Ligin ilk yarısında, sezonun ilk maçında Tofaş karşısında kendi sahamızda utanç verici ve bence tarihi bir hezimet yaşanmıştı. Yenilgiler olabilir. Yeni kurulan bir takımın adaptasyon süreci olabilir. Tüm bunları kabul ediyorum, ancak Karşıyaka özellikle de kendi evinde iken basketbolda şartlar ne olursa olsun acz içinde olmamalıdır. Bu bize ve basketboldaki şanlı tarihimize yakışmaz çünkü. Bu nedenlerden dolayı da ligin ikinci yarısının ilk maçı olan Tofaş deplasmanı benim açımdan ayrı bir önem arz ediyordu. Rencide olan gururumuzu onarmak ve ''biz Karşıyakayız'' diye haykırmak için kolladığım bir fırsattı adeta!
Maç öncesi olan tedirginliklerim maçın başlayıp da belli bir süre geçmesi sonrası yerini kazanacağız duygusuna bıraktı. Takım iyi mücadele ediyor, Tofaş'ın zaman zaman yakaladığı seriler sonrasında hemen reaksiyon veriyordu. Geriye düşülen anlar kadar, önde götürülen anlar da vardı oyun boyunca. Marei yine üzerine düşeni yapıyor, Berk iyi bir gününde ve takımı güzel organize ediyor, Birkan tecrübesiyle kritik anlarda devreye giriyordu. Henry ve İlkan ise hırslarını kontrol etmekte zorlandıklarından olsa gerek yapabileceklerinin altında bir performans sergiliyor olmalarına rağmen takıma kattıkları enerji ile yine de katkı sağlıyorlardı. Belli ki oyuncular üzerinde de ligin ilk yarısındaki hezimetin, aslında olmaması gereken bir durum olduğu duygusu hakimdi ve bunu ispatlamak için çabalıyorlardı. Biz Tofaş karşısında aciz kalacak bir takım değiliz diye isyan ediyorlardı adeta.
Deplasman maçı olması ve gitme fırsatım olamamasına istinaden maçı ekran karşısında izliyordum ben de. Yanımda 3 yaşındaki kızım ile... Ve konuşmayı öğreneli henüz çok da zaman geçmemiş olan kızımla birlikte ekran karşısında ayakta, birlikte, boğazımız bağırmaktan yanmaya başlamış olmasına rağmen Kaf Kaf çekiyorduk heyecanla... Çünkü ortada artık bir onur meselesi vardı ve Tofaş karşısında kendi evimizde kırılan gururumuzu onarmak için de kazanabileceğimizi gördüğümüz bir oyun sergileniyordu Bursa'da. Çok inanıyorduk gösterilen mücadelenin maç sonuna kadar sürdürülmesi halinde maçı kazanacağımıza. Geriye düşülen anlarda bile inancımızı koruyor ve o esnada da ''haydi Kaf Kaaaf'' diye inletiyorduk ortalığı.
Takımın mücadele gücü de düşmedi hakkaten maç sonuna kadar. Hakemlerin top sürmekte olan oyuncularımıza hücum sırasında üst üste çaldığı anlamsız hücum faullere ve Tofaş taraftarının baskısına rağmen boyun eğmiyorduk. Son saniyelere girilirken 6 sayı öndeydik ve artık zafer şarkıları söylenmeye başlamıştı. Ancak hesaba katmadığımız bir şey vardı. Daha doğrusu hesaba katılmaması aslında imkansız olan ve zaten bildiğimiz, ancak oyunun heyecanı ile o an için bizim de unuttuğumuz bir şey vardı. Basketbolun sadece fiziksel yetenekle kazanılabilecek bir oyun olmadığı ve oyunun her anında zekayı da kullanmayı gerektiren bir spor olduğu gerçeği. O anda biz Karşıyaka ve basketbol sevdalısı izleyiciler olarak soğukkanlı kalamayabiliriz belki... Hatta oyun içersinde yer alan kişilere dönüşsek o esnada, bizler bırakın zekice hareketler yapmayı bir anda akıl tutulması bile yaşayabiliriz. Tıpkı benim yapmakta olduğum bir ameliyata dışardan gelen bir kişinin girmesi halinde yaşayacağı durum gibi! Çünkü ben kendi işimin profesyoneliyim, basketbolcular da kendi işinin...
Ancak, Erving Walker akıtılan onca tere, verilen onca mücadeleye ve iyi oyuna adeta ihanet edercesine, profesyonel bir basketbolcu değilmişcesine büyük hatalara, sanki basketbol okuluna yeni kayıt yaptırmış bir çocuğun ilk gününde ancak yapabileceği tarzda, imza atmayı başardı. Artık oyunu bitireceğimiz, uzatmaya kalmasına dahi gerek kalmayacak anlarda kenardan topu oyuna sokarken kendi yarı sahasına koşarak pas isteyip geri pasa sebebiyet vermesi ve ayrıca son hücumu biz kullanabilecekken Evans'a rahatlıkla verebileceği pası Evans'ı süperman zannederek kenar çizginin dışına atması oyunu galip bitirmeyi, incinen gururumuzu onarma şansını yok eden hareketler oldu! Gözlerime inanamıyordum! Nasıl olur diye donup kalmıştım ekran karşısında. Uzatmada zaten beş faulle oyun dışı kalan oyuncularımız Henry, İlkan ve en önemlisi Marei olmayacakken biraz olsun basketbolu takip eden küçücük bir çocuğun bile yapmayacağı böylesi hataları Walker ne yazık ki yapmıştı. Soğukkanlılığını ve oyun zekasını kaybetmesine bağlamasam, içimden acaba bir sonraki sezon Tofaş'a transfer olma hayalleri falan mı var diye fesatça düşünceler geçirecektim neredeyse...
Sonuç itibariyle ligin ilk yarısında yaşanan Tofaş hezimetine ''Karşıyaka aslında o değil'' şeklinde güzel bir cevap olacaktı, olmadı. Ya da kısmen oldu diyebiliriz belki de ama sonuç alınamadı. ''Walker'a rağmen'' uzatmada da kazanma şansımız oldu ancak Orhun Ene'nin maç sonu açıklamasında dediği ''şanslıydık ve tartışmalı bir pozisyonla maçı bitirdik'' sözü maç sonunu çok doğru özetliyor. Orhun Ene de bu dürüst açıklaması nedeniyle ayrıca tebriği hakediyor. İncinmiş olan gururumuzu onarmanın önüne set çeken Erving Walker'ın sadece bu maç nedeniyle değil, genel olarak da bu takımda yeri olmamalı diye düşünüyorum. Takımı oynatabilecek oyun zekası yeterli seviyede olmadığı gibi önceki birkaç yazımda da ifade ettiğim üzere son derece bencil, bencil, bencil... Onun takımdan gittiği gün, minik kızımdan o heyecanını boşa çıkarmasının özrünü dilediği gün olacak...
Sağlıcakla kalın..!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!