Biraz geriye giderek başlayalım…
Bornova’nın en genç belediye başkanı olarak göreve gelen Olgun Atila sporu seven, spor yapan ve spora destek olup gönül veren bir spor gönüllüsüydü… Elbette bunlar olunca da Bornova Belediyespor’a bir atak yaptırmak için kolları sıvadı. Üstelik güvendiği kişilere de kolları sıvattı…
Bizim bir araya geldiğimiz de, sohbetimizin ağırlığı hep spor oluyordu.
Stadı, salonu, spor tesislerini ayırdığı bir gününde birlikte dolaştık… Hep spor konuştuk, projelerden bahsetti… Sabırla dinledim… Gerçekten harikaydı…
Stadı gezerken, penaltı attı… Penaltının gole dönüşmesinden sonraki sohbet sonunda dedim ki; “Başkan bak bu çim güzel ama ayrık sarmış… Müdahale edilmemiş. Yanacak. Sonra sil baştan yapmanız gerekecek…”
Yanındakiler şaşırdı… Başkan güldü!.. Gülmesine de… Hemen stat sorumlusu ile mühendisi yanına çağırdı. Görevliler başkanına “Yok efendim. Biz ayıkladık. Problem olmaz” dediler…
İlerleyen günlerde çim sarardı, sonra da sil baştan yenilendi!..
Günlerden bir gün “Çim konusunda haklı çıktın” dedi…
Geçen dönemin başkanı Olgun Atila ile devam edelim. Gerçekten sevdiğim bir dost.
Döneminde basketbol takımını sil baştan yeniledi… Nedenlerini anlattı, anlattı… Zaman içinde çeşitli alternatifler, birleşmeleri gördükçe içim cız etti… “Olmaz, yanılıyorsunuz” deyişime iki yıl sonra imzaladığım “Fair Play Kervanı” kitabımı verdiğim gün uzun uzun sohbet sırasında “Haklıymışsın” olarak yanıt geldi.
Yanlış, yanlışla asla düzelmez… Oldu mu, 2-0…
Olgun bir dönemi daha hak ediyordu. Ne yazık ki; siyasetin perde arkası, bu hak ve arzusunu engelledi. Sonra Bornova Belediye Başkanlığına Mustafa İduğ seçildi…
O da, çok sevdiğim, değer verdiğim bir kardeşim. Arkadaşım… Makama taşındı, Olgun’un kaldırdığı masayı yerine koyar koymaz da; başladı yoğun çalışmaya…
Basketbol konusunu iyi bilir. Daha önce Bornova Belediyespor da basketbol sorumlusu olarak görev yaptı. Hem de en üst ligde… Takım, daha sonra borçlar nedeniyle ligden çekilmişti… Neyse, o konulara girmeyelim!..
İduğ, bu kez en yetkili isim, başkan olarak yeniden basketbola el attı. “Hedef Süper Lig” diyerek yola çıktı…
Gidilen yolun doğru yol olmadığını anlatamadık!.. Teker patladı, yolda kaldı!..
Bu yıl papatya falı gibi; “Katılıyor… Katılmıyor…” derken “Katılım Bedeli”ni son saniyede yatırdı. Birkaç gün sonra duyduk ki; şubeye alıcı aranıyor… Sonunda başkanın uzmanı olduğu basketbol başka belediye sınırlarındaki kulübe devredildi…
Bu ne perhiz, ne lahana turşusu…
Bornova sınırlarını aşalım; komşu ilçeye şöyle bir bakalım…
Bayraklı Belediyespor da kadın basketboluna yatırım yaptı, yapmasına da mehter takımı gibi bir ilerledi, iki geriledi…
Bayraklı Belediyesi yarışmacı haklarını, Karşıyaka’da bir özel okula sattı. O okul da Menemen Belediyesi’ni kendine sponsor yaptı…
Menemen Belediyesi çalkalandığı günlerde basketbolda Karşıyaka adını taşıyan özel okula sponsor oldu. Adını da önüne koydu… Hatırı sayılır para ödedi…
Oldukça karışık değil mi?
Bayraklı Belediyespor neden basketboldan çekildi?.. Çok basit. Orada da başkan değişti!..
İlçeler arasında dolaşıma devam edelim…
Karşıyaka Belediyesi, geçtiğimiz dönemde hentbol de yatırım yaptı. Yeni salonu hentbol ölçülerine göre düzeltti… Tadilat bitti, salonda basketbol oynanamaz oldu… Yönetim gitti, hentbol bitti!..
Yeni başkan basketbol takımını kurdu… Takım olunca, salon olmaz mı? Salon yeniden tadilata girdi… Bu kez hentbol sahası bozuldu, basketbol ölçülerine uyduruldu…
Ardından da takım kuruldu, lige girdi. Bir yıl sonra çekildi!..
Uçtu, uçtu… Paralar uçtu!..
Salonda yine tadilat!..
Şimdi cimnastik yapılacakmış… Elbette basketbol oynanacak ama amatörce…
Derler ya, “Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var…”
Tamam buna itiraz etmiyoruz ama, bizim vergilerimizle belediyeye gelen paralar neden har vurup harman savruluyor diye kafalarda bin bir soru…
İzmir Büyükşehir Belediyespor’un konusu çok çok ayrı…
Onu bu köşede yazamayız… Kitap olacak gibi!..
“Bu belediyeler neden mehter takımı gibi anlayamıyorum… Bir ileri, iki geri“ diyenlere Can Yücel’in şu satırları ile cevap vermek istiyorum:
“Bir denizanasıdır umut taa suların ortasında. Açılır kapanır, açılır kapanır, kapanır kapanır açılır.”
Her yeni başkan ile; yeni açılmalar ve kapanmalar…
Bu güne kadar bunları yapanlar da var, yapmayanlarda. Egosunu tatmin etmek için takım kuran başkanlar da çok gördük, belediye meclisi üyelerini de…
Bazen siyasi yapı içinde belediye spor kulüpleri ne yazık ki, “Arka bahçe” olarak kullanıldı… En acısı da buydu…
Bu arada şuna bir açıklık getirelim. Bizim ne belediyelerle, ne de başkanlarıyla sorunumuz, alıp veremediğimiz yok. Bizim belediyelerimiz, bizim başkanlarımız ve bizim arkadaşlarımız… Oy verdiklerimiz… Bizim derbimiz “aç-kapa”lar nedeniyle kulüplerimizin yalama olarak bozulması… Sonra “açacağız, yapacağız, başaracağız” nutuklarına hiç kimsenin inanıyor olmaması ve güvenilirliğimizin yitirilmesi…
Üstelik de, işi bilen veya bilmeyenlerin dalga da geçerek peşin hükümle konuşuyor olması: “Nasıl olsa seneye kapanır…” Acı veren bu işte!
Türk Sporu, Türk Gençliği yara aldığı için, bu fotoğraflar karşısında bizim gibi spor adamları çok üzülüyor…
Üstelik yıllardır spor kamuoyunda tartışılan bir konu var. Belediye spor kulüpleri profesyonel spor branşlarında takım kurmamalı. Bu kulüpler kuruluş amacıyla hizmet etmeli. Alt yapı hizmeti vererek fakir bölgelerde, ücretli spor okullarına gidemeyen çocuklara spor olanağı sağlamalı…
Belediye spor kulüpleri kesinlikle hizmet alanında var olan amatör spor kulüplerine hiçbir şekilde rakip olmamalı…
Hep yazmış ve söylemişimdir. İlçe belediyeleri mahallesinin amatör takımlarına el atmalı. Gücünü onlarla birleştirmeli. Ücretli spor okulu açmamalı. Açılan okul için el vermeli. Yarışmacı takım kurmamalı. Yarışmacı amatör takımlarla birleşmeli. Büyükşehirlerin spor kulüpleri ise, amatör kulüplere tesis yapmalı. Onların dertlerine ilaç olmalı. Yoksa eldeki olağanüstü bütçelerle uluslararası ve ulusal organizasyonları daha az maliyetlerle bizim köyün muhtarının bile yapacağını bilmeli… Başkanlar, önüne konan yemeği değil, getirilemeyen pahalı tatlıların hesabını sormalı… Alkışlayanların sırtını sıvazlarken de “perde arkasındaki Hacivat-Karagöz oyunları”nı araştırmalı!
Bin bir güçlükle, bugünkü ekonomik şartlarda ayakta durmaya çalışan, yaşam kavgası veren, bütçesini başkan ve yöneticilerin cebinden çıkan paralarla denkleştirebilen, üstelik belediye kapılarında üç beş kuruşluk yardım için günlerce bekleyen, bazen kahve köşelerinde para toplanan amatör kulüplere burun kıvıracağınıza, kurban olun siz… Mahallenizde onlar olmazsa, cepçiler, torbacılar olacak!
Bilmem anlatabildim mi?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!