Jeffrey Preston Bezos kim biliyor musunuz?
Dünyanın en zengini…
İsterseniz ayrıntılı bilgi için özgür bir ansiklopedi olan Vikipedi’ye müracaat edelim. Bakalım nasıl bir açıklama var:
“Dünya çapında faaliyet gösteren teknoloji şirketi Amazon'un kurucusu, CEO'su ve başkanı olarak bilinen Amerikalı internet girişimcisi, sanayici, medya sahibi ve yatırımcıdır. 2017 öncesi, Forbes servet endeksindeki listesindeki ilk yüz milyarderden olan Bezos, 2017 sonrası ise dünyanın en zengini.”
1964 doğumlu, Princeton Üniversitesi (1982–1986), Miami Palmetto Senior High School (1982), River Oaks Elementary School’de eğitim alan Bezos’un sevdiğim bir sözüdür:
“İnsanların yaptığı en büyük hata, doğru olduğuna inandıkları bir şey için kendilerini zorlamalarıdır. Tutkularınızı siz seçemezsiniz, tutkularınız sizi seçer.”
Aslında çok geniş anlamlı kullanılır. Özellikle kendisinin yarattığı veya iletilenlerin doğruluğuna inandıranlar için olsa gerek… Uzun yıllardır spora yatırım yapan ve iyi bütçeler oluşturup sonunda hüsran yaşayan belediye basketbol takımları için bu sözü bir an da anımsadım dersem yalan olmaz.
O kadar çok örnekler verebilirsiniz, aklınız bile şaşar…
Uzun değil, yakın geçmişi de bırakalım ve geride bıraktığımız yıla göz gezdirelim… Çok çok uzağa gitmeye gerek bile yok. Hemen yanı başınızda, Bornova, Manisa, Akhisar Belediye Basketbol takımlarına baktığınızda bu sözün ne kadar doğru olduğunu göreceksiniz. Elbette sözün ana fikri gibi peşin hükümlü olmazsanız…
Şimdi kendileri değil de, danışmanları veya akıl hocaları çıkıp “biz başarılıyız” derse şaşırmayın. Hatta alkışlayın!..
Çünkü Peter Drucker’in dediği gibi: “Geleceği ön görebilmenin en iyi yolu, onu yaratmaktır.”
Hep kullanırım: “Anlayana saz, anlamayana davul zurna az…”
Sen, kendi doğrularını bırakıp da, “yalanı taşıyanlara inanıp, bu işe soyunursan sonunda olacağı budur” diye kulağına fısıldarlar mı? Onu da bilemiyorum!..
Siz hiç, dalkavukların Padişah’a “En iyisini siz bilirsiniz”, soytarılarının da “Padişahım çok yaşa”dan başka bir şey söylediğini duydunuz mu?
Zaten kim söylerse, boynu kesilirdi...
Hedefleri BSL’ne çıkma olan ve bunu her defasında ağızlarında pelesenk haline dönüştüren ve o kadar iddialı konuşup, buna kendisini inandırıp da; en üst ligin hazırlıklarını bile gizli gizli yapan başkanlar şimdi eğri oturup doğru düşünmeli: “Biz nerede hata yaptık?”
Elbette doğru yatırım yapamazsan, “spor yerine siyasete yatırım”ın sonu her nerede olursa olsun, hüsrandır!
Akhisar, Manisa, Bornova Belediye Basketbol Takımları sonuçta bunu yaşadı mı? Yaşadı!
Gerisi boş…
Çıkıp da, “Biz play offa kaldık” gerekçesinin ardına sığınmasınlar. Bir de kalamasalardı… Aaaa… Kalamayan da var!..
Söz vermekle iş bitmiyor. Önemli olan sözü kime nasıl, nerede verdiğin ve ne zaman tutup tutmadığım!
Bu bugün de yaşandı, dün de yaşanmıştı… Gelecekte de bu zihniyet devam ettiği sürece yaşanacak!
Yaşayan ve yaşatan da unutmamalı… Çünkü unutmayanlar çok!
Bir ekol, bir kulüp takımı Pınar Karşıyaka’ya döndüğümüz de, “başarılı mı, başarısız mı?” tartışmasını yapmak kesinlikle yanlış olacak. Nedeni de efsanenin hem ligde, hem de Avrupa’da başarılı olduğudur.
Hani dersiniz ya; “Galiptir bu yolda mağlup…”
Aynen öyle.
Dümende Ufuk Sarıca’nın olduğu yıllarda başarısının doruk noktasına ulaşan Pınar Karşıyaka kendisini TV’de izleyen “basketbolu sevmeyen” birisine bile, sevdirmeye yetti, arttı…
Avrupa Şampiyonlar Liginde şampiyonluğun kaçması, BSL’inde final kapısında dönülmesi tamamen kadro derinliğiyle ilgiliydi… Bir sokak lafıdır: “Ne kadar ekmek, o kadar köfte…”
Karşıyaka bunu bile aştı… Ekmeği azalttı köfteyi çoğalttı… Az parayla, çok iş yaptı. Ama bu bile yetmedi.
Mecazi anlamda hep şanstan ve batıl inançlardan söz edilir. Bazen düşünmeden de edemiyorum. Şampiyonluktan sonra Ufuk Sarıca’nın etrafında ayağı sıkan biri mi var?.. Hep direkten dönüldü de… Bu nedir biliyor musunuz? “Çocukluğumuzun en güzel yanıydı uğur böceklerinin uğur getireceğine inanmak…”
Başarmanın en önemli formülü İnanmak olsa gerek. İnancın en küçük tohumu bile, mutluluğun en büyük meyvesinden daha iyidir… Çünkü o; istediğin sonuca ulaştırır.
Büyük Altay’ın da yaptığı budur…
Konu burada dedemin kardeşi Talat Erboy’un kurucusu olduğu Altay’a gelince şampiyonluktan önce zaferin Mustafa Denizli’ye ait olduğunu altını çizerek söylemek istiyorum. Mustafa Denizli (ki ben ona hep ağabey derim) Altay’dan teklif aldığında inancını ve büyüklüğünü kanıtlamış, “Altay’dan bir ücret talep etmem mümkün değil. Bana teklif etmeyi düşündüğünüz ücreti Mehmetçik Vakfı ile Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfına bağışlanmasını rica ediyorum” diyerek camiayı zafere inandırmıştır. Düşünün o futbolcunun ruh halini. Fırsat düşkünü antrenörlerin tam tersine para istemiyor, anlamlı vakıflara bağışlıyor…
İşte Mustafa Denizli’ye ve Altay’a neden “Büyük” dediklerini anladınız mı?
Bu hareket bile futbol takımını motivasyon ve moral açısından üst düzeye taşımaya yetmiş, takımı kenetlemiştir…
Sonuç da ortada.
Altınordu'yu “İstanbul’daki İzmir Derbisi” olan finalin 89. dakikasında gol kralı Marco Filipe Lopes Paixao tek golüyle yenerek mutlu sona ulaşan Altay, 18 yıl sonra Süper Lig'e döndü.
Bu arada; bir parantez daha açmak istiyorum. Genç ve koşan bir takım olan Altınordu karşısına yaşlı golcüsü, son 3 yılın gol kralı Paixao ve Erhan Çelenk’i ilk on birde oynatmayıp, 2. Yarıda oyuna alması da bir antrenörlük zekâsıydı diye düşünmeden edemiyorum… Nitekim yorgun gençler önünde dinç kalan yaşlı kurtların asist ile golü şampiyonluğu getirdi…
Büyük Altay’ı kutluyor ve Bill Gates’in sözünü yönetime belki gerekir diye gönderiyorum: “ Başarıyı kutlamak güzeldir, ama başarısızlıklardan alınacak dersleri unutmamak daha önemlidir.”
Elbette Altınordu’da emeği geçenleri unutmamamız, tamamı Türk olan oyuncularını da yürekten “Şampiyon” gibi kutlamamız gerekmiyor mu?.. Hem yabancı oynatmadan, hem de 19-20 yaşında gençlere yer vererek finale kadar gelen takımın teknik patronu Hüseyin Eroğlu’na da “helal olsun” demek bize de, size de yakışır… Bunu gereğinden çok hak ediyor. Öyle değil mi, sevgili Seyit Mehmet Özkan?
Bence iki takımı da, sezon içindeki performanslarının yanı sıra; hem finale, hem de İzmir’e yakışan mücadeleleri için avuç içleriniz kızarıncaya kadar alkışlayın!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!