‘’Yenidoğan’’ konusu haklı olarak çok yoğun bir şekilde tartışıldı ve tartışılmalıydı da… Ortada bebeklerin canına, sağlığına kast eden, maddi çıkar kaygılı bir eylem varsa eğer cezası da en ağırından olmalı. Konu çok çetrefelli olduğundan ayrıntılarına hakim olabilmek de oldukça zor. Bu nedenle ben bu konudan ziyade bu konunun yol açabileceği yan etkilerden bahsetmek istiyorum…
Meslekte 26’ncı yılını doldurmuş bir hekim olarak, yanı sıra da branşı genel cerrahi olan bir hekim olarak yoğun bakım ortamlarına da son derece aşinayım. Orada çalışanların nasıl fedakarca, nasıl canla başla ve nasıl da uykusuzluğu-yorgunluğu bahane etmeden mücadele verdiklerini gayet de iyi biliyorum…
Her meslekte olduğu kadar veya daha da az oranda yer alan çürük elmalar elbette ki vardır. Ancak bunlardan hareketle tüm sağlık savaşçılarını aynı kefeye koyarak hepsine birden şüpheyle veya daha da ötesi düşmanca duygularla yaklaşmak büyük bir yanlış olur…
Yaşanan bu yenidoğan hadisesinin de en büyük yan etkisinin bu olmasından tam da büyük kaygı duyarken, ekranların tanınan bir yüzünün kardeşi ile ilgili yaptığı açıklamaya denk geldim ve kaygılarımın adeta bir teyidi ile karşılaşmış oldum…
Umarım bu kişinin bilinçsizce yaptığı açıklamalar münferit olarak kalır da toplumun geneline tesir etmez. Göz önünde olan ve belli bir hayran kitlesine sahip olan kişilerin bu tarz açıklamaları yapmadan önce söyleyeceklerinin doğruluğu ile ilgili bir bilenden geri bildirim alıp, sözlerini ölçüp biçip tartıp ona göre konuşmaları gerektiğine inanıyorum. Sonra haksız yere toplumda sağlıkçılara karşı bir infial yaratmaya sebep olmamaları için…
Bahsettiğim kişi Aleyna Kalaycıoğlu, yani nam-ı değer ‘’Survivor Aleyna’’. Engelli bir kardeşi var ve bu yenidoğan olayının yan etkisine maruz kalması suretiyle kardeşinin durumu hakkında kardeşinin doktorunu suçlayan bir açıklama yaptı…
Bir sağlık profesyoneli olarak açıklamanın içeriğine baktığımda ise doktorunun son derece haksız bir ithama maruz kaldığını anladım. Ancak ne yazık ki kendisi bu açıklamayı yapmadan önce kendisinin güvendiği bir başka doktora danışmadığından dolayı konuya vakıf olan sağlıkçılar veya sağlıkçı olmayıp da konuya vakıf olmak için bilgi edinme zahmetine katlanan diğer insanlar nezdinde ne kadar komik bir duruma düştüğünü de olasılıkla farkında değil…
Neydi açıklamaları bir bakalım; ‘’Kardeşim sürekli tatlı yiyip uyuyordu. Dikkatimi çekince hastaneye götürdüm. O zamanlar 15 yaşındaydım. Yarı özel bir hastaneye gittik. Doktor o gece tatile çıkacağı için acil bir tedavi yapmaya çalıştı, çünkü birkaç saat sonra tatile çıkacaktı. Apandisit patlaması diyip ameliyata aldı. Ama apandisiti patlamamış, kalınlaşmış. Doktor ameliyattan sonra şeker yesin dedi, meyve yedirdik. 2 güne yakın uyanmadı. Meğer 500 şeker ile komadaymış! Cansu uyanınca sözde doktor tatilden döndü. Ama artık her şey için çok geçti. Kardeşimin kalbi 70 dakika boyunca durmuştu. Beyninin yüzde 70’inden fazlası hasarlıydı. Fişini çekmek için anneme sordular. Birkaç ay ömür biçmişlerdi. Ama annem ben Cansu’yu hayatta tutacağım dedi. Kardeşim sadece Tip 1 diyabet hastasıymış. Ameliyatlık bir durumu da yoktu. Hiçbir şeyi yoktu kardeşimin!’’.
Aslında birbiriyle alakasız konuları birbirine sokan, anlamsız ve saçmalıklarla dolu, aynı zamanda da hekime hakaret içeren bu açıklamaya bir cevap vermek bile gereksiz ama diyorum ya yenidoğan olayının böylesi yan etkilerini en azından en aza indirgeyebilmek için ben kendi adıma bir katkıda bulunayım, bir deniz yıldızını da alıp ben denize fırlatayım kabilinden bir şeyler yazma gereği duydum…
Birincisi; bu hanımefendinin sağlık konusunda hangi bilgi birikimiyle bir hekime ‘’sözde doktor’’ deme hakkını kendinde görebildiğini anlamak mümkün değil!
İkincisi; gerçekten de o doktorun birkaç saat sonra bir tatil planı vardıysa ve buna rağmen acil ameliyat gerektiren bir hastasını hiçbir mazerete sığınmadan, bir başka yere sevk etmeye çalışmadan, kendi şahsi planlarını önde tutmadan ameliyata aldığı için yerin dibine batırıp iftira atmak değil, takdir etmek gerekir.
Üçüncüsü; bir hastanın apandisit hali tespit edildiğinde apandisitin patlaması beklenip de öyle ameliyata alınmaz, apandisit hali var ise daha büyük kapsamlı bir ameliyata yol açmasına izin vermemek için anında veya ilk fırsatta ameliyata alınır. Yani ‘’apandisiti patlamamış, sadece kalınlaşmış, ameliyatlık durumu yoktu, hatta hiçbir şeyi yoktu’’ laflarının asıl hiçbir anlamı ve gerçekliği yok!
Dördüncüsü; ameliyata alınacak her hastanın ameliyat öncesi rutin tetkikleri yapılır ve buna kan şekeri de dahildir. Şayet ameliyat öncesi buna bakılmadı iddiası varsa bu noktada ben Aleyna gibi yapıp da haksız yere birilerini suçlayacak ya da savunacak değilim. Ancak bakılmaması olasılığı çok ama çok düşük.
Beşincisi, ameliyat travması ile tetiklenen bir kan şekeri yüksekliği tespit edildiyse eğer, bu durumun branş doktoru da genel cerrah değil, dahiliye uzmanıdır. Sözde doktor lafını buna istinaden söylemiş gibi anladığım için bu konuya da ayrıca bir açıklık getirmek istedim.
Altıncısı; apandisit ameliyatı sonrası hiçbir hastaya hemen ağızdan gıda başlanmaz ve doktorun şeker yesin, meyve yesin deme durumunun da sayın Survivor Aleyna’nın anlattığı gibi olduğunu düşünmüyorum -ki o zamanlar henüz 15 yaşında olan bir çocuğun hekimin anlattığını kendi kafasına göre yorumlamış olma ihtimali çok yüksek.
Velhasıl kelam, kötü olan bir takım kişiler bir şeyler yapıyor, kabak tüm sağlık camiasının başına patlıyor yine!
Survivor hanımın yaptığı açıklamalarına bakınca da insanın aklına Mevlana’nın şu sözü geliyor ister istemez; ‘’cahille girme münakaşaya, ya sinirini zıplatır tavana ya da yazık olur adabına’’. Gerçi bu hanımın yaptığını Montaigne’nin şu sözü gayet de güzel açıklıyor aslında; ‘’en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir’’.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!