İlk yarının son maçı. Liderlik maçı ve rakip aynı zamanda Eurolegue lideri Anadolu Efes. Kendi sahasında Avrupa kupası maçları dahil bu sezon hiç kaybetmeyen Karşıyaka! Karşıyaka sezon boyu belki de ligin en iyi savunma yapan takımı, Efes de en çok sayı atan takımı. Salon Mustafa Kemal Atatürk Karşıyaka Spor Salonu. Tüm bu faktörler bir araya gelince ortaya inanılmaz bir basketbol maçı çıkacağı kesindi... Her iç saha maçında olduğu gibi, rakip isterse Barcelona olsun farketmeksizin taraftar yine salonu kazanacağına duyduğu inançla doldurdu. Sonuç itibariyle de kazanmanın eşiğinden dönüldü.
Koç Ufuk Sarıca'nın maç sonu yorumunda ''4-5 ayda oluşmuş bir takımın Euroleague liderine karşı çatır çatır oynadığını hep beraber memnuyetle seyrettik bugün'' cümlesine katılmamak mümkün değil. Ancak bu cümle biraz da olsa beni rahatsız etti. Bu cümlenin içinde saklı bir, daha zayıf olduğunu kabullenilmişlik, zaten kazanmamız sürpriz olurdu anlamı ve Efes'ten daha küçük olduğumuza dair bir atıf hissi var ne yazık ki! Söz konusu basketbol ise ve Karşıyaka kendi evinde oynuyorsa bu tarz bir hissiyata hiçbir Karşıyakalı'nın girmeyeceğini düşünüyorum. Zaten bu şekilde hissetmeyen bir Karşıyaka ekolü ve taraftarı olduğu için Karşıyaka tarihi boyunca dev bütçeli takımlar karşısında nice kupalar alabilmeyi başarmıştır. Kaldı ki bu maçı da kılpayı kazanan Efes olmuştur, bazı yanlış kararlar sonucu kaybettiği için daha fazla üzülmesi gereken taraf da Karşıyaka olmuştur. Ben kendi adıma çatır çatır oynamış olmamızdan duyduğum gurur yanısıra, kaybetmiş olmamızdan dolayı da büyük üzüntü içerisindeyim. ''Şerefli mağlubiyet'' kavramının tarihin tozlu sayfalarında kalması gerektiğine inanıyorum çünkü!
Bu takımı kuran, sevk ve idare eden kişi Ufuk Sarıca'dır ve başarıları da inkar edilemez. Ancak, bu durum kendisinin eleştirilemez olması anlamı da taşımıyor. Bu maçta resmen okyanusu geçip, derede boğulduk çünkü... Maçın bazı kırılma noktaları vardı ki kaybetmemizde temel neden onlardı. İlk olarak, normal sürenin son hücumunda top bizdeyken ve maçı uzatmaya götürmeden kazanma şansı varken çok kötü bir hücum organizasyonuyla bu şansı elimizden kaçırmamızı söyleyebilirim. Son derece düşük dış şut ve faul yüzdeleri de bir diğer etkendi. Rakip Efes olunca hazırlık sürecinde bunlar üzerinde daha fazla yoğunlaşılabilirdi. Çünkü böylesi rakiplere karşı atılan her boş şut maçın kaderine tesir edecek şekilde altın kadar değerli bir kayıp olur. Belki de bu yönde bir çalışma yapıldığı halde maçın ağırlığı nedeniyle sonuç alınamamış da olabilir tabi ama ya o uzatmanın son hücumunda top Efes'teyken ve yanlış hatırlamıyorsam 14 saniye süre varken alınan yanlış taktiksel karara ne demeli!!
Yapılması gereken tek şey anında faul yapmaktı. Bu durumdaki olasılıklar; Efes iki atış kullanacak ve ikisini de atacak, skor da 82-80 olacaktı fakat geriye 10 saniyeden fazla bir süre kalmışken top bizim elimizde olacaktı (ya da atışların bir ya da her ikisini de kaçıracaktı belki). Son hücumda topun bizim elimizde olması aynı zamanda kendi kaderimizi kendimizin tayin etmesi anlamına gelecekti. Süreyi eritip son saniyede atılacak bir şut, 2 sayılık olsa beraberlik- 3 sayılık olsa galibiyet- şut kaçacak olsa bile yine aynı skorla 82-80 mağlubiyet olacaktı... Yani diyeceğim o ki Efes'in o son hücumunda yapılacak bir erken faulun getireceği sonuçlar hiçbir durumda daha kötü olmayacaktı! Ufuk Sarıca tecrübesinde birisinin o esnada artık iyice ivme kazanmış olan ve son çeyrek boyunca bir kez bile savunamadığımız Shane Larkin'i savunarak sayıya engel olabileceğimiz düşüncesi gerçekten de akıllara zarar bir karardı. Velev ki savunabilseydik bile elde edilecek sonuç sadece yeni bir uzatmaya gidilmesi olacaktı. Yani bu taktikle kazanmayı sağlayacak bir sonuç elde edilebilme şansı yoktu! Hala inanamıyorum..!
Bir diğer konu da Larkin'in sayısından sonra herkesin maç bitti diye kabullenmesiydi. Oysa ki 0,6 saniye vardı daha... Ve bugüne değin pek çok basketbol müsabakasında böylesi bir sürede mucizevi sayılar atılabildiği görülmüştür. Topu karşı sahaya ulaştırıp tiplemek suretiyle sayı olması belki çok zor ama imkansız bir şey değildi! İlk yarı biterken Buğrahan'ın orta yuvarlağa yakın yerden gönderdiği son saniye üçlüğü oluyorsa bu da olabilirdi pekala...
Velhasıl kelam, Ufuk Sarıca'nın maç sonu açıklamasından da anlaşıldığı üzere belki de çatır çatır oynamak yeterli görüldüğünden kazanma olasılığını oluşturacak mevcut imkanlardan ne yazık ki faydalanılamadı! Ufuk Sarıca'yı kısa süre içerisinde oluşturduğu bu zirveye oynayan takımdan dolayı tekrar ve gönülden tebrik ederken bu maçın kazanılamamasında bazı taktiksel hataların rol oynadığını da söylemek lazımdı kanaatindeyim. Yapıcı eleştiriler, elde edilen başarıları gölgelemek maksadı taşımaz zaten. Yapıcı eleştiriler, kötüyken iyi, iyiyken de daha iyi olmayı sağlamaya yönelik maksat taşır her zaman.
Ah o son Efes hücumu yok mu ahh... Ben olsaydım kendi kaderimi kendim tayin edecek taktiği uygulardım. Kendi göbeğini kendin keseceksin arkadaş! Neyse, artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Umutla, kazanamayacağımız maç yoktur şeklindeki inançla, Karşıyakalı gibi...
Sağlıcakla kalın...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!