Rekabet elbette olacak. Ancak bir kulvar da yarışıyorsanız bu sadece yarış alanında ve centilmenlik çizgileri içinde olmalıdır…
Bedri Cumhur Doğu’yu, “Karşıyaka Haber Gazetesi’nde araştırma yazılarımı yayınlar mısınız?” diye geldiğinde tanıdım…
İyi ki tanımışım dediklerimden…
Öncelikle “İyi insan.” Deyim yerindeyse sapına kadar Karşıyakalı. Araştırmacı. Doğru bildiklerinden vazgeçmeyen ve doğruları da direkt olarak söyleme cesaretini kendisinde bulanlardan…
Üstelik sağı solu oynamadan, dik duruşuyla örnek olacak vasıfta.
“Karşıyaka Spor Tarihi”ni belgelere dayanarak araştırmayı görev olarak seçmiş.
Bazıları vardır ya… Sağdan soldan aldıklarını kopyaladıktan sonra iade eden veya hiç etmeyen… Doğruluğuna inanmasa bile doğru olarak lanse ederek prim yapmaya çalışan…
“Ben buldum” veya “Ben tarihi aydınlatıyorum” diyerek üzerini tarihçi boyası unvanıyla karalayıp, gerçek amacı koltuk sevdasında olanlar…
Elbette biliyorsunuzdur?
Çok var!..
Onlar yağmurlu havada boyaları akmasın, gerçekler su yüzüne çıkmasın diye sokağa hasrettirler…
Bugün her nasılsa çıkabiliyorlarsa, inanın yarın sokağa çıkacak yüzleri de olmayacak!..
Çıksalar bile “insan olma yolculuğunda” tepe taklak tökezleyecekler…
Unutmayın; Az yalan söylenmez. Yalan söyleyen her yalanı söyler!
Ama tarih asla yalanı kaldırmaz. Tarih bir gerçektir. Eninde sonunda da su yüzüne çıkar…
İnanıyorum ki; Bedri Cumhur Doğu bu tip insanlarla da mücadele ediyordur!
Karşıyaka Spor Kulübü başta olmak üzere “Karşıyaka Spor Tarihi”nde gerçekleri araştırıp bulan, emeğinin, akıttığı terin karşılığında bir tek doküman bulabildiğinde mutluluğu yaşayan Bedri Cumhur Doğu’nun aksine rand uğruna hayallerini empoze ederek, “ben yarattım” diyenler tek kelime ile emek hırsızlarıdır!..
Ne dersin Feruz Bozaslan?
Sen de sözünü esirgemeyen, gerçekleri haykıran Karşıyaka’nın ayakları yere basan, taviz vermeyen, dik duruşundan asla vazgeçmeyen gençlerden birisin!
Haksız mıyım?
Feruz’la ortak noktalarımız oldukça fazla… Yaşımız dengesiz olsa da; baktığımız yön eşdeğerde… Tanıdığım gerçek Karşıyakalı ve KSK’yi “Yürekten seven” Feruz’u arada neden yazdım biliyor musunuz?
Hem spor, hem de tarihte dersini çok iyi çalıştığı, Karşıyaka’da doğruları bildiği ve söylediği için…
O nedenle de Cumhur’la iyi anlaşabiliyor…
Bizim yakada Cumhur doğru tarih ve doğru adamlar için çaba harcarken, tam karşımızda da; “Ezeli rakip, ebedi dost” Göztepe’nin tarihini, meslekte öğrencilerimden Sinan Genç kaleme alıyor…
Gerçeklerle sarı kırmızılı camiayı aydınlatıyor.
“Göztepe Spor Tarihi”yle bir anda gündem yaratan Sinan, tanışmasına vesile olduğum Cumhur ile de sık sık paslaşıyor…
Bu bazılarının yaptığı gibi “Dar alanda kısa paslaşmalar” değil…
Gerçek dostluk örneğiyle, el ele verme… Dayanışma örneği…
Sinan’ın bir yazısını okudum. Bakın ne yazmış:
“Karşıyakalı kent araştırmacısı Bedri Cumhur Doğu tarihi bir gerçeği ortaya çıkartıp Türkiye’de ilk yelken yarışlarının sadece İstanbul Moda’da değil, İzmir’de Karşıyakalılar tarafından düzenlediğini belgeledi. 1925 yılında yelken şubesini hayata geçiren Karşıyaka gibi İzmir’in yeni kurulan Göztepe Kulübü de 1926’da Denizcilik Şubesi’ni hayata geçirdi. Bu iki kulüp Türk yelkenciliğinin öncüleri olmuştu. Yerel anlamda bu yıllarda İzmir Körfezi’nde Karşıyaka ve Göztepe ile birlikte Altınordu, Demirspor ve İzmir Deniz Kulübü sporcuları yarışmışlardır. Ulusal anlamda ilk yarışlar İstanbul’da gerçekleşiyordu. 1933 yılında İstanbul’da yapılan Şarpi sınıfı Türkiye Birinciliğinde Refik Çullu-Fethi Ilgaz birinci olmuştur. Kısa süre önce kaybettiğimiz Karşıyaka’nın sembol ismi onursal başkanı Selçuk Yaşar da kardeşi Selman ile birlikte yelkende Türkiye şampiyonluğu elde etmiş bir sporcuydu.”
Tebrikler…
Kendine mal etmeden, arkadaşını, kardeşini, yazanı önere de ediyor…
Sinan’a da yakışan budur!
İki yakada şimdi tarih araştırmacıları tertemiz, gerçekleri su yüzüne çıkarmanın peşinde… Belgeleriyle, şahitleriyle ve gerçekleriyle…
Asla; çakmalarıyla, hayalleriyle değil…
Koltuk sevdalıları ve “Nasıl olsa öldüler. Kim kime şahitlik yapacak. Ben söyleyeyim, yazayım. Birkaç da yalancı şahit bulayım. Bu iş tamam. Payesi benim olur” diyenlere de ateş püskürüyorlar…
Gerçek spor tarihçisidir; ustam Okan Yüksel…
Merhaba “Usta”m…
Sen beni en iyi anlayanlardan birisin… Çocukluğumdan bilirsin!
Sayende kimler, kimler… Spor Tarihçisi, yazarı, çizeri oldu… El verdiklerin gün geldi seni bile tanımadı… Sen altın gibi her geçen gün değerini artırırken, onlar teneke misali, gelin arabasının arkasına takıldı…
Sen şimdi diyeceksin ki; onları da bir gün karakalemle yazacaklar… Karalayıp, çizecekler. Yok olup gidecekler…
Yazı yazmak…
Hele 55. Yıla dayanan birisi için “kolaydır” diyeceksiniz.
Bazen hiç de öyle olmuyor.
Tıkanıp kalıyorsun. Hani bir lokma boğazında kalır ya… Aynen öyle! Ellerin tuşlara gidiyor ama yazamıyor… Adeta kilitleniyorsun.
Ne kadar profesyonel olursan ol. Ne acı ölümlere şahitlik yaparsan yap. Nutkun tutuluyor.
Kemal Zorlu’nun ölümünde yaşadım, bu anları…
İlk gün yazamadım. İkinci gün de…
Vikipedi’de ölüm şöyle özetleniyor:
“Ölüm, canlı bir varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir. Canlının ölümünden bahsedebilmek için hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır.”
Dönüşü olmayan yolculuk…
Her ne vesile ile olursa olsun, ölüm acıdır.
Bırakın en yakınlarını, her kim olursa olsun acı verir, içini sızlatır insanın… Bazı ölümler vardır ki; dona kalırsın…
Ölenlerde ırk ve din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır. Hepsini saygıyla anıyorum.
Dediğim gibi bazı ölümler içini yakar.
İş ve spor dünyasında bıraktığı eserleri asla unutulmayacak olan bu efsane spor adamı gerçekten “İzmir Sporunun Anıt”larından birisiydi… Spor dünyasında tanıdığım beyefendi, her dönemde dost, arkadaş, ağabey, kardeş olan Kemal Zorlu için yazılacak çok şey var…
Özür dilerim yazamıyorum… İnşallah bir gün spor yöneticiliğinde çok şeyleri öğrendiğim babası Mazhar Zorlu gibi Kemal Zorlu’yu da anlatabilirim…
Nurlar içinde yat…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!