Cehalet... İlber Ortaylı hocamızın sıklıkla yakındığı kavram. Katılmamak mümkün değil. Günümüzde tıp alanında gelinen noktada hemen her türlü hastalığa çare bulma yönünde umut vaadeden çalışmalar mevcut. Her hastalığın çaresi henüz bulunmamış olsa da umut var en azından. Ama ne yazık ki devası mümkün olmayan bir dert olarak ''cehalet'' kavramı önümüzde bir duvar gibi duruyor ve ileriye dönük de umut değil, umutsuzluk pompalıyor insanlara...
Diyeceksiniz ki, cehalet eğitimle hallolur! Ben aynı fikirde değilim. Belki belli ölçülerde bazı keskin kenarları yontulabilir eğitimle, ama yetiştiği çevre, aldığı kültür ve nesiller boyunca süregelen cehaletin sadece bir kişinin almış olduğu eğitimle kırılması olasılığının düşüklüğü gibi faktörleri de hesaba katınca maalesef eğitim de çoğu kez çare olamayabiliyor bu korkunç hastalığa...
Evet cehalet benim nazarımda çözüme ulaştırılması en zor olan hastalık. Eğitim verirsin, vicdanı yoktur işe yaramaz. Eğitim verirsin terbiyesi noksandır işe yaramaz. Eğitim verirsin, ezberciliğin dışında bir muhakeme yeteneği geliştirememiştir işe yaramaz. Yani diyeceğim o ki eğitimi verirsin de, iyi insan olma vasıflarını (ne yaparsan yap) karşındakinin buna dair en ufak bir meyili yoksa veremezsin ne yazık ki! Böyle olunca da cehalet baki kalır.
Hayatta hiçbir şeyden korkmam, cahilden korktuğum kadar. Çünkü laf anlatsan anlamaz, anlasa bile işine gelmiyorsa eğer anında saldırıya geçer. Cahil kavramının içerisinde barındırdığı anlam bence sadece eğitimsiz olmak değil, aynı zamanda iyi insan olamamak, vicdanı ve aklını ortak kullanıp da iyiye ve doğruya yönelmeyip hep yıkıcı yönde tavır içerisinde olmak, yani insanlık-terbiye-vicdan yoksunu olmak da cehalet tanımının kapsamında kanaatindeyim.
Yaygın olarak ''bilgisizlik'' anlamında kullanılsa da, bu bilgisizliğin kapsamına iyilik-doğruluk-ahlak konularındaki bilgisizliği de dahil etmeliyiz. İşte bu uzunca ''cahil'' tanımına dair görüşlerimden sonra, bu konuda her anlamda bu tanımı hak eden birisinden ve yaşadığım diyalogdan bahsetmek istiyorum...
Uzun yıllar öncesinde tüm İzmir'in en yüksek binası olması nedeniyle çocukluğumda abilerimle birlikte bu binanın Karşıyaka'da olmasından dolayı, çocuk aklımızla gururlandığımız Gökdelen apartmanını bilmeyeniniz yoktur sanırım. Hani şu nikah dairesinin karşısındaki... Az sonra bunu niçin hatırlattığımı anlayacaksınız...
Geçenlerde mesai bitimimde evime gelip de sokağa çıkma kısıtlaması başlamadan, sürekli evde durup büyüme gelişme döneminde temiz hava-güneş alamayan kızımı biraz olsun açık havada dolaştırmak için elinden tutup dışarıya çıktım. Sahil boyunca (parklar aşırı kalabalık diye yolun apartmanlar tarafından) ailecek yürüyüşe çıktık. Yolda giderken kızım yol üstündeki bir marketten ona abur-cubur bir şeyler almamı ve böylece evde çok sıkılmış olan kendisini ödüllendirmek istedi. Zaman zaman mutlu olsun diye çok da zararlı olmayacak şekilde bu isteklerine cevap veriyorum ve kendisine dönüşte girip alacağımızı söyledim. Dönüş yolunda belli bir saatte marketin kapanacağını hesap etmediğimizden girmek istediği marketin kapanmış olduğunu farkettik ve giremedik. Saat 18.30 civarıydı...
Buraya yakın olan Gökdelen apartmanının altındaki mini market gibi olan yerin açık olduğunu farkedince kızıma hayal kırıklığı yaşatmamak için oraya girdik. İçeride nerden baksanız 6-7 kişi vardı ve kasada duran görevli bir kadın da maskesi çenesinde, yüksek sesle konuşarak hizmet vermekteydi. Aşıları olmayan eşim ve kızımı dışarı çıkartıp kendim de üzerime düşen sorumluluk ve hekim refleksiyle gayet kibar bir üslupla, ''lütfen'' diyerek maskesini yüzüne takmasını rica ettim. Vayy sen misin bunu diyen!
''Ben daha yeni test yaptırdım, sende mikrop vardır ama bende yok'' diyerek söze girdi. ''Haklısınız, benim taşıyıcı olma ihtimalim sizden daha yüksek, çünkü ben doktorum ve covid'li hastalarla da muhatap oluyorum. O nedenle zaten, sizi de korumak için ricacı oldum'' şeklinde cevap verdim. Ancak içinde zerre kadar iyi niyet olmayan, kendisine yapılan son derece kibar ve haklı gerekçeli uyarıya karşın saldırı moduna geçen görevli kadın; ''bizleri öldüren siz doktorlarsınız zaten'' diyerek son noktayı koydu..!
Sustum, arkamı dönüp alışverişimi yapmadan çıktım. Alacağımı söyleyip de alamadığım şeyler nedeniyle kızımı uğrattığım hayal kırıklığına mı yanayım, verdiğimiz bunca meslek şehidine ve girdiğimiz onca riske rağmen hala toplumdaki doktora karşı olan bu düşünce biçimine mi yanayım bilemedim...
İzin hakkı yok, istifa edemiyorsunuz, emeklilikler durdurulmuş vaziyette ve üstüne üstlük bırakın ek bir ödenek almayı, normalde alınan hakedilmiş performans-icap-nöbet vs gibi ücretlerini dahi pek çok yerde alamıyorsunuz, aşı kapsamına alınmayan aile bireylerinize sürekli olarak acaba bugün hastaneden coronavirüs taşır da bulaştırır mıyım stresini yaşıyorsunuz ve buna mukabil de tek beklentiniz en azından manen veya bedenen saldırıya uğramadan işinizi sürdürebilmek iken bana yapılan şu konuşmaya bakın!
İşte yazımın başındaki ''CAHİL'' tanımını aklıma getirip, başta öfkelenmişken sonradan kendimi teskin edip karşımdakinin devasız bir dert içerisinde olduğunu düşünerek öfkem yerini üzüntüye bıraktı. Takip eden günlerde merakımdan uzaktan uzağa birkaç kere daha buranın önünden geçip göz ucuyla içeriye baktığımda ise aynı kişinin, aynı şekilde orada hizmet vermekte olduğunu gördüm.
Cehalet böyle bir şey işte! Telkinle, anlatmakla, eğitimle düzeltilemeyen bir durum. Öyleyse ceza mekanizması işletilmeli diye düşünüyorum ama nafile! 1 yılı aşkın süredir haberlerde gördüklerim dışında, bizzat bir kişiye bile pandemi kurallarına uymadığı gerekçesiyle ceza yazıldığına şahit olmadım ne yazık ki! Belki özellikle yerini de vererek yazdığım bu yazıdan sonra hiç olmazsa buradaki aymaza yetkililer bir denetleyici yollar da ben de bir denizyıldızını daha tutup denize kavuşturmuş olurum. Denizyıldızı hikayesini bilenler bilmeyenlere anlatsın artık. Ya da internetten bulabilirsiniz.
İnsanları öldürdüğümüzü iddia eden o şahıs bile hasta olsa, yeminli bir mesleğin mensubu olarak bizler ayırt etmeksizin ona da en iyi şekilde bakarız. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın... Ha hakkımız helal mi? Hak, hak edene her zaman helaldir zaten... Hak edene...
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!