Haberler izlerken hemen her seferinde içinde bulunduğumuz gerek sosyal, gerek ekonomik durumların vehameti nedeniyle içim kararır, sıkılırım. Nadiren karşıma çıkacak sevindirici haberleri de duymak beklentisiyle her gün de izlemeye devam ederim. Haberlerin niteliği tabi ki sadece sevindirici ya da can sıkıcı tanımlamalarından ibaret değil... Aralarında şaşırtıcı olanlar da mevcut. Yalnız ne yalan söyleyeyim, şu corona günlerinde şaşırtıcı olan haberler artık tam da sıradan gelmeye başlamışken, Güneri İçoğlu’nun yıllarca Leman dergisinde yazıp, çizdiği ‘’dumur detayı’’ köşesinde okuduklarım gibi bir durumla karşılaştım geçen günlerin birinde haberlerde...
Söz konusu olan; bir muhabirin yaptığı sokak röportajlarında karşılaştığım diyalogtu. Yalnız, gerçekten insanı dumura uğratan o röportaja gelmeden önce bana göre daha hafif düzeyde kalan fakat yakın nitelikteki bazı başka röportajlardan da bahsetmek isterim.
Birinde, sokağa çıkma yasağı olan günde muhabir mikrofonu uzattığı bir adama ‘’bugün sokağa çıkmak yasak, kısıtlama var, siz niçin dışardasınız?’’ diye sorduğunda adamın verdiği cevap; ‘’evde durup da ne yapacağım, duvarları mı seyredeceğim!’’...
Bir başka gün yine muhabir 65 yaş üstü olup da sokağa çıkma kısıtlamasına uymayan bir büyüğümüze ‘’bu hafta sonu belli bir saat aralığında, yürüyüş mesafesinde olacak şekilde 65 yaş üstünün sokağa çıkmasına izin verildi, ne düşünüyorsunuz?’’ diye sorduğunda aldığı yanıt; ‘’amaaaan ben hayatta çıkmam dışarı, izin mizin verseler de çıkmam!’’( o esnada yasak olduğu halde dışarıda ama!)...
Diyecekseniz ki, bunlardan da daha şaşırtıcı gelen ne sana?! Daha fazla lafı uzatmadan bahsedeyim... Yine bir gün muhabir arkadaş elinde mikrofonuyla gayet de kalabalık olan sokaklarda dolaşıp tedbirsiz davrananlara dikkat çekmek maksadıyla haber kovalamaktadır. Karşısına çıkan maskesi olmayan orta yaşların başlangıcında, hafifçe saçları seyrelmiş, tıknaz, orta boylu, yüzü gülen bir vatandaşımıza yaklaşır ve sorar ‘’neden maske kullanmıyorsunuz, üstelik de çok kalabalık bir ortamda’’... Adam kendinden emin bir ifadeyle cevaplar; ‘’lüzum görmüyorum’’.
Muhabir şaşkın; ‘’ama olur mu, böyle yaparak hem kendinizin sağlığını hem de toplum sağlığını riske atıyorsunuz’’ der... Pişkin gülümsemesi iyice yüzüne yerleşen adam; ‘’ben sağlamım, bana bir şey olmaz’’ diye cevap verince bu kez muhabir şaşkınlığına eklenen kızgınlıkla karışık ‘’kendinizi düşünmüyorsanız, çevrenizi düşünmeniz lazım’’ şeklinde karşılar bu tavrı. Ama adam geri adım atmamaya niyetlidir...
Bu kez de konuya benim diyen bilim insanlarından bile daha hakim bir hal ve tavır içerisine girerek yaklaşır ve; ‘’ben coronavirüse inanmıyorum ki zaten, adı büyük ama icraatı yok’’ şeklinde cevap verir. Adamın son kurduğu cümle ve takındığı tavır dumurda uğranılabilecek son noktadır artık!... Tüm dünyayı kasıp kavuran, tüm bilim insanlarının anlattığı, binlerce kişinin vefatına neden olan bir realiteyi bu şahıs kendi iç dünyasında inanılacak ya da inanılmayacak soyut bir kavram haline sokmuş vaziyette. Cehaletin Everest’i bu olsa gerek!..
Kaldırılan bazı kısıtlamalar maalesef toplum genelinde (yukarıdaki zat kadar olmasa da) coronavirüs’ün ciddiyetinden uzaklaşma eğilimine girilmesine yol açıyor. Bu gerçeği aklı başında olan herkes zaten kişisel gözlemleriyle de farkediyordur. Ancak kaygım o ki, aklı başında olanların da, aklı başında olmayanlar yüzünden gireceği büyük riskler artarak devam edecek gibi... Çünkü bu konu senin-benim-bizim oğlanın dikkatiyle çözümlenebilecek bir konu değil. Bu konu ancak tüm toplumun el birliğiyle ve kollektif bilinçle çözüme kavuşabilir. Bu da ciddi bir irade ve sabır gerektirir.
Getirilen gevşemelerin altında yatan asıl etken yine herkesin bildiği gibi ekonomik nedenler. Yoksa tam da şu coronavirüs illetini yenmeye başlayıp vakaları sıfırlamaya doğru gideceğimiz günlere girerken (ki bu da ayları hatta birkaç yılı bulabilir) alınan bu gevşeme kararlarının, işine vakıf ve gerçekleri söylemekten çekinceleri olmayan sağlıkçıların hiçbirisinin toplum sağlığı açısından katıldığını söyleyebileceği kararlar olmadığı da gün gibi aşikar. Ancak bu kararlara dair de yapılabilecek pek bir şey yok! Ülke gerçekleri ortada ve çarklar bir şekilde dönmek zorunda. Alınan kararları değiştirmeye tesir gücümüz olmayabilir ama kendi aklı selimimizle, getirilen bu yeni koşullar içerisindeyken de gevşeme kararlarının devreye girmediği günlerdeki gibi tedbirlerimizi sürdürebiliriz ve sürdürmeliyiz de...
Yurdum insanının eğitim ve entellektüel seviyesi malum ortalamada, ancak vicdanı ve insani tarafı ise dünya genelinin kesinlikle çok çok üstünde. Bu durumda; şu röportaj kahramanı adamın bile coronavirüs hakkında hiçbir şeyi anlatılarak kavramasını sağlamanın mümkün olmadığı her cümlesinden belli oluyor olsa da, vicdanına dokunarak onun gibi, beynini sadece aksesuar olarak kullananları da duygusallığından yakalayarak doğru davranış biçimine yönlendirebiliriz inancındayım.
Zaten muhabir arkadaş da o zat’a ‘’kendini düşünmüyorsan çevrendekileri düşün bari’’ dedikten sonra arka cebinde duran maskesini çıkarıp eline alma safhasına geçmişti. Bir de o şahsın kendisine, yoğun bakım ortamındaki bir hasta veya vefat eden birisinin yakınlarının hali izletilecek olsaydı ve ardından da o yoğun bakımdaki hasta veya vefat eden kişi senin annen de olabilirdi denseydi eminim ki o da arka cepten ele geçen maskeyi nihayet suratına da yerleştirirdi.
İşte ‘’anne’’ kavramı böyle bir şey! Doğadaki en ilkel canlıdan (yukarıdaki dumur röportajı kahramanını kastetmiyorum burada, lütfen abartmayalım!), en akıllı ve mantığını en fazla kullanan canlısına kadar; söz konusu anne olunca, ‘’anne’’ kelimesi geçince canlıların tamamı duygularının önünde hiçbir şeyi tutamayacak hale gelir. Bu vesileyle de başta kendi annem ve eşim olmak üzere tüm annelerin anneler gününü kutluyor, coronavirüs’süz günlerde ve nice anneler günlerinde birbirimizi koklaya koklaya kucaklayabilmeyi diliyorum...
Sağlıcakla kalın!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!