“Ben içeri düştüğümden beri, güneşin etrafında on kere döndü dünya / Ona sorarsanız: "Lâfı bile edilmez, mikroskobik bir zaman." / Bana sorarsanız: "On senesi ömrümün." // Bir kurşun kalemim vardı, ben içeri düştüğüm sene / Bir haftada yaza yaza tükeniverdi / Ona sorarsanız: "Bütün bir hayat." / Bana sorarsanız: "Adam sen de, bir-iki hafta."
Dünyanın en etkili, en önemli şairlerinden Nazım Hikmet’in 120. Doğum günü 15 Ocak’ta tüm dünyada geniş çaplı etkinliklerle kutlandı. Yöneticiler, bu değerli şairimizin hayatını, yaşarken ıstıraba çevirdikleri yetmiyormuş gibi, ölümünden sonra da eserlerini yasaklayıp sesini kesmeye çalışarak eziyeti sürdürdüler. Buna razı olmayan bir grup aydın, 30 yıl önce” Nazım Hikmet Vakfı”nı kurarak Nazım Hikmet ile ilgili yazı, resim, fotoğraf, yayın, film, müzik, heykel, anıt ne varsa toplayacak bir merkez kurulması için harekete geçti. Şairimize ait her türlü kültürel, sanatsal, bilimsel çalışmayı desteklemek önemli hedeflerden biriydi ve tabii ki genç kuşaklara eserlerini tanıtmak, bu amaçla toplantı, seminer, panel ve kurslar düzenlemek en önemlisiydi.
Vakfın kuruluşunu başlatan Nazım Hikmet’in kardeşiydi ve pek çok değerli aydınımız katkı koydular. Bir yıla yayılan kuruluş süresinde, gereken maddi destek, eserlerini gönüllü olarak bir sergide birleştiren sanatçılar ve bu satılan eserler sonrası toplanan paralarla sağlandı. Şu an Şişli’deki merkezde 50 bin kitaplık bir kütüphane oluşmuş durumda. Dünyadaki birçok kültür ve sanat merkezinde Nazım Hikmet’i anma günleri düzenleniyorsa, yine dünyada onun eserleri üzerine sergiler açılıyorsa, belgeseller çekiliyorsa, öğrenciler arasında yarışmalar yapılıyorsa, bu vakfın sayesinde gerçekleşmektedir.
Ne yaşadıysa onun şiirini yazan büyük şairimiz Nâzım Hikmet, evrensel değerleri benimseyen ve toplumun çıkarlarını üstün tutan büyük bir şairin devlet, rejim, iktidar için ne anlama geldiğini örneklemektedir. Aynı zamanda bir şairin, davasını zulme karşı direnerek, baskılara göğüs gererek nasıl savunduğunu ve bu şekilde nasıl büyüdüğünü de sergiler. Sözünü ve dilini, geçmişin ve geleceğin eskitemediği, eskitemeyeceği biçimde şiirleştirmiş şairimiz, yalnızca kendi yaşantısının değil, tanık olduğu çağın sesidir. Yazdığı ilk şiirleri ölçülü ve uyaklı olmasına rağmen, sonraları serbest şiire yönelmiş ve serbest şiirin tanınmasını ve yerleşmesini sağlamıştır. Divan ve Halk şiiri özelliklerini çağdaş bir anlayış içinde kaynaştırmış, eserlerinde son derece başarılı ve canlı bir dil kullanmıştır. Fütürizm akımından etkilenerek de şiirler yazmıştır. Yazdığı eserlerde genellikle toplumsal konuları dile getiren sanatçı; “toplumcu gerçekçi” şiirin öncülerinden olmuştur. Şiir dışında oyun, mektup, öykü türlerinde de eserler vermiş ve eserleri 50 dile çevrilmiştir.
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da / hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, / bütün iş Tahir le Zühre olabilmekte / yani yürekte. // Meselâ bir barikatta dövüşerek / meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken / mesela denerken damarlarında bir serumu / ölmek ayıp olur mu? // Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da // hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. // Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir / ayrılmak istemezsin dünyadan / ama o senden ayrılacak / yani sen elmayı seviyorsun diye / elmanın da seni sevmesi şart mı? / Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık / yahut hiç sevmeseydi / Tahir ne kaybederdi Tahir’liğinden? // Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da / hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Doğumunun 120. Yılında” SELAM OLSUN” en büyük şaire.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!