Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı spor federasyonlarından biri “Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonudur. Enver Oral’ın başkanlığı döneminde bu federasyonda Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmış idim. Adına ‘gelişmekte olan’ denmesine rağmen oradaki branşların normal bir federasyona dönüşmelerinde gecikmeler yaşanıyor.
Ayak Tenisi Federasyonu ismini orada göremedim. Sivil bir yapı olarak kurulmuş sanırım. İl temsilcileri içinde bulunanların birkaçını tanıyorum. Fakat spor teşkilatına mı bağlıdır, belli değil? Diğer branşların bağımsız ve özerk bir federasyona dönüşmesi araya giren pandemiyi de göz önüne alırsak pek kolay görünmüyor. Bu tür branşlar derhal kulüplerinin sayılarını arttırmalılar, federasyon yapısı içerisinde yer almalıdırlar.
Uzun süreler önce spor teşkilatında şöyle bir kaygı açıklanıyordu: “Bu federasyonları bağımsız ve özerk yaparsak, onlar için nerede bina, personel, telefon, vb. bulacağız?” Aslında, eminim bu branşlar o sporun gönüllüleri ile daha çabuk ve kaliteli şekilde organize olurlar.
Spor federasyonlarının devlet yönetiminde olmaları konusu uzunca yıllar önce başlamıştır. Osmanlı Devleti, Olimpiyat Cemiyeti kurulmadan önce 1900 yılındaki oyunlara sporcu gönderilebilmiştir (Paris). 1908’de kurulan Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti (Bugünkü TMOK=Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi) sonrası sanıyorum henüz bir kapsamlı kuruluş olmamasına rağmen 1924 Paris Oyunlarına o zamana göre ciddi sayılabilecek sayıda sporcu göndermiştir. Bu sebeple 2024 Paris Olimpiyat Oyunları ayrıca önemli bir etkinliktir.
Federasyonların özerkleşmesi konusu, Türkiye’de “Kasabanın Sırrı” gibidir. Bütün federasyon başkanları devlet denetimi ve desteğinde seçilmekte ve çalışmaktadırlar. Bütçelerini devletten almaktadırlar. Ne yazık ki, ilk yıllarda federasyonlarımız özerkliği, kendilerine ayrılan bütçeleri bağımsız ve özerk bir şekilde harcayabilme hakkı olarak algılamışlardır.
Gelişmekte olan branşların özerkleştirilmesi yanında var olanların gerçek biçimde özerk hale getirilmesi konusunda gerekli hazırlıklar yapılmalıdır. Spor Federasyonları, devletin verdiği bütçelere alıştırılmış durumdadırlar. Ve bundan da kimsenin vaz geçmeye niyeti yoktur. Alınan madalyalar bizlere keyif verse de konuya başka açılardan yaklaşmak gereklidir.
Bir yabancı atıcılık antrenörünün ülkemize gelip şu sözü söylemesi hala aklımın bir köşesinde durmaktadır. “Elit düzeyde atıcılık için bir antrenör yılda en fazla 18 sporcu ile çalışabilir.” Haydi bakalım çıkın işin içerisinden. Tanıdığım bir atıcılık antrenörü yaklaşık 60 sporcu ile çalışıyor. Bu sporcuların bazıları sağlık için, bazıları serbest zaman, bazıları da performans sporcusu olarak belki ayrılıyordur. Ama bir hocaya bu kadar çok sporcu emanet ederseniz oradan iyi bir sonuç çıkmaz. Şimdi bu organizasyonu yapan federasyonu nasıl değerlendireceksiniz?
Sporlarımız özerkleştirilmelidir. Bu işe soyunanlar giderleri kadar, gelirlerden de sorumlu olmalıdırlar. Sponsorluk konusunda daha yapıcı, yırtıcı ve yaratıcı adımlar atılmalıdır. Bu yüzden Spor Teşkilatımız konuya dönük yeni çözüm yolları bulmalıdır. Bu durum hem gelişmekte olan spor branşları hem de var olan spor federasyonları için geçerlidir.
Gelişmeler, hürriyetin bol olduğu ortamlarda ortaya çıkar…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!