Yeni yıla girmeye sayılı günler kaldı. Emperyalizm ve onun uşakları, ülkemizi ve dünyanın birçok ülkesini 2016 yılında kan gölüne çevirdi. Ambulansta bulunan hasta ya da yaralının bir an önce hastaneye ulaştırılması, yeniden yaşama kavuşturulması için trafikte yol vermede gösterdiğimiz/ gösterilen özeni canlara gösteremez olduk.
Dr. Yıldıray Çığırgil ve ekibi bir insanı yaşatmak, organ bağışı almak için oradan oraya koşarken, onlarca, yüzlerce, binlerce insanın yaşam hakkını yok etme emrini verenler ve tetikçi katiller ile aynı dünyada yaşamanın dayanılmaz zorluğuna ne demeli?
Yaşam hakkı savunucusu ülkelerin, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilmez en temel hak olan yaşam hakkını yok etme davranışları büyük bir çelişki değil mi? Ülkesinde silah taşımayı yasaklayan ülke, dünyanın en büyük silah üreticileri arasında. Kapitalist felsefe, parayı sümme haşa tanrılaştırıyor. Hak ve halk onlar için çok da önemli değil. Hak onların kazandığı, halk ise kazandıranlarıdır.
Çevremizdeki bencilleşen insanların da sayısının hızla artması doğrusu beni çok endişelendiriyor. Yıllar önce ‘Emperyalizmin çocuklarımızın genetik yapılarını, pazara sundukları GDO’lu ürünler ile değiştirdiğini, hormonlu çocuklar yetişiyor’ dediğimde bana kızıyorlardı. “Paranın dini, imanı yok” lafını kapitalizmin tarifi olarak görüyorum.
Çevremizdeki insanların sümme haşa paraya tapmalarına ne demeli? Sayın Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz’da meydanlara davet etme duyarlılığını, “Dolarınızı bozdurun altın ve Türk Lirası’na dönün çağrısına da aynı şekilde göstermelerini bekliyordum.
Sosyal medya yaşamın barometresi gibi. Tehlikeyi gördüm. Daha çağrılar yapılmadan 25 Kasım Cuma günü kızımın birikimi olan birkaç doları bozdurdum. Pazartesi günü sosyal medyada iki cılız çağrı gördüm. Daha sonraki günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısının ardında da baktım çağrılar yoktu. Hatta ‘Ben yalnızım’ lı paylaşımlara rağmen. İnsanlar şunu mu demek istiyorlar acaba diye kendime sormadan edemedim. “Canım sana feda, ama malım değil.” Bir ülkede bencilik duyguları yükselmiş ise bundan endişe duymamak elde değil.
Suriye’de yaşananları izliyorsunuz. Amerika, hatta bir kısım bizdeki TV dizilerindeki gibi “kimin eli kimin cebinde” belli değil. Savaş. Savaş… Neden bizim coğrafyamızda, neden Mezopotamya’da, Ortadoğu’da. Çocuklar, gençler… Ölüyor. Peki ağıtlar hangi dilde? Hiç kendinize bunu sordunuz mu? Ya bizde terörist saldırılarda yaşamını yitiren, şehit düşen askerler, polisler, çocuklar, gençler… Yaşamlarına son verdikleri insanların, yetim kalan çocukların, dul kalan kadınların kısacası hakkını savundukları, uğruna mücadele ettiklerini düşündükleri Müslüman evladı, halkın çocukları değil mi? Kime hizmet ediyorlar anlamış değilim demek kolaycılığa kaçmak oluyor. Emperyalist güçlerin ürettikleri silahlara Türkiye’de, Ortadoğu’da pazar bulmak, ülkelerin zenginlik kaynaklarına el koymak, yeni sömürgeler yaratmaktan başka bir şey değil.
Karşıyaka gibi, İzmir gibi, Türkiye gibi yer, rengini şehit kanlarından alan Bayrağımız gibi güzel bir bayrak yok. Ailemiz, dost, akrabalarımız ve ülkemiz insanları ile ne kadar barışık, kardeşçe yaşarsak; yaşam kalitemiz o kadar iyi, yaşam süremiz de o kadar uzun olacaktır.
Güvenelim, güvenilir olalım. Bütün mesele bu. Düşman pusuda. Güçlü bir ülkeyiz, daha da güçlü olmak için birbirimize kenetlenmeliyiz.
Yeni yılın, yaşam alanımızın her boyutunda barış, kardeşlik, sevgi, saygı getirmesini diliyorum.
Son söz “Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.” (Shakespeare)
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!