İslam’ın gönderiliş gayesi, yeryüzünde kula kulluğu önleyip bütün insanlığı Allah önünde aynı konumda eşit haklara sahip kılmaktır. Bütün Peygamberler, insanlığa bu temel öğretiyi bildirmiştir. Fakat ehli kitaptan birileri çıkıp dini tahrif ve istismar ederek on yıllar sonra Hz. İsa’ya tanrısallık atfetmiştir. Ona atfedilen tanrısallık, kiliseye ve oraya mensup din adamlarına geçmiştir. Tanrı adına konuşup hüküm veren bu din adamları, doğal olarak saçmalamış, bunun ötesinde zalim krallarla işbirliği yaparak insanları zulümden zulüme sürüklemişler. Kendileri gibi düşünmeyeni aforoz etmekten, hatta öldürmekten çekinmemişler. Bu yolla milyonlarca insan hunharca öldürülmüş. Kendi öğretileriyle uyuşmadığı gerekçesiyle bilim ve fikir insanları Engizisyon mahkemelerinde yok edilmiş. Mesela; “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar” diyen İtalyan filozof ve gök bilimci Giordano Bruno, teslis inancını reddettiği, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü, güneş sisteminden başka sistemlerin de evrende olduğunu söylediği için kilisenin Engizisyon mahkemesinde yargılanmış ve diri diri yakılarak idam edilmiştir. Gözlemsel astronominin ve modern fiziğin babası denilen bilim insanı Galile, Engizisyon Mahkemesince müebbet hapse mahkum edilmiştir. Engizisyon mahkemelerince uygulanan işkencelerde 43 bin kişi ölmüş, 32 bin kişi yakılarak idam edilmiş, mağdurların sayısı 5 milyona ulaşmıştır. Orta çağ boyunca kilisenin elinde din, gönderiliş gayesinin aksine, din ve vicdan hürriyetinin, ilmin ve araştırmanın önündeki en büyük engeli oluşturmuştur. Astronomi, tıp, coğrafya ve benzeri ilimlerin gelişerek Batı medeniyetinin yükselmesi toplumun kilisenin baskısından kurtulması sonucunda gerçekleşmiştir.
Ayrıca, adeta dünyevi bir baskı kurumuna dönüşmüş, ticari şirket haline bürünmüş olan kilise ve buraya mensup din adamları cenneti tekellerine almışlar, cennet bahçelerini menfaat karşılığı parsel parsel satmışlar, cennet vaadiyle binlerce zavallı insanı Haçlı seferlerinde telef olmaya yollamışlar. Neticede insanlık, onlar yüzünden Orta Çağın zifiri karanlıklarına gömülmüştür.
Maalesef zaman içinde aynı hastalık Müslümanlara da bulaşmış, din istismarı konusunda İslam toplumları üzücü örneklere şahit olmuş, birçok kişi ve grup dinden faydalanarak çeşitli kazançlar elde etme yoluna gitmiş, çıkarlarına dini alet etmekten, dini istismar etmekten çekinmemiştir. İslam aleminde din adına kutsallaştırılan bir takım kimseler, insanları rablerine kul olmaktan uzaklaştırıp kendilerine kul ve köle haline getirmişlerdir. Kerameti kendinden menkul bu sapkın kimseler masum ve tartışılmaz bir otorite, dinin mutlak temsilcisi ilan edilip asla sorgulanamamışlardır. Maalesef sağlam, doğru ve yeterli dini bilgiye sahip olmayan bazı insanlar da aklını ve iradesini onlara teslim etmiş, onların her söylediğine sorgusuz sualsiz itaat etmişlerdir. Onlardan gelen her türlü talimatı, dini kural ve esaslara ters düşse dahi kayıtsız şartsız yerine getirmişlerdir. Kendilerinden olmayanları ötekileştirip tekfir etmişlerdir. Böylece dünya ve ahiretlerini kararttıkları gibi, kan ve gözyaşı dolu acıklı ve vahim olaylara neden olmuşlardır. Tarih bunun birçok örnekleriyle doludur.
Bütün insanlar ve tüm canlılar için merhameti ve adaleti öngören dinimizin; “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir” ilkesine rağmen, zamanımızda dini istismar ederek kan döken Fetö Deaş, El-Kaide gibi terör örgütleri ortaya çıkmış, 2016 yılının 15 Temmuzunda din istismarının karanlık çehresiyle yüzleşilmiş, Feto terör örgütü devletimizi işgale kalkışmıştır. Bu terör örgütü mensuplarının giriştikleri cinnet ve vahşet, akletmeyenlerin, aklını başkasına kiralayanların sadece kendilerini değil koca bir milleti felakete sürükleyebileceğini göstermiştir.
İslam dini Allah'tan başka rabler edinmeden, dini yalnız Allah’a has kılarak ibadet etmeyi ve Onun rızasına uygun olarak insanlığa hizmet etmeyi esas almıştır. İslam dini Hz. Peygamber'den başka masum, tartışılmaz bir otorite, yapı ve rehber kabul etmez. Hiçbir kimse ve hiçbir yapı kendisini dinin mutlak temsilcisi olarak göremez ve insanları kendisine mutlak itaat ve bağlılığa çağıramaz. Bir insanın yanılmaz olduğu, beyan ve öğretilerinin kudsiyet arzettiği iddiası dinen kabul edilemez. Hiç kimse aklını, iradesini ve kişiliğini başka birine teslim edemez. Allah adı kullanılarak çeşitli kişi ve yapılara yönelik davet, insanları din ve Allah diyerek aldatmaktır. Allah ile insanları aldatıp kullara kulluğa çağırmak en büyük zulümdür. Din adına, Allah adına insanların manevi duygularını istismar ederek kurulan yapılar dinimizle taban tabana zıttır. Kur'an-ı Kerim, ilmin, bilginin, sürekli aklı kullanmanın önemine vurgu yapmış, sorgulamanın gerekliliğine atıfta bulunmuş, varlık ve indirilen ayetler üzerinde düşünmeyi tavsiye etmiş, imanı kişinin özgür seçimiyle gerçekleşen bir karar olarak görmüş, dinde her türlü zorlamayı yasaklamış, aşırılıklardan kaçınmayı öğütlemiş, körü körüne hareket etmeyi yasaklayıp bilinçli davranmayı,basiretle hareket etmeyi emretmiştir. Kur'an-ı Kerim; "Dikkat edin! O aldatanlar sizi Allah ile aldatmasın” diye ikazda bulunmuştur.
Öyle ise dinimizi istismar edenlere karşı çok dikkatli, duyarlı ve uyanık olunmalı, dinimizin temel kaynaklarına ters düşen, akla ve mantığa aykırı safsatalarla, hikayelerle, sahte sevap vaatleriyle insanları aldatmaya, insanların saf ve temiz duygularını sömürmeye çalışanlara, Allah'a kulluk yerine kendilerine kul, köle olmaya çağıranlara itibar edilmemelidir.
Tarih boyunca din istismarının beslendiği zemin cehalet ve taassup zemini olmuştur. Bu bakımdan taassuptan uzak durulmalı, dini alanda hurafelerden uzak, sağlam, doğru ve yeterli bilgiye sahip olunmalıdır. Çocuklarımızın sahih dini bilgiyi doğru yöntem ve metotlarla, iyi niyetli, mutedil ve güvenilir ellerden öğrenmesine özen gösterilmeli, onları kime emanet ettiğimize, din adına neler öğrendiklerine dikkat edilmelidir. Kula kulluğu reddeden yalnız Allah'a kulluk eden araştıran, soruşturan, düşünen, aklını kullanan, ahlaklı, özgür bireyler olarak yetiştirilmelidir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk söylev ve demeçlerinde dinimizin akla, mantığa, bilime ve ilerlemeye aykırı olmadığını, en son ve en mükemmel din olduğunu belirtmiş, dine zarar verdiği için ve çıkarcılığa zemin teşkil ettiği için dinin istismar edilmesine, hurafeciliğe ve taassuba karşı çıkmıştır,. Atatürk gerçek dinle hurafe anlayışları birbirine karıştırmamak gerektiğini ifade etmiş, bir konuşmasında şöyle demiştir; "İnsanlıkta, din hakkındaki uzmanlık ve bilgi her türlü hurafelerden uzaklaşarak, hakiki bilim ve fennin ışığıyla temizlenip mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır.” Onun bu konuda haksız olduğunu kim söyleyebilir?
Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, geçmişten günümüze vatanımız için can feda etmiş aziz şehitlerimizi, ebediyete irtihal etmiş kahraman gazilerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun. Yaşayan gazilerimiz sağ olsun.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!