Aracınızla yola çıktığınızda kuralları uygulayıp seyahat ediyorsanız ne mutlu size.
Yolda 50 KM. tabelasını görünce ayağını gazdan çekip, sürati o kilometreye düşürebiliyorsanız, kırmızı ışıkta duruyor, şehir içinde sarı çizgili yaya geçidinde insanlara yol veriyorsanız duyarlı bir vatandaşsınızdır. …
Seyahate çıkanlar, özellikle de gezmeyi seven kim olursa olsun, ulaşmak istediği yere varmak için hiç de acele etmez. Etmemeli de…
Daha çok takma adı Mark Twain olarak bilinen Amerikalı mizahçı, hicivci, roman yazarı, yazar ve öğretmen, “Tom Sawyer'ın Maceraları” adlı ünlü çocuk romanının yazarı Samuel Langhorne Clemens’in beğendiğim bir sözü “Öğrenmek istiyorsan seyahat etmelisin”nden esinlenip sık sık seyahat edenlerdenimdir…
Büyüklerimizden duyduğumuz “Acele işe şeytan karışır” dedikleri için de, hep “Erken kalkan yol alır” misali, sabahın kör karanlığında, güneş doğmadan uzun seyahatlere başlamayı yeğlerim… Elbette ayakların seni nereye götürürse asla değil… Sonu belli seyahatte 6 saatlik yol, 10-12 saati bulabilir. Bunun sebebi ihtiyaç molasından çok, tarihi, turistik, ilgimizi çekecek yöresel yerler ve özellikle de varsa spor tesislerini görmek olur.
Bir köy kahvesinde kömür ateşinde demlenen çayı yudumlarken, vatandaşlarla konuşmak, onlardan yöresel bilgi almak ve ülke hakkındaki düşüncelerini öğrenmek çok hoş olduğu gibi dağarcığımızdaki kütüphaneye de yeni bilgilerin yüklenmesi açısından çok önemlidir.
Çoğu zaman; “Sen bilmezsin. Biz de öyle futbol oynayanlar vardı, babası salmadı İstanbul’a gidemedi. Burada köreldi gitti…” hikâyesini öyle anlatırlar ki, zannedersin al üç büyüklerden birisine koy, bir maçta gol kralı olsun, Dünya Karmasına adını yazdırsın…
Sohbetteki en güzel ve en çok kullanılan kelime de “Sen bilmezsin ve sen bilemezsin…”
Herhalde, nereden bileceğim ki; orada yaşamadıktan sonra!..
Ama anlatan öyle tatlı anlatıyor, adeta rahmetli Halit Kıvanç’ı kıskandırmak için bülbül gibi şakıyor…
Orhan Ayhan’ı cebinden çıkaracak spikerleri çok dinliyoruz bu seyahatlerde…
O sohbetlerde içtiğimiz demli çay değil, sanki dünyanın en etkili iksiri…
Statları geziyoruz dedim de… Zannetmeyin yeni yapılan, yıkılıp da yapılmadığı için Karşıyakalıları çıldırtan statlar…
Alsancak Mustafa Denizli, Göztepe Gürsel Aksel, Bornova Aziz Kocaoğlu statları şehrimizde… Elbette sık sık İstanbul’a giderken Bursa’da Timsah Arenayı görünce hayıflanmıyor değiliz… Akhisar’da Spor Toto Stadı’nı, Tire’de Mustafa Kemal Atatürk Stadı’nı, Kadıköy’de Şükrü Saraçoğlu’nu, İstanbul Hava Limanına güzergâhımız olunca Seyrantepe’deki Ali Sami Yen’i, İstiklal Caddesine çıkarken Beşiktaş’ın stadını gördüğümüzde içimiz cız ediyor etmesine de… Neye yarar yıkılıp da yapılmayan stat olmayınca!
Gördüklerimiz yeniden modern çağa uygun yapılan ve yaşayan statlar…
Bir de yaşamayanları geziyoruz.
Nasıl mı?
Kütahya ili, Çavdarhisar ilçesi sınırları içerisinde yer alan Aizanoi Antik Kentindeki 13.500 kişilik stadyum inanılmaz…
Roma Döneminin en önemli kentlerinden olan Aizanoi’nin kuzeyinde yer alan 13.500 kişi kapasiteli stadyum ve Aydın Karacasu Geyre’deki Aphrodisias Stadyumu, kentin en iyi korunmuş ve en görkemli yapıtı olmakla birlikte Ege Bölgesindeki eski stadyumlardan en iyi korunanı. Kentin kuzeyinde yer alan stadyum, dünyanın en önemli antik yapılarından birisi. Stadyum 262 metre uzunluk, 50 metre genişlik ve 30.000 izleyici alabilecek oturma sıralarına sahip. Elips plan tüm seyircilerin etkinlikleri rahat izlenmesini sağlıyor. Genellikle atletizm ağırlıklı spor etkinlikleri için kullanılan stadyumlar, gerektiğinde halk oylamaları ve diğer yarışmalar içinde kullanılırmış.
Roma devrinde stadyum çok önemli atletizm müsabakalarına ve festivallere sahne olmuş. Bu müsabakalar, Asya Minor’unda, Yunanistan’daki Olimpik ve Pythian oyunlarının bir modeli olduğu yazmakta ve Yunanistan’daki aynı tip oyunlara verilen isimleri aldığı belirtilmektedir. Bu da Roma izninin alındığını gösterir ve bu iznin alınması onur işareti olarak düşünülmektedir. Aphrodisias’ta bu oyunlar, Olimpik değil de Pythian (Eski Yunanistan'da dört yılda bir yapılan spor oyunları) olarak kabul edilir. Bunlar İmparatorluk onuru olarak düzenlenen Godineia Festivalleriyle tamamlandığı da tarih sayfalarında yer almaktadır.
Stadyuma doğu ve batıda yer alan iki tonozlu galeriden (mimarlıkta kemerlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan, genellikle tavan örtüsü olarak işlev gören yapı parçası. Çoğunlukla tuğla ve harçla örülür ve alttan obruk, yarım silindir biçiminde görünür) girildiği belirtilmiştir. İ.S. 7. yüzyılda tiyatroda ciddi hasarlara yol açan depremden sonra, stadyumun doğusundaki yarım yuvarlak kısmı, duvarlarla yuvarlak bir hale getirilmiş ve arena olarak kullanılmış. Oturma sıraları kendi devrinde dükkân ve depo olarak kullanılmış olan, eğik tonozlar üzerine yapılmış. Stadyumun kuzeyindeki yüksek duvarlar, kentin etrafını kuşatan sur duvarlarının bir parçası. Surlar stadyumdan daha sonra yapıldığı için, bu bölümden yararlanılmış. Batı yönündeki tonozlu giriş galerisi de sur yapılırken kapatılmış.
İnanın tarih sayfaları Karşıyaka Stadını da yazacaktır.
Sebebi de yaşadığı dram olacak… “Yıkılan, yapılırken duran ve yapılmayan stadyum” diye tarihte belki de ilk ve son stat olacak… Üstelik örnek olarak da sunulacak…
Peki, Karşıyaka Stadı yapılır mı?
Seçim vaatlerine bakarsanız yapılacak.
Ancak stadın şu andaki durumu net olarak ortada değil. Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nde mi, yoksa İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde mi?
Yer hazineye ait. Bunu bilmeyen yok ama iki tarafta yapılan protokolden bahsediyor… Bunu gören oldu mu?
Kasaya kitlendiyse, çıkarın da herkes neyin ne olduğunu bilsin! Gerçek neyse onu da öğrensin.
Tire’ye stat yapıldı diye eski belediye başkanlarından Aziz Kocaoğlu’na laf atıyor ve ilçenin profesyonel ligde takımı olmadığı ve maç yapılmadığı için “Hayalet stat” diyorduk ya…
Tire FK 3. Lige çıktı. Üstelik Karşıyaka’ya da rakip oldu. Karşıyaka şimdi o statta maç yapacak…
Eleştiri yağmuru tutanlar şimdi gidecek o statta “Kaf Kaf” çekecek!..
Kader ağlarını bir kere örmeye görsün…
Kader kısmete inanmam… Hele hele sporda gücün yoksa istediğin kadar batıl inançların olsun. Hiç bir işe yaramaz…
Bakın Akhisarspor’a ligden düştü. Bir zamanlar rakibi olan Alaşehirspor da üst lige çıktı. Geçmişte Manisa 1. Amatör Ligindeki ezeli rakipleri şimdi BAL’da buluşacak…
Biri gücüyle şampiyon oldu. Diğeri maddi manevi gücü kalmadığı için ligden düştü!
Kader bunun neresinde?
Mesele bu kadar basit…
Doğduğum ve büyüdüğüm kentin takımları… Alaşehirspor çıktı diye seviniyorum ama Akhisarspor için ne demeli?
Dünyada böylesine paraşütsüz düşen ve büyük bir borç batağına saplanan kulüp var mıdır?
Kuruluşunda büyük emeklerim olduğu için sessiz kalmayıp, “Akhisar’a giderek kolları sıvamalı mı?” diye düşünmeden edemiyorum ama… Önce Akhisarlıların sahip çıkmasını bekliyorum.
Alaşehir’e sözüm var. Yeniden belediye Başkanı seçilen Ahmet Öküzcüoğlu’nu kutlamaya hazırım… Tebrik ziyaretleri bir bitsin, sıra bize de gelecek!
Tire FK’nın 3. Lige çıkması mutlu etti… En azından “60 Milyonluk hayalet stat” haberleri artık sonlanacak ve Tire FK taraftarları stadın tribünlerini renklendirecek…
Muğlaspor’u unutmamak gerekiyor… Onlar da hak ederek 3. Lig biletini aldı.
Üst lig için şimdi Bodrum FK, Aliağa FK’dan güzel haberler bekliyoruz. Aydın Efeler’in işi çok zor ama futbol da her şey olabilir…
Yazının başında seyahatle ilgili yazmıştık, sonuna noktayı da Robert Louis Stevenson’un sözüyle koyalım.
"Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir."
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!