Yazın sıcağında “yasaksız bayram” tatili ne yazık ki; “Korku filmi”ni yeniden vizyona soktu… Pandemi sürecini iyi yöneten Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca da, “Birinci dalga sahillere indi. Tatilde dikkatli olalım” dedi, demesine de… Dinleyen mi var?
Dünyayı kasıp kavuran Kovit-19’a karşı adeta Don Kişot misali karşı koyup “bana bir şey olmaz” mantığını anlamak mümkün değil.
Macera aramaya gerek yok. Çok basit: Maske takacaksın. Sosyal mesafeni koruyacaksın… Ama öyle mi? Bizim insanımız adeta Malkoçoğlu, Karaoğlan, Köroğlu gibi kılıç kuşanıp da korona virüs ile mücadele etmeye hazır, hücum plajlara… Adeta omuz omuza, kıç kıça!..
İnşallah korkulan başımıza gelmez ve evlerinden çıkmayan, çıksa bile tüm tedbirleri alarak virüse karşı savaşanları zor durumda bırakmazlar. Hele hele ilk günden bu yana canla başla çalışan ve büyük fedakârlıklarda bulunan sağlıkçılarımızın başına yine dert de açmazlar…
Olan yine onlara olacak…
Eskiden “Güneş girmeyen eve doktor girer” sözünü sık sık duyardık. Şimdiler de güneşi görmek istiyorsan, uyarıları dinlemeliyiz. O kadar basit ve uygulanması da son derece kolay: Maskeni tak, sosyal mesafeni koru… Ellerini sık sık yıka!.. Kıyıdan köşeden git, sporunu yap. Hızlı hızlı alış verişinde bulun, ihtiyacın kadar al ve evine dön…
Gençleri görüyoruz. Çoğu maskesiz… Olanların da, maskeleri ya çenelerinde, yeni moda yaratmışlar gibi; bilek veya dirseklerinde… Biri birinden görmesin… Heves ya… Aynısını yapacak!
Neye yarar? Aslında orasına burasına taktıkları maskelerin faydasından da çok zararı var. Mikrop alıyor ve bulaştırıyor… Bulaş; bu hastalığın en büyük tehlikesi değil mi?
Oysa maskeleri yerli yerinde kullansak, hiç kimseyi tedirgin etmesek ne kadar sağlıklı ve güzel olacak.
Bir de çarşı pazar, AVM gibi kalabalık yerlere girmeyip, haydi girdin diyelim… İnsanın üzerine gideceğine köşe bucak gezmek, gireceğin mekânda iç içe olmamak, birisinin çıkmasını beklemek o kadar da zor mu?
Ama bizde alışkanlıklar çok tuhaf. Saatlerce boş boş markette gezeriz. Kasada birkaç saniye beklemez, isyan ederiz…
Oysa hayatı kolaylaştırmak çok ama çok basit!
Sırası gelmişken de, yetkililere de çok önemli görevler düştüğünü belirtmeden geçemeyeceğim.
Denetleme şart… Denetliyor muyuz? Denetleniyor muyuz?
Ne yazık ki; iki sorunun cevabı da olumsuz…
Bu kritik dönemde yaşamın her alanında maske kullanmak sağlık açısından ön planda olmalı. Sadece kendimiz için mi? Asla… Ya kontrol mekanizması… İşte bunu da yapmalıyız!
Kendimiz kadar, karşımızdakinin ve zincirleme ailelerin sağlığı söz konusu ve çok ama çok önemli… Bunu asla unutmamalıyız… Birinden başlarsa Allah korusun; binine bulaşma riski çok büyük.
Bundan böyle yaşamın her alanında olduğu gibi, sporda da yeni tabloya alışmak zorundayız.
Spora o kadar kanımız kaynamış, sporsuz geçen günlerde sıkıntıdan ne yapacağımızı bile bilemiyor durumuna gelmiştik. Yasaklı olduğumuz günleri, haftaları, ayları atlattık mı acaba?
Neyse, spor demiştik…
Elbette spor dediğimizde çoğunun aklına futbol geliyor… Oysaki biz de spor futbol değil… Hangisi olursa olsun, zevkle seyreder, keyifle ilgileniriz…
Sanki asırlar olmuş gibi, şu geçen kovit-19’un yasaklı günleri… Hele bir de +65 olunca ev hapsi sıkıntı yarattı. Odada, salonda, balkonda… Boş bulduğun yerde spor yapmaya devam… Nereye kadar?
Yasaklar kalkınca sporun tüm branşlarında tüm faaliyetler en kısa zamanda başlayacak…
“Seyircisiz futbol” maçları sona erdi. Şükürler olsun, bizim bildiğimiz kadarıyla vukuat yok!
Sonra salon dışındaki bireysel sporlara izin çıktı. Şimdi de yasakların sonundaki diğer spor branşları bırakılan yerden start alacak. Her şey eskisi gibi olmayacak. Bu kesin. Yeni dönemde de; tüm sağlık tedbirlerini alarak “Hoş geldin spor” demeliyiz…
Siz siz olun, spor sahalarını, dünkü gibi ürkütücü tablo olan plajlara döndürmeyin… Hep birlikte el ele vererek döndürmeyelim…
Spor dediğimizde, spor kulüplerimizin içinde bulunduğu zor durumdan da söz etmeliyiz.
Öncelikle spor ekonomisi çöktü. Hele amatör kulüplerin durumu vahim… Tam takır olan kasalardan sonra yönetimlerde boşalan cepleriyle pes etti.
Gönül verdiğimiz kulüplerin sportif başarılarına gelince…
Basketbolda Pınar Karşıyaka’nın dışında spor fotoğrafına baktığımız an, birkaç bireysel başarının yanında takım oyunları olarak hüsran demek yanlış olmaz… Belki bu kelime yakışıksız kalacak ama gerçeklerle yüzleşmeliyiz… Bu arada yanarım, yanarım… Pınar Karşıyaka’nın kaçan lig ve Avrupa Şampiyonluğuna yanarım…
Voleybolda Arkasspor erkek takımı özlenen başarısının çok gerisindeydi…
Kadın voleybolunda en üst lige çıkma yarışına giren Karşıyaka, Göztepe, İzmir Büyükşehir Belediyespor kadın voleybol takımları yine hüsran yaşadı… En iyi dereceyi play offun iki sıra altındaki Karşıyaka’ya 6.lıkla başarı mı? Hayır! Tek teselli yine alt yapıdan yetişen oyuncularındaki gelişme… Gelecek için “yarınlarımız aydınlık” deme şansı.
İzmir Büyükşehir Belediyespor erkek kadın basketbol ve hentbol takımlarıyla yine sınıfta kaldı. Göztepe hentbolde son sıradan kurtulamadı…
Futbolda Altınordu son haftalarda düşme kâbusundan uyandı. Altay, Karşıyaka, Bucaspor, Çiğli Belediyespor, Menemenspor, Yeşilova… Sportif başarının uzağında kaldı. Göztepe “satılacak, satılmayacak” papatya falıyla sezonu tamamladı.
Altay’la heyecanlandık, son haftalardaki hatalar takımı play offa taşıyamadı. 1928 Bucaspor play offta 2. Tura geçemedi… Büyük umutlarla Antalya’ya yolcu ettiğimiz Karşıyaka final oynadı, yüreklerimizi penaltılarda hoplattı… Son vuruşta 2. Lig hayalleri kaleciye takıldı.
Kovit-19’lu günlerdeki sporun bir bölümündeki gerçek böyle… Bakalım normalleşmeye çalıştığımız gelecek günler bize ne gösterecek?
“Maske, mesafe, temizlik” kurallarına uyarak, bekleyip göreceğiz…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!