Kayıtlara geçen günlük vaka sayısı son açıklanan verilere göre 58 bin (ki aslında yüzlerce bin olduğu tahmin ediliyor), yine kayıtlara covid’e bağlı ölüm olarak geçen günlük vefat sayısı 48 (ki asıl sayının çok çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor) ve yurdum insanı tedbirler konusunda ne yazık ki kendisine halen daha pay biçmiyor…
Hal böyleyken bir de covid’i kullanarak kurnazlık yapanlar türedi. Bunlara artık ‘’covid ile aldatanlar’’ mı dersiniz ya da ‘’covid çakalları’’ mı dersiniz size kalmış. Peki nasıl mı yapıyorlar bu aldatmaca veya kurnazlık girişimlerini? Gelin önce size biraz bu seneki yıllık izin dönemimden, ortamımdan bahsedeyim ve ardından bu konuya geri döneyim. Neden öncesinde tamamen şahsi bir konudan bahsedecekmişim gibi davrandığımı, konuyu bağlayınca anlayacaksınız. Şöyle;
30’lu yaşlarımın ikinci yarısına girinceye kadar kuzey ege taraflarını yazlık dinlence yeri olarak benimsemiş olan bendeniz, mutlu bir izdivaç yaptıktan sonra eş durumundan hayatımda ilk kez Çeşme tarafları ile tanışmış oldum. İzin konusu, bekarlık yıllarımda 10 senede 10 gün kadar kullandığım bir kavram iken, evlenip çoluk çocuğa da karışınca ailevi sorumluluk duygum çerçevesinde daha makul düzeyde kullanmaya başladığım bir kavrama dönüştü. Buna mukabil yıllık izin haklarımı halen daha tamamen kullanabilme becerisine haiz olabilmiş değilim, o da ayrı bir konu. Herneyse…
Bu seneye özel bir durum olarak bir nebze olsun yıllık izin süremi daha uzun tutmaya çalıştım. Bunu da kendime daha uzun bir tatil sağlamak için değil, mesleğimle ilgili bir konuda kendimi geliştirebilmek adına iznimin büyük bir kısmında bir eğitime dahil olabilmek için bu şekilde tasarladım. Durum bu minvalde olunca da bana kalan tatil günü sayısı sadece 3-4 gün ile sınırlı kaldı. İşte bu kısıtlı sürede ailemle güzel vakit geçirmek için her sene olduğu gibi Çeşme Germiyan Yalı’da Ardıç koyunda yer alan kayınpeder-kayınvalide yazlık evine misafir olduk.
Bilenler bilir, o civarda gerek tek tek yazlık evler gerekse siteler şeklinde pek çok yerleşim yeri vardır ve bunlardan biri de Mistral Sitesi. Genelde ayrıntı vermek istemem, ancak aileme ve bana yapılan covid çakallığı çerçevesindeki hadsizliğin verdiği rahatsızlığın büyüklüğü, bunu yapan kişinin başkalarına da yapamaması için insanların uyarılmasının bir gereklilik olduğunu düşündürdü bende…
Bu sitede denize nazır bir kafeyi işleten zat, orada ailemle birlikte 1-2 saat içerisinde işletmenin sunduğu hemen hemen ne varsa tüketip hoş sohbet edip vakit geçirirken yanımıza yolladığı genç bir çalışan arkadaş aracılığı ile bütün tadımızı kaçırdı. Konu son derece basit, ancak bu zat tarafından bağlanmaya çalışıldığı nokta ise son derece trajikomik.
Genel olarak herkesçe (ve benim tarafımdan da) kabul gördüğü üzere hizmet sektöründe yer alan bir ticari işletmeye dışarıdan gıda, içecek vs getirilmesi uygun olmayan bir davranıştır. Ancak o işletmenin sunmadığı bir hizmeti, hele ki küçük bir çocuğun gönlünü hoş eyleyecek kadar sembolik bir şey ise dışarıdan temin etmek tolere edilebilir bir istisna olmalıdır kanaatindeyim. Buna paralel olarak da o kafede bir sürü şey yenilip, içildikten sonra küçük kızım deniz kenarında mısır satıldığını ve başka çocukların da yediğini görünce canı çekerek benden de istedi. Ben de hem ona hem de diğer aile bireylerine bir poşet içerisine koydurtarak birkaç adet mısır alıp masamıza geldim…
Sonradan, anlam veremediğim bir şekilde (olasılıkla kompleksli bir ruh hali nedeniyle) kendisinin aslında kimya mühendisi olduğunu ifade edip hasbel kader o tesisi işlettiğini ısrarla ifade eden şahıs tarafından masamıza gönderilen genç bir çalışan tarafından o mısırları dışardan getirdiğimiz ve yasak olduğu ifade edildi. Genç arkadaş arada kalmasın diye bu kerli felli, beyazlaşmış saçlarını az sonra anlatacağım tutumu itibarı ile muhtemelen değirmende ağarttığını düşündüğüm zat ile görüşmeye gittim.
6 yaşındaki kızıma mısır aldığım için bizden yapmamızı istediği şeyin ne olduğunu sordum kendisine. ‘’Mısırları çöpe mi atalım, mısırlarımızla beraber mekanı terk mi edelim, yoksa orada oturduğumuz sürenin maddi anlamda hakkını vermemize mukabil lütfedip de oturmayı sürdürmemize müsaade ediyor muydu’’. İşte bu esnada başladı ‘’covid ile aldatma’’ girişimleri...
Önce ikna ediciliğini arttırmak için kimya mühendisliğinden girdi, sonrasında o mısırların yenilip akabinde koçanlarının masada bırakılacağı ve çalışanlarınca herkesin ağzına soktuğu o koçanların toplanacağına dair iddialarla devam edip, akabinde de covid salgını nedeniyle bu hassasiyeti gösteriyor oluşuna bağladı..!! Tabi o zaman mecbur kaldım kendisine mesleğimi söylemeye ve tereciye tere satmaya çalışmakta olduğunu anlamasını sağlamaya…
Üstelik covid konusunda inanılmaz hassasmış numarası yapan bu şahsın işletmesinde tavan kapalı ve sadece bir kenarda yaklaşık 1-1,5 metre yükseklikte açıklık olup herkes fosur fosur sigarasını hiçbir yasaklamaya maruz kalmaksızın tüttürebiliyordu. Sunulan yiyecek içecekler için kullanılan bardak, çatal, bıçak vb gibi enstrümanlar acaba yüksek ısıda, bulaşık makinesinde yıkanıyor muydu, yoksa elde çalkalanarak mı yıkanıyordu bilemiyorum! Ve eminim ki ciddi bir teftişe tabi olsa, daha nice nice hijyen konusunda eksikliklerin saptanacağı bir ortamdı. Ama neymiş efendim; ‘’mısır koçanlarına duyulan özel bir hassasiyet’’ hali mevzu bahismiş mekan sahibinin!.. Koçanları kendisine bırakıp gitmek en iyi çareydi bu durumda…
Belli ki, çalışanlarına genel bir talimat vermişti, dışarıdan yiyecek-içecek getirenlere müsamaha göstermeyin diye, ki buraya kadar bence de bir şey yok. Temel kaygısı para kaybetmemek veya daha fazla kazanmak olan her esnafın yapacağı gibi haklı bir yaklaşım bu. Termosla çay-kahve getirene ya da yanında evinde hazırladığı sandviç veya kurabiyeleri getirene tabii ki gereken uyarıda bulunulması doğal bir şey. Ancak, bu talimatın içeriğinin ayrıntılarını çalışanlarına vermediğinden olsa gerek; orada satılmayan ve sadece canı çeken bir çocuğun isteği olan o mısırı yiyene bile uyarıda bulunulunca, bu talimatın kapsamında o mısırın da yer almasını bağlayabileceği tek konu olarak covid’i bulmuştu…
Ben kısaca covid’in bulaş yollarını, bizlerin poşetle o mısırları getirip yine aynı poşete koyarak çöplerimizi atacağımızı anlattıktan sonra tekrar sordum; ‘’bu durumda bizim ne yapmamızı istiyorsun’’ diye… Cevap; ‘’afiyet olsun, genç arkadaşlarım talimatımın kapsamını yanlış yorumlamışlar, sizlere keyifli sohbetler’’ mi oldu sanıyorsunuz!!! O birkaç saniyede bu ‘’covid çakallığını’’ düşünebilen bir karakterden gelen cevap tabii ki de bu değildi…
Verdiği cevaba hiçbir anlam veremediğim için arkamı döndüm, hesabı istedim, aileme toparlanmalarını rica edip hazırlanmaya başladık. Bu zat arkamdan gelip yine anlamsız konuşmalar yapmaya çabaladığı esnada artık kendisini yok saymama içerleyip bu kez de kendi kendisinin ‘’hayvan’’ olduğunu falan söylemeye başladı..!!
Meczup mu desem? Covid ile aldatanlardan mı desem? Covid çakalı mı desem? Tatlı su kurnazı mı desem? Veya son olarak mekanı terkeden bir ailenin yanına gelip hala üslupsuzluğunu sürdürdüğü için hadsiz mi desem inanın bilemedim…
Bakınız, burada konu münferit olarak benim ve ailemin canını sıkan bir çakal değil. Burada konu, covid ile mücadele gibi ciddi bir mevzuyu bile farklı zeminlere taşıyıp kendine menfaat sağlamaya çalışanların ne yazık ki aramızda çok sayıda bulunuyor olduğu gerçeği. Ben bu kişiden ve mekanından bahsederek payıma düşeni yapıp kıyıya vuran bir denizyıldızını denize geri atmaya çabalamış oldum sadece. Ne kadar fazlamız bu gibileri tanır ve bu tiplere karşı çevresini uyarırsa toplum da her bakımdan o kadar fazla kazançlı çıkacaktır.
Gittiğimiz her işletmede, gördüğümüz hijyene dair veya covid tedbirlerine dair her türlü yanlışlığı ilgili makamlara bildirmek hem hakkımız hem de vatandaşlık görevimiz. Yukarıda bahis konusu ettiğim olaydaki covid çakalının tavrı nedeniyle oradaki eksiklikleri ve yanlışları görebilen ben, sizlerin böylesi çakallıklarla karşılaşmadan bu tarz yanlış ve eksik uygulamaları farketmenizi temenni ediyorum…
Sağlıcakla kalın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!