Şampiyonlar Liginin Şampiyonu Mancester City oldu. Ziraat Türkiye Kupasını ise FB kazandı. Hayırlı uğurlu olsun. Kazanan kulüplerin taraftarlarına tebrikler…
Şimdi, bu organizasyonların öneminden söz etmek istiyorum: Bir kere tv yayın hakları nedeni ile inanılmaz bir gelir kazanımı var. Öte yandan İstanbul, özellikle Şampiyonlar Ligi Finali için çok önemli bir lokasyon idi. Inter taraftarı olanların verdiği demeçlerde, özellikle Taksim Meydanı ve etrafının tıpkı İtalya’ya benzediğini belirtiyorlardı. Sonuçta kazanan Birleşik Krallığın kulüp takımı oldu. Kazasız belasız sonuçlandığı için taraflarımızı kutluyorum.
Ziraat Türkiye Kupasına gelirsek FB, rakibini iki gol ile geçti. Maçı izledim. Tempo konusunda düşük, amaçsız ve klasik hareketlerle futbol oynamayı sürdüren iki ekip sahada idi… Seyirci ve taraftarlar kendi üzerlerine düşen görevleri yerine getirdiler. Ziraat Bankası Genel Müdürü, Eski ve yeni Spor Bakanlarımız, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanımız Kupayı ve madalyaları oyunculara takdim ettiler.
Ziraat Bankası demişken, onların Voleybol’daki bu yılın Şampiyonu olduklarını unutmamak gerekiyor. Taktik olarak futbola kupa desteği vererek sezon boyunca banka isminin sürekli akıllarda kalmasını sağladılar. Fakat yeri gelmişken sormadan duramayacağım: Ziraat Bankası neden futbolda da bir ekip yaratarak liglerde yer almıyor? Bu soruyu aynı zamanda Halkbank’a da soruyorum…
Lig maçlarının sonrasında özel kupa maçları özellikle antrenman teorisi üzerinde çalışan bilim insanlarının ilgi konusudur. Onlarca maç oynuyorsunuz ama bu maçların dışında özel bir statü ile başka maçlar yapmak zorunda kalıyorsunuz. İlk bakışta farklı bir yapı olmakla beraber her iki kategoride mücadele edebilmek ayrı bir uğraş işidir. Bu koşullarda, ortama adaptasyon, aklimatizasyon, konsantrasyon konularında başarılı olanlar Kupa mücadelesinde de başarılı oluyorlar.
Teknik olarak, maçın çeşitli bölümlerine değinmek istemiyorum. Dikkatli analiz yapanlar temponun çok düşük, futbol kalitesinin yerlerde olduğu bir finalden söz ediyorlar. Bu tablo hem Şampiyonlar Ligi hem de Ziraat Türkiye Kupası Finali için geçerli…
Doğal olarak, uzun bir sezon sonrası oynanan bu maçlarda takımlar daha temkinli olmayı tercih ediyorlar. Oynadıkları oyun ile değil ama attıkları gol ile değerlendirilecekleri için, işin finansman tarafı ağızları sulandırıyor. Yayın şirketleri ve diğer kuruluşlar olaya farklı değerler katıyor. Organizatörler bu konuyu daha iyi biliyorlar.
Sonuçta, UEFA Şampiyonlar Ligi finali için İstanbul, Ziraat Türkiye Kupası için İzmir, seçilen kentler oldu. Seyirciler takımlarını desteklediler. Avrupa futbol ailesi İstanbul ile yatıp-kalktı. İstanbul’un iki takımı Türkiye Kupası için İzmir’de karşılaştılar.
Buradan çıkarmamız gereken dersler içinde, uygun koşullara sahip olan stadlarımız varsa buralara her türlü maçın kolaylıkla verilebileceğinin anlaşılmış olmasıdır.
Dileğim, bu münferit maçların dışında çoklu takımların katılacağı Avrupa ve Dünya Kupalarının ülkemizde yapılabilme koşullarının hazır hale getirilmesidir. Bir maça ev sahipliği yapabiliriz. Ama gelecekte daha çok takımın yer alacağı organizasyonlara aday olabilmeyi sağlayacak gelişmeleri yaratmamız gereklidir.
Bu iki final maçını izlerken aklımdan geçenleri sizlerle paylaştım. Daha çok maç günlerinde buluşmak üzere…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!