Günler o kadar çabuk geçiyor… Bugün yazıyorsun oh be, haftaya kadar rahatım diyeceksin ki, bir telefon: “Ağabey yazın hazır mı? Bekliyoruz!..”
Bugün, yarın derken... Bir de bakıyorsun ne haftası, 10-15 yıl geçmiş aradan, adeta okşayıp giden rüzgâr misali… Hem de hiç anlamadan… Peki, siz de de; böyle oluyor mu?
Şükürler olsun 2020 geride kaldı… Asla unutulmayacak bir yıl… Söylenecek tek şey; kâbus gibi…
Mart ayının ilk günleri… Çocukluk arkadaşım, Karşıyaka Sanat Derneğİ’nde başkan vekilim, koromuzun gür sesi Muhsin Gürmen’in “Afyon’daki termal otel-devre tatilde 15 günüm var. Yarısını biz kullandık. Diğerini kullanamıyoruz. Git, istediğin kadar kal. Hem müdürü ile tanışmanı istiyor, hem de tesisi görmeni…” teklifini iki yıldır çeşitli bahanelerle öteliyordum.
Kız Kardeşimin öğretmenlikteki ilk yeri, Hürriyet’in efsane Afyon Muhabiri rahmetli Fatih Gümüş’ün bana sevdirdiği kentti orası… Bir iki hafta önce de; Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Konseyi ile Uşak Üniversitesi’nden sonra gittiğimiz şehir olmuştu… Ama resmi ziyaretlerden, panelden gezmeye fırsat bulamamıştık… Bu kez, “Turgutlu, Salihli, Kula, Uşak geze geze Afyon yapar döneriz” diyerek atladık arabaya, ver elini Afyonkarahisar…
Gerçekten tesis Muhsin’in dediği gibi süper… En güzel özelliği de termal havuzun odanın içinde olması… Yemek sorununu içeride çözebilsek, insanın dışarıya çıkası gelmeyecek…
TV’lerde korona virüsle ilgili haberlerin yeni yeni başladığı günler… Ama ne maske var, ne de yasaklar…
Hafızam beni yanıltmayacaksa üçüncü gece, televizyon haberlerinde Türkiye’de ilk kez hastalığın resmen duyduğum gün oldu! O gün ürperdim… Çin’den bize de mi geldi diye?
Oysa 2020’nin ilk günlerinden itibaren ülkemizde de huzursuzluk başlamıştı. Ne yazık ki; farkında değildik… Belki farkındaydık da, toz kondurmuyorduk… AVM’ler süper marketler, restoranlar, kahveler hepsi doluydu… Bir iki gün daha, haftayı bile tamamlayamadan İzmir dönüşünde evlere kapandık!.. Tam sokağa çıkmadığım gün; 127 olmuştu ki… Nefes alabilmek için ilk izin geldi… Çocuklar gibi açık havayla buluşmanın sevinci görülmeye değerdi…
+65 doluydu, parklar, bahçeler, sokaklar…
Sonrası bomba patladı!.. Sonuç: bugünlere geldik…
İnsanın evde kaldığı süre içinde düşünme şansı daha fazla oluyor… “Düşün, düşün de nereye kadar” diyenler de çoktu… Bence; boş zaman yoktur; boşa geçen zaman vardır… Bir Rus Atasözü şöyle der: “Boşa geçen zamana üzülmek rüzgârı kovalamaya benzer. “
Dedim ya, günler, aylar, yıllar nasıl da geçiyor diye… Üzülmeye hiç gerek yok. Dikkat etmek şart! Evde kaldığımız sürece bol bol yazı yazmak, film seyretmek. TV başında vakit geçirmek… Haftanın dört gecesi TV’de öncelik İzmirli meslektaşım Yücel ile futbol yıldızı, diş hekimi rahmetli Hasan’ın evlatları Emir için yarışmayı izlemek…
Emir Elidemir Mastercheff’ten üçüncü olarak eve dönünce bu yarışmanın bence bir anlamı kalmamıştı… Finali izlesem ne olurdu, izlemesem… Diğer kanaldaki haberlerden sonra reklam araya girince altı aylık alışkanlık, biraz da mesleki merak… Finalde durum nedir diye baktığımda; 2021 Survivor yarışmacıları tanıtılıyordu… A… O da ne? Melis Sezer de katılıyor…
Melis Sezer’in kim olduğunu şöyle aktarayım:
2 Haziran 1993 doğumlu Melis Sezer hasta denecek derecede Karşıyaka taraftarı. Tenise İZTİK'te (İzmir Tenis İhtisas Kulübü) başlayan, Karşıyaka forması giyen millî tenisçi Melis Sezer, şu an Enka Spor Kulübü oyuncusu. 2010 yılında Avustralya Açık Grand Slam Gençler Turnuvası'na ana tablodan katılmaya hak kazanan ilk Türk tenisçi olan Melis Sezer Uluslararası Tenis Federasyonu (ITF) tarafından düzenlenen toplam 15 bin dolar ödüllü turnuvada mücadele etti. Bu turnuvada partneri Jacqueline Cabaj Awad ile çiftlerde şampiyonluğa ulaştı.
2021 Survivor yarışmacısı olan ve bu yarışmaya katılan ilk tenisçi unvanını da elde eden sayısız Türkiye ve Uluslararası Şampiyonlukları bulunan Melis Sezer, şimdi yarışmada ter dökecek.
Bu reklamı izledikten sonra, adeta yıllar öncesine döndüm… Bir filim şeridi gibi geçti, zaman…
O dönemler, “bataklıkta doğan güneş” diye haberler çıkıyordu… Orası; yolu olmayan ALKE İnşaatın çabalarıyla patika yol yapılan, şimdilerin getirimi yüksek binalarıyla dolu Çiğli’nin nadide yerleşim alanlarının kıyısında kalan İzmir Tenis İhtisas Kulübü’ydü. Kısa adıyla İZTİK olarak tanınan kulübü kurucu başkanı ve şu anki tesisi yoktan var eden adam Levent Kemaloğlu bataklıkta adeta bir gül bahçesi yaratmıştı… Bir de Saffet Taşkın ağabeyim var ki, onu Karşıyaka’da tanımayan yoktur… “Kapıdan Pazarlama”nın duayeni... Karşıyaka Spor Kulübü’nün eski efsane yöneticisi… O dönem Levent Kemaloğlu’nun sağ kolu, İZTİK de kulüp müdürü ve yönetim kurulu üyesi.
Bir yandan Levent Kemaloğlu, diğer tarafta Saffet Taşkın… İkisinin isteği ve yönetimin baskısı sonucunda sportif direktörlüğü kabul etmek zorunda kalmıştım. Bir tarafım medya. Diğer tarafım sporun tam içi… O dönem İZTİK üyeler ve lisanslı sporcularımızla kortları dolduruyordu. Kime sorarsan sor, yapılacak fazla iş yok… Biz ise, Saffet ağabeyle baş başa verip projeler üretiyoruz… Yan araziye kamp tesisi, yüzme havuzu, kapalı kortlar. Çiğli Spor Salonu’nu kulübe kazandırmak… Bunlar belli başlıları…
“Mutluluk başarıya, başarı ise zamanı değerlendirmeye bağlıdır” sözünden yola çıkarak, “sportif başarı da kazanmalıyız. O zaman daha da mutlu oluruz. Zamanımız var. İyi değerlendiririz” önerim kabul edilince, takım kurma hayallerimiz gerçeğe dönüşecekti. Transfere ben dâhil yönetim karşı çıktı. Kendi sporcumuzu kendimiz yetiştirecektik… Zamanımızı doğru kullandığımız sürece yeterli olacak diyerek tenis okulu için kolları sıvadık…
Çağrımız ve duyurularımız üzerine üyeler, veliler çocuklarını getirmeye başladı. Kulübün içinde, o dönem yönetimde olan, daha sonra benim de yönetiminde yer aldığım ekibin başkanlığını yapan Ömer Yıldırım’ın arkadaşı Erol Sezer de önce büyük sonra küçük kızını getirdi, korta…
Korta biz sokuyoruz, o kaçıyor… Elindeki raket büyük, topa vuramayınca morali bozuluyor… Haydi, annesi Meryem’İn kucağına… Gözü yaşlı, döndüremiyoruz antuka (toprak) korta!..
J. Keth Moorhead’in bir sözü var: “Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır.”
Aynen öyle… İşte o Melis, o günün korttan kaçan küçük kızı… Bugün “Türk Tenisi”nin en önemli ismi olarak 2021 Survivor da şampiyon adaylarından birisi… Korttun içinde zor tuttuğumuz, ikna ede ede tenise alıştırdığımız küçük kız, daha sonra severek oynadı, üstelik yılmadı. Çalıştı, daha çok çalıştı… İZTİK’i aştı, Karşıyaka’ya, oradan da İstanbul’a gitti… Türkiye Şampiyonluklarını elde etti. Uluslararası tenis kortlarında yüz akımız oldu…
Bunları başarırken de Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hiç bir şeye ihtiyacınız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak” sözünü hiçbir zaman unutmadı. Çalışkan oldu, çalıştı, başardı…
Şimdi daha çok çalışırsa, Ada’dan da zaferle dönebilir… Aynen Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi: “Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir.”
Ne dersin Melis, başaracak mısın?
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!