Size bir sır vereyim. Sakın kimseye söylemeyin:
“Yüksek lisans ile master arasındaki farkın ne olduğunu bilmiyorum. Belki de aralarında bir fark yoktur" diyenler o kadar çok ki…
Sakın “cahiller” demeyin!
İnanın aralarında okumuşlar da var… Üzülmeyin…
Ne olursunuz “Vah… Vah… Vah…” çekmeyin!
Şöyle diyebilirsiniz: Böyle bir nesil yönetmek ve onlarla bir arada olmak nasıl bir şey acaba?
Düşündünüz mü?
Şimdi bir merak siz de… “Acaba böyle düşünenlerin sayısı ne kadar?” diye!
Ama önce bir açıklama yapmama izin verin.
Master nedir?
Kısaca değinelim. “Master kelimesi, lisansüstü eğitimi temsil etmek için kullanılan bir kelimedir. İngilizce dil kökünden türer. Genellikle 2 yılda tamamlanan ve lisans eğitiminden sonra devam edilebilen bir eğitim programıdır. Lisans eğitiminin tamamlamadan master akademik programına geçiş yapılamaz. Master kelimesinin diğer anlamı yüksek lisanstır. Master kelimesinin okunuşu “mestır” şeklindedir…
Bu işin kestirmesi: “Master eşittir yüksek lisans.”
Türkçesi de; ikisi de aynı anlamda!
Konuyu nereye getireceğim diye merak ediyorsunuz değil mi?
Sizin anlayacağınız; böyle bir toplum bireyleri ile yan yana, omuz omuza, kardeş kardeşe yaşayıp gidiyoruz…
Spor karşılaşmaları öyle mi?
Bizim gerçekten istediğimiz ama bir türlü beceremediğimiz renk aşkı, fanatizme dönüştüğünde hiç de istenmeyen olayların yaşandığına şahit oluyoruz. Ne yazık ki hiç görmeği arzu etmediğimiz fotoğraf bunlar! Her ikisinde de aynı renk var ama “renk aşkı” için kanlı bıçaklılar…
Bitmeli artık bunlar… Hele böylesine hızlı yaşanan bir çağda!
Ülkemizde artık fair play ön planda olmalı.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Fair Play Komisyonu’nun inanılmaz çalışmaları ülke gençliğine fair play sevgisini aşılamakla kalmadı, onların birer fair play elçisi olmasını da sağladı. İşte bu gençlik; bugün yüksek lisans ile masterin aynı kelime olduğunu ezbere biliyor…
Onlarla yarınların aydınlanacağına eminiz…
Korkuyla derbiye gitmek, geçmişte yaşanan döner bıçakları-satırlar-baltaları “geçmişte kalan efsane”ye dönüştürmek inanın bu gençliğin elinde. Fair Play olgusunu içine doya doya çeken geleceğin spor taraftarı, el ele olmasa bile yan yana derbilere gidecekleri günlerin özlemini çekmiyorlar mı?
Kesinlikle böyle bir tabloyu yaratmak için yanıp tutuşuyorlar… Çocukluğumuzda yaşadığımız, babalarımızın elinden tuttuğu gibi gidebileceğimiz maçlar yakın olsun… Bunu başarabiliriz. Yeter ki isteyelim ve inanalım… Ailece, el ele, sevdiğimiz, gönül verdiğimiz, sevdiğimiz takımı izlemeye gidelim maçlara…
İnanıyorum o günler de yakın!..
Bu konuda toplumu eğitmekten öte, gençleri özellikle de sporu profesyonel meslek seçmek için yüksek okuluna gidenleri hedef alan bir kurum ve bu kurumun gönüllü Don Kişotları var…
Bunlar TMOK (Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi) Fair Play Komisyonun fahri elemanları…
Komisyon başkanı, Dünya ve Avrupa’da Fair Play’ın en etkili isimlerinden, ülkemizin fair play öncüsü, kurucusu ve Türkiye’nin “Fair Play Dede”si Erdoğan Arıpınar önderliğindeki ekip… Ve bu ekibin yer aldığı, yine Arıpınar’ın yarattığı TMOK Fair Play Kervanı…
Müjdemiz olsun… Fair Play Kervanı kaldığı yerden start alıyor. İlk olarak İstanbul’daki Üniversitelerin Spor Bilimleri Fakültelerini dolaşıp, fair play panelleriyle geleceğin spor öğretmenleri, eğitmenleri, yöneticileriyle buluşacak ve onlara fair playi doyana kadar anlatacak…
Son dönemin kâbusu, dünyanın korkulu rüyası korona virüs salgını öncesine kadar 60 ili dolaşan ve buralardaki Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulları (BESYO), Spor Bilimleri Fakülteleri’nde fair play panelleri veren, pandemi nedeniyle uzun süre dinlenmede kalan TMOK Fair Play Kervanı şimdi de tekerini İstanbul’da çevirecek. Üniversitelerin spor bilimleri fakültelerine “Fair Play için geliyoruz” diyecek…
İlk olarak İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa Spor Bilimleri Fakültesi’nde konaklayacak olan TMOK Fair Play Kervanı ilk etapta tüm İstanbul Üniversitelerini dolaşacak… Amaç, 60 sayısını 100’e tamamlamak ve yeniden Anadolu’ya… Ardından da Türki Cumhuriyetlerine yönünü çevirmek olacak…
Yolu açık olsun...
Her biri değerli spor adamlarının hiçbir menfaat beklemeksizin, çoğu zaman da cebinden harcayıp, ulvi bir görevi yerine getirdiğine herkes emin olsun…
TMOK Fair Play Kervanı gittiği ilim, irfan ve bilim yuvalarına sadece panelistleriyle gitmiyor. Yanından hiç eksik etmediği dünya çapında büyük ödüller kazanan görselleri de taşıyor… Kendileri kuruyor, kendileri topluyor… Bunlar nedir biliyor musunuz?
Ayrı ayrı düzenlenen, dünya ve Avrupa çapında ödül alan “Dünya Fair Play Karikatür” ve “Dünya Fair Play Fotoğraf” Yarışmalarında ödül alan, dereceye girerek yayınlanmaya değer bulunan eserlerden oluşan sergiler… Komisyon üyeleri birbirinden değerli eserlerin yer aldığı sergilerle gençlerin ufkunu vizör (fotoğrafçılıkta cismin görüntü karesinin çerçevelenmesi ve gerekli ayarların yapılmasına yarayan mercek ya da elektronik ekran) ve anlamlı bir şekilde kaleme takıldığı görselleri birebir görmelerini sağlıyor… Fotoğraf ve karikatürlerden de çıkarılacak inanılmaz dersler oluyor… Çekenlerin, çizenlerin ellerine, gözlerine sağlık…
Her gidilen üniversitede, şehirde yepyeni dostluklar ve güzellikler… İzmir’den katıldığım ekiple yaşadığımız o kadar güzel olaylar var ki; onları anlatmaktan çok yaşamak gerekir diye düşünüyorum…
Iğdır’dayız…
Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nin Erzurum - Kars Bölümü'nde yer alan, 3 beldeden ve 49 köyden oluşan köy ve beldeleriyle birlikte 142.559 kişinin yaşadığı, Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı'nın yüzölçümünün üçte ikisi, il merkezine bağlı Suveren köyünün sınırları içinde olan bir ilimiz. Iğdır, Ermenistan ile de komşu. Türkiye'nin Ermenistan ile sınırını belirleyen Aras Nehri, Arpaçay ile birleştikten sonra Iğdır sınırları boyunca akmakta. Bu nehir Iğdırlıların bir nevi hayat damarı. Böyle olunca da tarım ön planda… Ve kayısısının Malatya’dan da meşhur olduğunu övünerek söylüyorlar…
Iğdır Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu (BESYO) Karaağaç Kampüsündeki Fair Play Paneli öncesi öğrenciler ile sohbet ediyoruz… Bir ara ikisi kız, üç öğrenci yanıma geldi. Kızlardan birisi “Af edersiniz Fair Play ne demek?” diye sordu.
Hiç düşünmeden; “O an Tanrı’nın sesini duymak” dedim.
Şaşırdı… “Nasıl yani?” diye sordu…
Anlattım.
“Bakın futbol maçındasınız. Rakibinize tekme vuracaksınız ama o an duruyorsunuz… Yolda yürürken, önünüzde bir paket beliriyor ve içi para dolu… O an; kararınızı veriyor ve paketi gerekli yere teslim ediyorsunuz. İşte içinizdeki ses sizi yönlendiriyor. Bu sesi dinlemek ve doğru kararı vermek… Biz buna fair play diyoruz…”
Sonra ekliyorum: “Örnekleri çoğaltabiliriz ama sesin tek olduğunu ve sizi doğru yönlendirdiğini sakın unutmayın…”
Aslında fair play; dürüst oyun, dürüst davranış olarak ifade edilmekle birlikte gerçek anlamı etik üstü davranıştır. Etik davranış, kuralları her konuda dürüstlükle ve saygıyla uygulamak demektir.
Aynı anda tek hedef: İyiye, güzele, doğruya…
Fair Play sadece sporda değil, yaşamın dört köşesindedir… Ürgüp’teki Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz, Somalı madenci Suat Yalçın, Antakyalı ev hanımı Ayşe Başarır, Abanaklı Çocuklar Halis Kahya Kapçak ve Yiğit Özkan Sakallıoğlu, Uşak Eşme Konaklı Köyünden şehit annesi Eşe Eğerci, Üsküdar Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Kamber Bakkal, İmam İsmail Tahtacıoğlu, Ahmet Vural Ocaksönmez, Hakkari'de görev yapan hemşire Zehra Demir’i tanır mısınız? Her birinin fair play hikâyesi apayrı… Bu nedenle de hepsi “TMOK Fair Play Toplumsal Ödülü” kazandı… Olimpiyat Evi’nde yüzlerce spor insanının, ülkemizin en önemli değerlerinin huzurunda ödüllerini ayakta alkışlanarak aldı…
Onların hikâyelerini anlatabilsek keşke… Ama size önerim; TMOK Fair Play Komisyonundaki arkadaşımız, usta gazeteci Remzi Yılmaz’ın “Sporda ve yaşamda Fair Play” kitabını TMOK’sinden ücretsiz temin ederek okumanız… O kitapta bu satırların yazarının da 2005 Yılında Fair Play İletişim Dalı Büyük Ödülü ve 2018 yılında da Avrupa’da verilen en büyük fair play ödülü olan EFPM VOX Büyük Ödülünü aldığını da göreceksiniz… Hikâyelerini de zevkle okuyabileceksiniz…
Yaşanan fair play öykülerine devam etmek isterseniz de “Fair Play Kervanı” kitabımı edinebilirsiniz… Ülkemizde fair play konusunda uzmanların yazdığı iki kitap daha var. Erdoğan Arıpınar-Prof. Dr. Bilge Donuk’un “Fair Play” ve İsmet Karababa’nın “Bay Fair Play” kitapları…
Gerçekten fair play elçisi olmak insanın yaşamını da etkiliyor. En önemlisi öfke kontrolünü elinize alabiliyor ve içinizden gelen o güzelliklerin sesini duyabiliyorsunuz.
“İyiye, doğruya, güzele…” sloganıyla hareket edenlerden size zarar mı gelir, yoksa yarar mı? Bunu çok iyi düşünün…
Sakın unutmayın; Doğru yolda yürüyen bir topal, yoldan çıkan bir koşucuyu geçer…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!