Türk insanının genel karakteridir her olaydan gülünecek bir yön çıkartabilme becerisi...
Hatta öyle ki, kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmeye kalkıp ezilme tehlikesi atlattığı zaman bile gülerek koşturur yolun karşı tarafına kendisini atarken...
Ya da ayağı takılıp düşse, kalkarken yüzünde gülümsemeyle kalkar çoğu zaman...
Veya akşam haberlerinde falan da görüyoruz; spiker mikrofonu uzatıp hayat pahalılığından, ev kiralarından, kredi borçlarından, fahiş özel okul ücretlerinden bahseden bir soru sorduğu zaman bile, karşısındaki kişi sanki bu içinden çıkamadığı sarmalın boğduğu kişilerden biri değilmişcesine gülerek bir şeyler söyler mikrofona...
Hem Akdeniz insanına özgü sıcakkanlılıktan hem de kültürümüzde daima mizahın önemli bir yeri olduğundan bu böyledir...
Nasreddin Hoca'ların, Karagöz-Hacivat'ların, Keloğlan'ların çıktığı bu coğrafyanın insanları olarak her daim gülünecek bir şeyler buluruz. Bazen ağlanacak halimize gülüyor olsak da bu böyledir genel itibarı ile...
Hal böyleyken, bu ülkeden çok değerli mizah üstadları, çok değerli karikatüristler de çıkmıştır doğal olarak. İlk olarak rahmetli anneannemin evinde gördüğüm fi tarihinin meşhur Akbaba dergisinden tutun da, çocukluğumda okumayı çabucacık öğrenmemi sağlayan Gırgır dergisine kadar nice nice mizah yayını olmuştur hep ülkemizde...
Hatırlıyorum da bir ara Gırgır dergisi dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisi bile olmuştu. Neredeyse yeni nesil tüm mizahçıların hocası, efsane Oğuz Aral ile başlayan süreç, sonrasında da uzun süre Gırgır'dan fırlayıp yeni yeni mizah dergileri çıkaranlarca devam ettirildi. Gırgırla eş zamanlı olarak Fırt vardı, Çarşaf vardı. Sonrasında Limon ve dönüşüme uğrayan adıyla Leman, Hıbır, Dıgıl, Pişmiş Kelle, Penguen, Uykusuz vb... Günümüze hangileri kaldı peki?!
En son Uykusuz dergisinin de haftalık yayın hayatına son verdiğini duyunca bu yazıyı kaleme almak istedim. Sadece bir nesil değil, birkaç nesil bu dergilerle büyüdü...
Hiciv sanatını da, muhteşem yaratıcı çizgileri de onlardan gördük, onlardan öğrendik. Bazen gülmeyi unuttuğumuzda onlar bize tekrar gülmeyi hatırlattı. Tek bir karikatürle bile yüzlerce sayfa yazarak anlatılamayacak kadar net bir şekilde bazı şeylerin gözler önüne serilebildiğini farkettik...
Her babayiğidin de harcı değildir öylesine kıvrak zekaya sahip olup da her hafta insanları hem şaşırtıp hem de güldürmek...
Galip Tekin, Bülent Arabacıoğlu, Altan Erbulak, Bahadır Boysal, Yiğit Özgür, Bedri Koraman, Cem Yılmaz, Emrah Ablak, Tekin Aral, Alpay Erdem, Engin Gönültaş, Erdil Yaşaroğlu,Kaan Ertem, Metin Üstündağ, Atilla Atalay, Güneri İçoğlu, Faruk Bayraktar, Gülcan Yurt, Kemal Aratan, Selçuk Erdem, Suat Yalaz, Turhan Selçuk, Ersin Karabulut, Tuncay Akgün ve daha daha niceleri hayatımıza bana sorarsanız çok şeyler kattılar... Bu isimler ilk etapta aklıma gelenler. İlla ki şu an için unuttuklarım da vardır... Affola...
Kendi adıma, Uykusuz'un da haftalık yayın hayatına son vermesine çok ama çok üzüldüğümü söyleyebilirim. Bir zamanlar mizaha hoşgörü çok daha fazla olduğu için mi, yoksa toplum olarak bizi biz yapan en güzel özelliklerimizden biri olan gülmeyi artık unutmaya başladığımız için mi bu dergiler bir bir yok oluyor bilemiyorum ama nedeni her ne ise bir an önce bitse de gitse, bizler de yine dünya çapındaki mizahçılarımızla her hafta buluşabilmeye tekrar devam edebilsek. Zira mizah da ölürse, halimiz yaman...
Babamın üzerimde etkisi büyük olan bir sözü vardı; ''oğlum hayatta her şeyinizi kaybedin ama neşenizi asla'' derdi. Herkese yine neşe dolu, yine mizahla olacağı günler dileklerimle...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!