Basketbol daha ne yapsın! Bırakın artık saldırmayı

2 Basketbol Süper Ligi şampiyonluğu 1986-87 2014-15…

1 Türkiye Kupası 2014…

2 Cumhurbaşkanlığı Kupası 1987, 2014…

2 İzmir Ligi şampiyonluğu 1955-56, 1958-59…

Eurochallenge Kupa Finali 2012-2023…

FIBA Şampiyonlar Ligi Finali 2020-2021…

Eurocup çeyrek final 2014-2015…

2 FIBA Şampiyonlar Ligi çeyrek final 2016-2017, 2017-2018…

FIBA Avrupa Kupası çeyrek final 2018-2019…

4 Türkiye Kupası yarı final 2007, 2015, 2016, 2017…

Tüm bunları neden mi tekrar hatırlatma gereği duydum! Şöyle ki; son dönem kulüpte yaşanan ekonomik kriz sonrasında bazı kesimlerce yapılan mantık dışı yorumlar nedeniyle…

O bazı kişiler neler diyorlarmış bir bakalım;

‘’Basketbol kulübü batırdı’’

‘’Yeter artık basketbola harcanan paralar. Bunca masrafa karşın ne başarısı var ki sanki! Tüm gücümüzle futbola yüklenelim’’

‘’Basketbolda küçülmeye gidelim’’

‘’Basketbol şube kapatılsın’’

‘’Salon sporu neticede, ne ki sanki!’’

‘’Boşketbol’’

‘’Bu kulüp futbol ile kuruldu, basketbolun bütçesinin futboldan fazla olması kabul edilemez’’

Vs. vs. vs. vs. …..

Biraz da futboldaki başarılarımıza bakalım;

• Sonuncusu 1995 yılında olmak üzere (30 yıl önce) 4 birinci lig (süper lig değil, aslında ikinci lig yani) şampiyonluğu
• Sonuncusu 2003 yılında olmak üzere (22 yıl önce) 1 ikinci lig (aslında üçüncü lig) şampiyonluğu
• Sonuncusu 1959 yılında olmak üzere (66 yıl önce) 3 İzmir Futbol Ligi (yerel lig) şampiyonluğu (bunlardan 1926 yılı şampiyonluğunun çok ayrı bir anlam ve önemi var tabii ki! Namağlup, yabancı takımlara karşı ve nihayetinde Atatürk’ün armamıza ay-yıldız vermesine vesile olan...)

Şu anda basketbolda onca krize rağmen en üst lig seviyesinde 5’nci sıradayız (üzerimizde yer alan takımların ikisi euroleague seviyesinde ve liderle aramızda 3 puan var) ve Avrupa’da da yolumuza devam ediyoruz. Futbolda ise 3’ncü ligdeyiz (aslında dördüncü lig) ve üçüncü sıradayız (liderle aramızda 11 puan fark var)

Aslında yazıya yukarıdaki bilgilerden sonra devam etmek ve bir şeyleri anlatmaya çalışmak normal şartlar altında gereksiz bir çaba olmalı. Ama maalesef şu darboğazdan geçilen günlerde basketbol hala öylesine saldırı altında ki mecburen bir iki satırla da olsa bir şeyler yazma gereği doğuyor…

Değerli Karşıyakalılar, KSK sevdalıları, bu kulübün adını yücelten, gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da en üst seviyelerde bayrağımızı dalgalandıran basketboldur… Hani bu gerçeği yaşayarak veya gözlemleyerek idrak edemeyenler varsa diye yukarıdaki satırlarda yer alan somut verileri sundum…

Haliyle basketbola daha çok değer verilmeli, haliyle basketbol daha fazla desteklenmeli. Her iki branş arasında çok ciddi bir sınıf farkı var çünkü…

Ayrıca, basketbol bu günlere sürekli sponsorlara sahip olarak veya çok yüksek bütçeli takımlar kurarak da gelmedi. Ateş Özerk gibilerin, Nadir Vekiloğlu gibilerin, Cihangir-Nihat-Suat-Birtan-Ziya-Tuğrul-Murat gibilerin attığı temeller ve elde ettiği başarılar sonrasında hak edilen sponsorlar ve bütçelerle geldi…

Üçüncü lig (aslında dördüncü) seviyesindeyken bol keseden bütçeler bekleyerek başarı elde etmeyi ummak yerine (-ki bu da denendi ve olmadı, bknz; Erdal Acar skandalı) basketboldan feyz alarak aynı yolun izlenmesi denenmeli…

Şimdilerdeyse bir basketbol efsanesi olan Karşıyaka’nın basketboluna saldırmak yerine her zamankinden de fazla sahip çıkılmalı. Basketbola olan vefa borcumuz çok büyük çünkü. Ben normalde yapmıyorum ama bunu sürekli olarak yapanlar olduğu için cevap mahiyetinde ben de onlar gibi yapacak ve her iki branşı kıyaslayacak olursam derim ki; futbola olan vefa borcumuz 1 ise basketbola olan 10’dur…

Her branşımız değerli, armamızın yer aldığı her forma da zirvede olmalı. Ancak bunun karşılığını verenler varken, tarih boyunca ulusal düzeyde en üst seviyede hiçbir başarısı olmayan bir branşın daha fazla bütçeli olmasını beklemek çok ama çok büyük bir adaletsizlik ve hatta mantıksızlık olur…

Yanlış ya da hiç yapılmamış olan hesaplar, en büyük destekçinin küstürülmesine sebep olunması gibi faktörlerin sorumlusu basketbol değil kişilerdir…

Basketbolda küçülmeye gitmek diye bir kavram ortaya atıldı ve şu sıralarda da pratiğe dökülüyor. Ben bu durumun zaruriyetini her ne kadar anlamaya çalışıyor olsam da hiç ama hiç içime sindiremiyorum. Bunca yönetimsel hata yapılmasaydı eğer, bu kadro hem Türkiye Basketbol Süper Ligi’nde hem de FIBA Şampiyonlar Ligi’nde yine şampiyonluğa oynayabilirdi diye düşünüyorum. Yazık oldu!

Her ne kadar ‘’basketbolda küçülme’’ gibi kavramlar ortaya atılmış olsa da Karşıyaka şartlar ne olursa olsun basketbolda ‘’küçük’’ olarak anılamaz. Olsa olsa ‘’EFSANE’’ olarak anılacaktır…

Sağlıcakla kalın!..