Pınar Karşıyaka’nın başarı grafiğindeki eğrilerin ne zaman düzelip, yükselişe geçeceği kadar, Karşıyaka futbol takımının “çıkmaz sokak”ta kalıp kalmayacağı gibi, “duvara tosladıktan sonra mı geriye dönecek?” sorusu merak konusu.
Sezon başındaki transfer yasağının kaldırılmasıyla birlikte, “O sene, bu sene…” marşlarını sandıktan çıkarıp provalarını yapmaya hazırlandığı ve “başarı günleri” iple çekildiği dönemdeki zikzaklar şaşırttı! Üst ligleri özleyenlerin takımın tırmanışa geçeceği günlerin hasretiyle yanarken, bir anda yine “Ne olacak bu Kaf Kaf’ın hali?” soruları gündeme bomba gibi düştü! Tribünlerde “İstifa” nidaları yükseldi. Ve koltuklar tek tek boşaldı…
Gerçekten “Ne oluyor Karşıyaka Spor Kulübü’nde?” desek, alacağımız cevap: “Ne var ki!..” olacak.
Şimdi burada duralım…
Her tarafın güllük gülistanlık olduğuna inanmam biraz güç. Hele bataklıkta açacak bir anemonun mucize olarak çıkmasını seyretmek için de asla beklemeyeceğimi açık yüreklilikle söylemeliyim.
Taraftar, üstelik de üyeler için “ne olup olmadığını” bugün değil, genel kurulda sormalarını öneririm. Hesap sorulacak ve verilecek tek yer orası olmalı. Erkek adam o gün çıkar hesabını da sorar. Cevap verirler vermezler. Doğru yalan söylerler. Onu bilemem ama “söz uçar yazı kalır.” Belgeler, gerçekleri ayna gibi yüzüne vurmalıdır, insanoğlunun!..
Her şey yalan olsa da, doğru tekdir: Genel kurul…
Futbol, basketbol dedik demesine de fileyi es geçmeyelim… Karşıyaka voleybol takımında sorun var mı? Yok!
Takım başarılı mı? Evet!
Bütçe diğer rakiplerine göre düşük mü? Kesinlikle!
Üçü (futbol, basketbol, voleybol) bir bütünün parçası değil mi?
O zaman doğru oturup eğri düşünmeyeceksin… Dimdik ayakta duracaksın ki, örnek olasın… Sana bakıp da ders çıkarmıyorlarsa, sonuçta yapılacak bir şey yok! O da; onların sorunu…
1200 yıllarda yaşayan İslam âlim ve büyük velilerden biri, asıl adı Müslihüddin Şeyh Sadi olan, bilinen ismiyle Sadi Şirazi’nin sözünü duydunuz mu? “Ders alınmazsa, her hata bir sonraki hatanın virüsü olur.”
Ama ne yazık ki, hatalardan ders çıkarmak bir yana, hatayı hata ile telafi etmeye özen gösterenlere çokça rastladığımız yaşamımızda söyleyeceğimiz tek şey; “İnsan hata yapmayan değil, hatasını görebilen ve hatasından ders çıkarabilendir” sözü olmalı.
Çok sık kullanırım: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!..”
Elbette voleyboldaki güzellikler gibi tenis, yelken es geçilmemeli… Sorun mutlaka vardır. Önemli olan yönetimdeki birlik, bütünlük ve başarının getirdiği güzellikleri yaratan gizli lider olsa gerek! Sorumlu ancak sorunsuz… Böylelikle de her şey kontrol altında.
Şöyle yaşadığın kente baktığında güzellikleri görmemek için kör olmak gerekir. Elbette bakar körleri de es geçmeyelim. Bir de gizli kalmış, kalmasını isteyenler de yok değil.
Karşıyaka’dan başladık, devam edelim…
Karşıyakalı olup da başarısının doruğuna çıkan ancak gerçek değerini ne yazık ki göremeyenleri görünce, duyunca, gerçekten “böyle olmamalı” diyenlerden birisiyim. Hangi dalda olursa olsun mutlaka başarıyı yakalayanlar, hele hele bunları tırnaklarıyla kaza kaza elde edenlere hiçbir zaman haksızlık etmemek, onları görmemezlikten gelmemek gerekir.
Sporda olsun, kültür, sanat, müzik, ekonomi. Hiç önemli değil. Yeter ki başarı merdivenlerini teker teker çıkanlar ve yeteneklilere biz de destekçi olmalıyız. Gelin görün ki, destek ne kelime köstek olanlar yok mu?
Ah onlar!..
Adamın biri deniz kenarında dalgın dalgın dolaşırken, bir sepete rastlar. Sepette hareketlenme olduğunu dikkat edince de yanına gider ve bir de ne görsün. İçi yengeç dolu. Yengeçler sepetten dışarıya çıkmak istemekte, bunun için de yukarıya doğru hareket halindedirler. Adam müdahale etmeyi düşünür. Sonra vazgeçerek kafasını kaldırır, deniz kıyısında avlanmakta olan balıkçıyı görür ve seslenir: “Bakar mısınız? Bu sepet sizin mi?”
Balıkçı “evet” diye cevap verince, adam konuşmasını sürdürür: “Yengeçler dışarıya çıkmaya çalışıyor. Kaçacaklar.”
Balıkçı şöyle bir adama bakar ve gülerek: “Hiç merak etmeyin bir yere çıkamazlar. Yukarıya doğru gidenin ayağından diğerleri çeker, hepsi geri düşerler. Bugüne kadar ayağı çekilip de sepetten çıkanı görmedim…”
Hayat böyledir. Başarıyı çekemeyenleri uzakta aramayacaksın. Hep yanı başındadır, aynen sepetteki yengeçlerin öyküsü gibi… Latife yapanlar da yok değil. Nasıl mı? “Ama ben hep gitmişimdir. Kiminin hoşuna, kiminin zoruna…”
Oysa başarılı olanların ayağından çekmek yerine onlara omuz vermek daha doğru. Yaşamım boyunca bu felsefenin arkasında oldum ve hep omuz vermeyi yeğledim. Elinden tuttum, yükselttim. Yükselmelerin gururunu yaşadım…
“Yaşam boyunca başarı basamaklarını arayanlara kör olmak yerine göz olmak” en güzeli diye düşünüyorum.
Azerbaycan’ı seviyorum. Bakü beğendiğim, her dönem gitmekten zevk aldığım bir şehir. Tunç Afşar’ın FC Bakü de olduğu dönemlerden bu yana dostlarımla hep görüşmeye fırsat yaratıyorum. Bostanlıspor-FC Bakü kardeşliği, hele hele dünya ve olimpiyat şampiyonu, ülkenin olimpiyat komitesi başkan yardımcısı, Avrupa Fair Play Komitesi yönetim kurulu üyesi Hazar İsayev ile olan dostluğum, kardeşliğim beni bu ülkeye daha da bağladı. O nedenle de, fırsat buldukça Azeri web gazetelerine göz gezdiririm. Yine Azeri medyasında dolaşırken gözüme Armağan Zengin haberi takıldı. Okurken, “Ben bunu nereden tanıyorum” diye düşünmeye başladım ki; jeton düştü!..
Geçmiş dönem Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar tanıştırmıştı, genç ve yetenekli sinema sanatçısı Armağan’ı… “Ağabey bak. Karşıyakalı delikanlımız gelecekte ünlü bir yıldız olacak” demişti. “Ona bir Karşıyakalı genç yetenek olarak destek veriyorum. Hepimiz vermeliyiz” diye de eklemişti…
Haberi bir solukta okudum, sonra diğer sitelere baktım. Hemen hemen her sitede röportajı da kullanılmıştı. Belki burada fazla havası yok gibi görülüyor ama derler ya; “Tanımayanı döverler” diye… Azerbaycan’da öyleymiş…
Artık dünya parmaklarının ucunda. Aradım Bakü’de sanatçı bir arkadaşımı, sordum Armağan’ı tanıyıp tanımadığını... “Tanışmadım ama burada çok seviliyor. Herkes onu tanır” dediğinde, “O bizim Karşıyaka’dan” havasını da bastım, vallahi… Ben fazla tanımam. İnanın gururlandım…
Doğduğu yer Karşıyaka’da belki de belli bir kesimin hiç tanımadığı, ne var ki kesinlikle tanıması gereken gerçek bir değerin acaba kıymetini biliyor muyuz?
Kimdir Armağan Zengin?
Öncelikle Dolunay dizisinde Burak rolünü oynadığını belirtmek gerekir. Sunucu ve şarkıcı olarak da sahne alıyor. Hasta denecek kadar Karşıyaka Spor Kulübü taraftarı. Karşıyakalı olacak da Kaf Sin Kaf’ı tutmayacak… Olacak iş mi?
Karşıyakalı genç yeteneğe elbette destek olmak onun dizilerini izlemek, “Bak bizim Karşıyakalı” demek gerekir diye düşünmeden edemiyorum…
Klasik olacak. “Bileğimi kessem yeşil kırmızı kan akar” diyenlerden birisi olan Armağan için şöyle bir öz geçmişine bakabilir miyiz?
Armağan Zengin, TV, Sinema ve devlet tiyatrosu sanatçısı olup Karşıyaka’da dünyaya geldi. Üç üniversite bitirdi. Master yaptı. Türkçe dışında İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca dillerini de bilmekte. 2010 yılından itibaren sinema, dizi ve tiyatro oyunlarında rol alan oyuncu, akustik konserlerde sahneyi başarıyla kullanıyor. Sunuculuk ve seslendirme de yapan oyuncu gitar, piyano, gan/kulak ve drama dersleri de vermek olup, 2015 yılından bu yana İstanbul’da yaşıyor. Sosyal medya üzerinden de popüler bir kesime hitap ediyor.
İyi bir eğitim alarak, Manisa Celal Bayar Üniversitesi (İşletme- Lisans), Anadolu Üniversitesi (Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimleri- Lisans), MSM Sahne sanatları Oyunculuk & Müzik & Seslendirme, Okan Üniversitesi (Kurumsal İletişim -Yüksek Lisans (Master) tamamladı.
Kavak Yelleri, Karadağlar, Leyla ile Mecnun, Yıldızım Sensin, Artiz Mektebi, Kurtlar Vadisi, Anne, Vatanım Sensin, O Hayat benim, No:309, Arka Sokaklar, Yalancı Damat, Benden bu kadar, Yedi Kocalı Hürmüz, Keşanlı Ali Destanı gibi dizilerde başrol ve yardımcı rollerde oynadı. Ünsiyet (Kısa metrajlı filim) ve Dolunay ile ödül de kazandı. Azerbaycan 2017 The First Ödülleri’nde; “En İyi Çıkış Yapan Erkek Oyuncu” Ödülü alarak gururumuz oldu ve ülkemize dış kaynaklı ödül getirdi.
Armağan kardeşimiz, Karşıyaka’dan çıktığı yolda başarı ile yürümeye devam ederken, haklı olarak doğduğu toprakların insanından da ilgi bekliyor. Bu onun en doğal hakkı. “Ben Karşıyakalıyım” diyerek, her ortamda bunu dile getiriyor ve yeşil kırmızı renklere gönül verip onun güzelliklerini anlatıyorsa da çok şeyi hak etmiş demektir. Bizim de onun gibi başarılı sanatçılara gönül borcumu olmalı. “Uzaktayız, ne yapabiliriz” demeyin… Eğer bir şeyi gerçekten isterseniz, ona sahip olmanın bir yolunu mutlaka bulabilirsiniz...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!