Birkaç haftadır, özellikle futbolda hakemlerin verdikleri kararlar üzerine tartışmalar devam ediyor. Bunların ardı kesilmeyecektir. Başka pozisyonlar, başka kararlar derken yeni haberleri duymak bizleri şaşırtmayacaktır.
Hakemlik aslında çok zor bir meslektir. Meslek demek ne kadar doğrudur bilinmez ama bir meslek kadar önemli ve bir o kadar da çok sıkıntılı etik değerlerle kuşanmış bir alandır. Çünkü, hangi spor ise o sporun oyun kurallarının harfiyen bilinmesi gereklidir. Bu kurallarda zaman zaman bazı küçük değişiklikler olabilmekte ya da yorum farkları ortaya çıkabilmektedir. Bunun anlamı, oyun kurallarına mutlak sadakat, profesyonellik ve etik değerlere yüksek saygıdır.
Hakemlerin yetiştiği kaynaklar da önemlidir. O sporu yapmış ya da genel tabirle oynamış, oyuncu, antrenör olarak yer almış fakat sonunda hakemliği seçmiş olabilirler. Hakemliği seçme dışında çeşitli kurslara katılıp oralarda uygulamalar dahil olmak üzere başarılı olma koşulu da yer almaktadır. Sonra çeşitli kademeler ve klasmanlarda görev yapma süreleri, profesyonel liglerde düdük çalma derken bir bakıyoruz uluslararası düzeye ulaşmış hakemlerimiz spor arenalarında boy gösteriyor.
Hakemlik aynı zamanda bir psikoloji sanatı icrasıdır. Belki buna hakemlik psikolojisi de denilebilir. Ardından, hakemliğin taktik düşünce sistematiği üzerinde bir bilgi ve davranış haznesine sahip olması beklenebilir. Takımların, maç esnasında hücum ve savunma taktiklerinde sergiledikleri pozisyonlar bazı kararların verilmesini güçleştirebilir. Bunun anlamı, hakemlerin o sporun tekniği ve taktiği üzerine de çok yönlü bilgi sahibi olma gerekliliğidir. Bu konudaki en önemli konu “Avantaj” kuralıdır.
Peki, acaba beden dili hakemlik için önemli bir özellik midir? Bu konuda çok farklı görüş bulunuyor. Kuşkusuz iyi bir fiziksel duruş ve görünüş pozitif bir algı yaratsa da maç esnasındaki performans işi değiştirebilir. Yüksek boy, orantılı üst ve alt ekstremitelere karşılık pozisyonları yerinde ve zamanında izleyememe, anlık ve doğru kararları verememe, beden dilini pozisyonlarda kullanamama gibi tablolar ortaya çıkarsa fiziğin çok fazla önemi kalmamaktadır.
Fiziksel görünüm yanında performanstan söz ettik ama bunun alt yapısı kondisyondan geçmektedir. Hakemlerin maçı rahatlıkla yönetebilecek kondisyonel bir alt yapıya sahip olmaları beklenir. Bunu sağlamanın yolu tıpkı sporcular gibi antrenman yapmaktır. Var olan kondisyonel düzeyin korunması için haftada en az 3 kez ve süresi 50 dakikadan az olmamak üzere bir atletik performans programına katılmak neredeyse kaçınılmaz bir durumdur. Buradaki antrenmanlarda kullanılacak egzersizlerin içeriği, yüklenme yöntemleri, dinlenme davranışları ayrı bir çalışma konusudur.
Maçı yönetmek bir bilimdir. Sahada iki farklı takım ve her iki takımın tek istediği bir şey vardır: Kazanmak… Oysa hakem, iki farklı takım ve tek bir amaca karşılık oyunu oyun kuralları çerçevesinde profesyonel biçimde tarafsızca yönetmek zorundadır. Farklı amaçların çarpıştığı bir ortamda maçı yönetmek için görevlendirilmiş hakem, olaya kendi ruhunu da katabilmelidir.
Tüm bunların dışında, daha önce bahsettiğim avantaj kuralı, oyunun parçası olabilme, farkındalık, yaratıcılığı destekleme gibi konular da hakemliğin içinde yer alan tartışma konularıdır.
Bu kadar çok parametre ile uğraşan hakemlerimize, biz biraz daha fazla nasıl katkıda bulunuruz diye düşünmeliyiz. Eğitim, antrenman, deneyim, iletişim, yönetim, medya gibi değişik faktörlerin yer yer değişen etki derecelerine rağmen hakemlerimizi korumalıyız.
Ve son olarak bu konu, yalnızca ilgili federasyonlara bırakılacak kadar hafif değildir. Çeşitli iş birlikleri, Üniversite-Federasyon ortaklıkları, medya desteği gibi alanlarda daha etkin çalışmalar yapılmalıdır. Bir taraftar ve aynı zamanda bir seyirci olarak bunları düşünüyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!