Baron Pierre de Coubertin, modern Olimpiyat Oyunlarının yeniden başlaması için gösterdiği çabaların içinde Osmanlı Devletine olan ziyaretinin de bulunduğu söylenir. O dönemde 2. Abdülhamit yönetimi bulunmaktadır. Selim Sırrı Bey, Mekteb-i Sultaniye’de Beden Eğitimi Öğretmeni olarak çalışmaktadır.
1907’deki gelişinde henüz 2. Meşrutiyet ilan edilmemiş olduğu için Olimpiyat Cemiyeti kurma girişimi başarılı olamamıştır. 1908’deki gelişmeler sonrası gerekli şartlar oluştuğu için Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti kurulmuştur. Fakat bu aşamada hiç akla gelmeyen başka bir konu ortaya çıkmıştır: Selim Sırrı Bey, beklenenin aksine bu cemiyetin başkanı olamamıştır. Çünkü, devlet memurları cemiyetlere başkan olamıyorlardı.
Peki, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti olarak kurulan bu oluşumun Başkanı kimdir? Sıkı durun, hiç tahmin edemeyeceğiniz bir isim karşımıza çıkıyor. Ahmet İhsan Bey… Zamanın Servet-i Fünun isimli derginin hem sahibi hem de başyazarı olarak bu cemiyetin başkanı oluyor.
Aradan zaman geçiyor. Cumhuriyet ilân ediliyor. Seneye 100. yılını kutlayacağız. 1923’teki yeni yönetim ismi ile birlikte bu cemiyetin adı Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi olarak değişiyor. Osmanlı ismi kaldırılıyor, yerine Türkiye ve Milli sözcükleri konulup bugünkü kullanılan haline getiriliyor.
Bugünlerde, Türkiye mi, Turkey mi, Türk mü tartışmalarını izleyip okudukça, birden 100 yıl öncesine gittim. Bir kere, Osmanlı’dan geldiğimizi unutmayalım. Bir dakikada Osmanlıyı Türkiye ve Türk yaptık diye övünürken, 700 yıllık bir imparatorluğu nasıl görmezden geldik? Avrupa ve diğer ülkeler bir Türk’den söz ederlerken çoğu defa kırmızı fesli olanlardan söz ederler.
Kapalıçarşı’da hâlâ en çok satılan ürün fes’dir. Gerçi bunu da şapkaya çevirdik ama son senelerde şapkayı çoktan unuttuk gittik. Allahtan Süleyman Demirel’in Fötr Şapkası, Bülent Ecevit’in Kasketi vardı da eğer fotoğraflarını görürsek, onları bugünkü gençlere örnek olmaları açısından göstermeyi bir görev biliyoruz.
Osmanlıyı tanımlamak ya da eski Türkleri anlatmak için eğer kafanıza bir Fes koyar ve ortaya çıkarsanız sizi hemen “İşte bu kişi Türk’tür” diyeceklerdir. Ama takıntılarımızdan ya da başka şeylerden dolayı bazı giysilerimizi kullanmayı bıraktık. Görüntülere bakarak kimliklerimizin ortaya çıktığı günler geride kaldı.
“Türkiye” isminin kullanılmaya başlanması olumlu bir gelişmedir. Hemen her ülke kendi dili ile ismini açıklamayı yeğlemektedir. Ancak bir şirket isminde değişiklik yapma girişimi onun hissedarlarının alacağı bir karar mıdır acaba? Biz yine şunu hep aklımızda tutalım: Bizler, kökleri Osmanlı olan, adı Türkiye olan topraklarda yaşayan Türk’leriz…
Ülke adının anlaşılır ve bilinir şekilde yazılması ve söylenmesi önemlidir. Şahsen Osmanlı şeklinde anlaşılan “Ottoman” sözcüğü belki tanınırlık ve bir gerilim yaratması bakımından daha etkili bir ülke ismi olabilir miydi acaba?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!