ‘’Cumhuriyeti en coşkulu ben kutlarım, en fazla ben seviyorum, benim yüzüncü yılda yaptıklarımın yanında seninki solda sıfır kalır, benim kutlamam senin kutlamanı döver’’ gibi bir durum hissediyorum… Tabi hiç umursamayanların yanında bu o kadar da kötü bir durum değil!
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı bu ve bir daha şu anda hayatta olan hiçbirimiz bir sonraki 100 yılın kutlamalarını da göremeyeceğiz haliyle. Hal böyleyken de bu yüzüncü yıl kutlamalarını doğal olarak unutulmaz yapma çabası olacaktır ve olmalıdır da! Ama…
Bunu başkalarına karşı caka satmak veya kendisini ‘’en’’ Cumhuriyet sever gibi göstermek için yapanlar olduğunu görmek de gerçekten trajikomik. Cumhuriyeti en çok sevmek ve Cumhuriyeti sahiplenmek için Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak, ülken için çok çalışarak bir takım şeyleri eyleme dökmek gerekir.
Sen devasa bir Türk bayrağı asıp, etrafı Türk bayraklı balonlarla doldurup, havai fişekler atıp, ışık gösterileri yapıp bu ülkeye hizmette ve bu ülke insanlarının Cumhuriyet insanı olarak özgür yaşamlarını sürdürmelerinin devamlılığı ile ilgili zerre kadar bir şey yapmıyor hatta tam tersine zarar bile veriyorsan yapacağın show’a yönelik hareketlerin hiçbir kıymeti olmaz.
Ne de güzel söylemiş Mevlana; ‘’ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’’.
Cumhuriyeti sınırlarının delik deşik olup da demografik yapının bozulmasına karşı çıkarak koruyabilirsin, Cumhuriyeti din tacirlerine aman vermeyerek koruyabilirsin, Cumhuriyeti Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi olarak koruyabilirsin ve tüm bunlar için de sahip olduğun, yine Cumhuriyetin sana verdiği çok önemli bir güce sahipsin ki, o da ‘’oy hakkın’’…
Evet, Cumhuriyet’e sandık başında aklını başına toplayıp, canları pahasına bize bu vatanı ve Cumhuriyeti armağan edenleri aklına getirip o sorumlukla oy kullanarak sahip çıkabilirsin. İş, öyle şeklen ‘’Cumhuriyeti en gösterişli ben kutlarım’’ demek değil yani. Gösterişle bu işlerin olmadığının en güzel delili de ‘’Cumhuriyet’i biz böyle kazandık’’ başlıklı Kurtuluş Savaşı’nın sembollerinden biri haline gelmiş olan o meşhur fotoğraftır belki de…
Uşak’ta, 1933 yılında, Uşak’ın ilk fotoğrafçısı olan Hüsnü Kazım Özler’in tarihe çok da önemli bir not düştüğü belgedir aslında o fotoğraf! Biraz araştırmaya teşvik etmek için özellikle buraya koymuyorum o fotoğrafı.
En Cumhuriyetçi benim diye gösteriş yapmak için şekil şemal düzenlerin mi, yoksa bu memleket uğruna hiçbir şeyi yokken bile yokluktan zafer çıkartmasını bilenlerin mi bayramı olduğunu o fotoğrafı internet üzerinden araştırıp bulanlar gayet net anlayacaktır.
Tabi ki de bu, 100’ncü yıl ve şeklen de muhteşem olmalı. Ama riyakarca veya sadece şeklen olmamalı…
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!