Karşıyaka basketbolda bu sezon da iddialı. Kadro yapısı büyük oranda değişti, ancak hedefler değişmedi. Bu iyi bir şey... Son Gaziantep maçında elde edilen zafer üç maçlık değerdeydi. Bütçeleri itibariyle şampiyonluğun en güçlü iki adayı Fenerbahçe Beko ve Anadolu Efes'in haftayı mağlubiyetle kapatması nedeniyle Gaziantep maçının değeri üçlüktü... Haftayı lider kapadığımız gibi, umarım sezonu da lider kapar ve üçüncü şampiyonluğumuza çok da uzun olmayan bir ara verdikten sonra ulaşmış oluruz. Ancak benim için FIBA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu çok daha muteber olacaktır. Hele ki her ikisi de olursa tadından yenmez...
Basketbolda Karşıyaka ile ilgili böylesi hedeflerden bahsedebilmenin haklı gururunu yaşarken, hala bir takım patolojik kafa yapısındaki zat'lardan garip bazı seslerin çıkmaya devam ediyor oluşu ise üzücü. Bu bazı zat'lar tutturmuş gidiyorlar futbol da futbol diye... Karşıyaka'nın her alanda başarılı olması isteği, zaten hepimizin ortak paydası ama bu ilginç şahsiyetler her nedense sürekli olarak Karşıyaka'nın basketboldaki başarıları ile ilgili yapılan paylaşımların altına abuk-sabuk, konuyu yine futbola bağlayan yorumlar yazmaktan bir türlü geri durmuyorlar. Bir türlü basketboldaki gururu keyifle yaşamamıza izin vermiyorlar. Kendilerinin de Karşıyakalı olduğunu söyleyen bu zat'lar her nedense basketbolda başarılı olan takımın adının da Karşıyaka olduğunu göremiyorlar.
Mesela sosyal medyada yapılan basketbol ile ilgili bazı paylaşımlar ve altına yazılan bazı yorumlardan örnekler verelim; ''Karşıyaka zorlu Gaziantep deplasmanından da mutlu dönüyor'' başlığının altında ''iyi ama stadımız nerede'' yorumu... Yahu o ayrı bu ayrı konu. Stat olsun istemekle baketboldaki galibiyeti tebrik etmek arasında nasıl bir bağlantı var?! Yeri mi, sırası mı?!... Önce bir tebrik etsene...
Bir diğer örnek; ''Avrupa'da 2'de 2 yapan Karşıyaka kupanın favorisi olduğunu bir kez daha kanıtladı'' şeklindeki bir paylaşımın altında yazan yorum ''futbola üvey evlat muamelesi yapılmasın''... Zaten futbola üvey evlat muamelesi falan yapılmadığı gibi, bu başlığın altına yazılması gereken, kocaman bir takdir cümlesi olmalı aslında öyle değil mi! Ama olmuyor, olamıyor maalesef...
Ya da şöyle bir başlık ''yeni transfer Michael Roll'dan takıma büyük katkı'' ve buna yazılan bir yorum ''ona verilen para ile futbol takımına kimbilir kaç oyuncu alınabilirdi''... Bir mutlu ol arkadaşım. Bir sevin... O basketbol takımı da Karşıyaka adını taşıyor. İlla ki yine de futbola bir atıfta bulunacaksan da ''futbol takımına yapılan transferlerden niçin bu şekilde verimli sonuçlar alınamıyor, niçin doğru transferler yapılamıyor, basketboldaki gibi futbolda da doğru transferler yapacak bir ekip oluşturulamaz mı'' de mesela... Önce başarıyı takdir edip, sonra da başarısız olunan alanda başarı için, başarılı olanı emsal göstermek varken sürekli olarak başarılı olanı da aşağıya çekme çabası bana son derece akıl dışı geliyor. Umarım bu yanlıştan bunu yapan o bazı zat'lar kısa sürede dönerler de biz de huzur içinde basketbol takımımızın başarılarını alkışlamaya devam edebiliriz.
Bu arada, oynanan Gaziantep maçı sonrası bazı konulara değinmek isterim. Kronikleşmiş sorunumuz olan pivot ihtiyacının bu maçta da net olarak görüldüğü aşikar. Akil Mitchell için Karşıyaka'nın bir beden büyük geldiği gerçeği de ortada. Michael Roll ise ''iyi ki alınmış'' dedirtecek türden oyunuyla güven veriyor. Basketbol altyapısı ve basketbol zekası son derece iyi bir oyuncu olarak takıma büyük katkı sağlıyor.
Takımın skor yükünü bu sezon genel itibariyle Colson ve M'Baye yüklenecek gibi görünse de Roll ve Taylor'dan alınacak büyük katkılar da göz ardı edilemez. James Blackmon konusunda ise henüz kararsızım. İyi olduğu maçlar ile kötü olduğu maçlar şu aşamada yüzde 50-yüzde 50... Belli bir süre daha geçtikten sonra iyi yönde yüzdelerini arttırması mümkün olacaktır belki. Ama bu olmazsa da takıma katkı anlamında vasatı aşamayan bir oyuncu olarak kalır.
Yerli oyuncularımızdan özellikle Mahir Ağva'nın ciddi bir performans artışı gösterdiğini söyleyebilirim. Can Korkmaz da zaten kumaşı belli olan, iyi bir oyuncu. Ancak aldığı süreler kısıtlı olunca ön plana çıkabilmesi de çok mümkün olamıyor. Yine de kritik anlarda vereceği katkılar önemli olacaktır.
Burak Can Yıldızlı, Berkan Durmaz ve Ali Efe Barış'ın ise daha çok çalışmaya, daha fazla gelişmeye ve belki de zamana ihtiyaçları var. Ama yetenek öyle bir şeydir ki, varsa eğer çok kısa sürede kendini gösteririsin, yoksa eğer çok çok uzun yıllar boyunca da çabalasan belli bir eşiği aşamazsın. Bakalım bu çocuklarda hangisini gözlemleyeceğiz.
Yunus Emre Sonsırma savunmada önemli katkı vermekle beraber bu takımın önüne koyduğu hedeflere bakıldığında, vereceği katkı ve sergileyebileceği yetenekleri anlamında kafalarda bu sezon için soru işaretleri yaratıyor. Ve Semih Erden... Geçen yılın son birkaç maçında ve bu sezon başladığından beri olması gerektiği şekilde çabalıyor. Bu çabalarının karşılığını da bir grup taraftarın sempatisini yeniden kazanmaya başlayarak görüyor. Gerek yaşı, gerekse konsantrasyon devamlılığı sorunu gibi nedenlerle ise bana ne yazık ki güven vermiyor hala. İyi bir Semih bu takıma lazım ama iyi bir Semih'i toplamda kaç maçta görebileceğimiz ise şüpheli. Umarım devamlı iyi olur. Çünkü takımda gerçek anlamda başka bir pivot yok ve koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi demek de istemiyorum doğrusu...
Son olarak da şunu belitmek isterim ki; futbolun yanında Türkiye'de her zaman üvey evlat muamelesi gören basketboldan Karşıyakamızın böylesine her kulvarda zirveye oynayan bir takım çıkartması her türlü takdirin de üstündedir. Tabi anlayana... Şimdi heyecanla önümüzdeki FIBA Champions League maçımızı bekliyorum.
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!