Bugün size kolon kanseri farkındalık ayı (1-31 Mart) kapsamında biraz barsaklarımızdan bahsetmek istiyorum. Kolon ifadesi kalın barsaklarımız için kullanılır. Hani iyi tanıdığını düşündüğün bir insana yönelik kullanılan bir ifade vardır ‘’ben senin içini dışını bilirim’’ diye, ben de mesleğim nedeniyle kolon için bu ifadeyi kullanabileceğim inancıyla ve sizlere barsak sağlığı ile ilgili işinize yarayacağını düşündüğüm ve belki de bazıları bilmediğiniz ve ilginç gelebilecek olan bilgileri aktarmak istedim…
Son yıllarda popüler olan ‘’ikinci beynimiz barsaklarımız’’ tabirini öyle sanıyorum ki çoğunuz duymuşsunuzdur. Bu tabir bana sorarsanız geç bile kullanılmaya başlanmış bir tabir. Çünkü barsak denilince ilk etapta akla gelen içi dışkı dolu pis bir şey olmakla beraber, aksine barsaklarımız son derece hassas ve bir o kadar da şahsına münhasır ve biraz da isyankar organlarımızdır. Hatta şahsi görüşüme göre, sonsuz saygıyı hak ettiklerini dahi söyleyebilirim… Bu da ne demek derseniz, şöyle;
Barsaklarımız 100 milyondan fazla nöron içermektedir ve merkezi sinir sitemimizden bağımsız işlev görebilmektedir. Beyin dışında en fazla sinir hücresi ve sinir ağı olan yerdir (omuriliğinizden daha çok sinir hücresi vardır). Yani diğer bir deyişle vücudumuzdaki diğer organlardan farklı olarak kendi başına faaliyet gösterebilir, kendi kararlarını verebilme özerkliği vardır ve ne yapacağını söylemesi için beyne ihtiyacı yoktur. Barsakların bu bağımsız aklına enterik sinir sistemi (ENS) denir…
Yanısıra; barsaklarımızda trilyonlarca faydalı bakteri bulunur ve bağışıklık sistemi hücrelerimizin yarısından fazlası da buradadır. Hatta sık sindirim sistemi sorunu yaşayanların gribal enfeksiyonlara yakalanma sıklığının da daha fazla olabildiğine dair yapılmış bazı çalışmalar da mevcut. Dolayısıyla barsak sağlığımızı korumak son derece önemli…
Sıklıkla karşılaştığımız bir kavram kargaşası da normal bir dışkılama sıklığının ne olması gerektiği konusunda yaşanıyor. Kimi insan 2 günde bir büyük abdeste çıktığından yakınırken kimisi de günde 2 kez çıktığından yakınıyor. Aslında ikisinin de yakınacağı bir durum yok! Bununla ilgili olarak da normal olarak kabul edilen genel görüş; günde 3 kez ile haftada 3 kez aralığındaki (başka bir şikayetin yer almayacağı şekilde olan) dışkılama periyotları olağandır şekline…’’Başka bir şikayetin olmayacağı şekilde’’ ifadesini açacak olursak;
Asıl önemli olan barsak hareketlerinizin tutarlılığı, dışkınızın kıvamı ve görünümü ile tuvaletinizi yaparken acı veya zorluk hissetmiyor oluşunuz… Barsak alışkanlıklarınızdaki değişkenliklerde, dışkınızda kan görmeniz halinde, müphem karın ağrıları-kilo kaybı-dışkılama sonrası tam rahatlama hissinin olmaması- dışkınız varmış gibi hissedip tuvalete gidip de yapamamak gibi bir takım belirtiler halinde ise mutlaka doktorunuza başvurmalısınız…
Yine sağlıklı bir barsak florası da çok önemli. Hastalıklarla barsak mikrobiyotası arasındaki ilişki incelendiğinde bazı hastalıklarda özel bir mikrobiyata olduğu ortaya konmuştur. Obezite, diyabet gibi metabolik hastalıklar ve Parkinson, Alzheimer gibi nörodejeneratif bozukluklarla barsak mikrobiyotası arasında bağlantı olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar sunulmuştur.
Dolayısıyla barsak mikrobiyotasını sağlıklı tutmak çok önemli ve bunun için de farklı besin türleri tüketmek en fazla önerilen yaklaşım. Barsaklarımızdaki faydalı mikropları bir nev-i evcil hayvanlarımız gibi düşünerek onları beslemeliyiz. Sürekli aynı şeyleri yemek barsaktaki mikropların kalitesini düşürüyor. Piyasada bulunan probiyotiklerin ise bu barsak florasındaki tesirinin okyanusa damlatılan 1 damla su kadar olacağını söylemek lazım. Bence kefir, yoğurt gayet de güzel ve işe yarar…
Psikolojik durumuzdaki değişkenlikler de barsak çalışırlığının düzenliliği konusunda oldukça etkin bir faktör ve bu da büyük oranda barsaklardan salgılanan serotonine bağlanıyor. Yanısıra barsak-beyin etkileşiminden kaynaklı bir rahatsızlık olan irritabl barsak sendromu (İBS) da günümüzde sıkça karşılaşılan bir diğer rahatsızlık.
Konunun kanser boyutuna gelecek olursak eğer, son yıllarda artık bilinen bir gerçek var ki kolon kanserinin eskiden genel olarak kabul edildiği gibi bir ileri yaş hastalığı olmaktan çıkmaya başladığı. Hatta kolorektal kanser, kanser kaynaklı ölümlerde 50 yaş altı erkeklerde ilk, aynı yaş grubundaki kadınlarda ikinci sırayı almış durumda.
Günümüzde artık 50 yaşına gelen her bireyin herhangi bir yakınması olup olmamasından bağımsız olarak kontrol kolonoskopisi yaptırması önerilmekte. Hatta bu yaşın 45 yaş’a çekilmesi yönünde görüşler dahi mevcut. Hemen her kanser türünde olduğu gibi kolon kanserinde de erken farkındalık, zamanında yaptırılan kontroller sayesinde konulan erken teşhis hayat kurtarıcı olacaktır…
Herkesin Ramazan Bayramı’nı en samimi duygularımla kutluyor, daha güzel, daha aydınlık, daha huzurlu bayramlar geçirmemizi temenni ediyorum…
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!