Amacımız ne gündem yaratmak, ne de insanların içindekilerin dışarıya atmasını sağlamaktı. “İkiyüzlülük ve ödül” başlıklı yazının bu kadar büyük tepki vereceğini hiç beklemiyordum.
Meğer ne kadar da doluymuşlar!
Bir an da patladılar ve o kadar çok isim verdiler ki; aklım almadı…
Vay, vay, vay!..
Bilmediğimiz, duymadığımız, öğrendiğimiz neler varmış! Neler olmuş. Neler!
Spor dünyasının içinde sayılırız da, siyasetin hep uzağında duruyoruz… Ne topa giriyor, ne pas atıyor, ne de alıyoruz… Demek ki hayatta olanların bazen de uzağında kalıyoruz.
Olay, yaşamdaki zararlılara gelince de; insanoğlunun dayanma gücü bitiyor demek ki, dayanamıyor… Ya bir kıvılcım bekliyor veya bıçak kemiğe deyince, eteklerindeki taşları tek tek döküyorlar…
Zararlı böcek değiller, ezip de yok edesin…
Anladığım kadarıyla, bu zararlılara benzedikleri tek yanları, her geçen gün çoğalmaları...
Bu durumda da; söylenecek tek söz kalıyor. O da William Shakespeare’den olsun: "Göründükleri gibi olmalıdır insanlar. Eğer değillerse; hiç görünmesinler daha iyi."
Gerçekten öyle değil mi?
Burada Bernard Shaw’ın sözünü de es geçmek istemiyorum: "Bazı insanlarla yüzleşmek zordur, haksız çıkarsın. Çünkü onların galip gelecekleri ikinci bir yüzleri daha vardır."
Onlar bu durumda hep haklı olduklarını, sürekli kazandıklarını zannederler. Yaşamdaki bir gerçek ki; her nasılsa çıkarıldıkları zirveden baş aşağı düştüklerinde sokağa çıkamaz olacaklar… Çıksalar bile, davulun üzerindeki deriye benzeyen yüzle, boş boş dolaşıp duracaklar!.. Selam verseler de alanı bulamayacaklar!
Büyüklerimiz hep derdi, “İnsanın sokağa çıkacak yüzü olmalı.”
Ne kadar güzel sözler üretmiş atalarımız…
Günümüze kadar uzanan sözlere hayran kalmamak elde mi?
Sporun her branşında bazen hayranlık duyduğumuz takımlar, sporcular, yöneticiler olmuyor değil. Bir ekibin doğru kurulması ve başarılı olmasında sadece başındaki teknik adamı doğru seçmek değil, iyi bir ekip kurmakla olur. Bunun aksi durumunda en ufak hata, çarkın dişlilerinden birisindeki aksaklığa benzer misali, her şeyin yüzüne gözüne bulaşmasını sağlar…
Saha içinde kazanmak mutluluk verir.
Sürekli kaybetmenin mutlaka bir sebebi olmalıdır. Bu durumda mekanizmada bir hata vardır ama nerede? İşte bunu giderecek olan da yöneticidir.
Son iki yıl; basketbol aşığı belediye başkanı ile basketbol mabedi komşu kentinin takımının başkanı güçlerini birleştirdi. Birisi adını, diğeri de kalanları sundu…
Adı da konuldu: Bornova Belediyesi Karşıyaka…
Basketbol kamuoyunu oluşumu alkışladı, bir anda “TBL Şampiyonluğunu kimseye bırakmaz” imajı yaratıldı…
Şampiyonluk amacıyla yola çıkan Bornova Belediyesi Karşıyaka, geride bıraktığımız sezonu 15 galibiyet, 15 yenilgi ile 7. Sırada bıraktı. Teknik adam değişikliğine de gidilen sezonda inişli çıkışlı bir grafik çizildi.
“Geçen yıl olmadı. İnşallah bu yıl” diyerek oluşumun devamına karar verildi.
Sezona daha iddialı olarak lige girdi. Ne var ki, şu ana kadar başarıya hasret kaldı, Türkiye Basketbol Ligindeki basketbol temsilcimiz… Ben de başarı bekleyen bir basketbol sever olarak, Bornova Belediye Başkanı Dr. Mustafa İduğ’a dostça sesleniyorum: “Geçen yıldan ders çıkarmadınız mı? Bu takımın durumu seni mutlu ediyor mu, sevgili arkadaşım?”
Benim bildiğim, tanıdığım, inandığım, güvendiğim Mustafa İduğ başarıya odaklıdır.
Yazı yazıldığı gün 6 maçta tek galibiyet alan takım için ne düşünüyor? Ekibe müdahale eder mi? Eder veya etmezse gelecek günlerde yüzünün güleceğinden emin mi? İnanın bunu da merak ediyorum ama son durumunu bilemiyorum.
Her iki tarafında da, geçen yıldan ders aldıklarını zannediyordum. Gidişata bakınca alınmışa da benzemediğini görmek bizleri üzen tarafı...
Siz ne dersiniz?
Bir de madalyanın çift yüzü olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor. Aradaki anlaşmaya göre takım nasıl şartlarda kuruldu? Bu da çok önemli. Ne olursa olsun iki büyük güç, oluşuma adını veriyorsa daha büyük oynamalı… Üzecekleri bir değil, iki camia olduğunu da asla unutmamalı!
16 takımlı TBL’inde 6. Hafta sonunda bir galibiyet alan, puantajda sonları paylaşan takımlar arasında 13. Durumda yer bulan Bornova Belediyesi Karşıyaka’nın bugüne kadar aldığı tek galibiyet de ilk hafta kendi seyircisi önünde… Yendiği takım da, hemen altında, o da tek galibiyetli.
Kazanmak çok önemli…
Kaybetmeye başladığın an “Kaybetmeye alışıyorsun” diyorlar… Bakın Karşıyaka’nın Kadınlar Basketbol Ligindeki temsilcisi Karşıyaka Çarşı Koleji Basketbol Takımına… Bugüne kadar 9 maç yaptı ve hepsini de farklı skorlarla kaybetti. 9 maçta attığı sayı 477 iken, yediği sayı 872. Neredeyse iki katı…
Düzelir mi?
İnşallah.
Kadın Basketbolunda, bölgemizde eski şaşaalı günlerinin özlemi yaşanıyor. Hikmet Dikmen’li takımını adeta dürbünle arayan Urla Gençlikspor’un fırtına gibi estiği dönemleri hatırlayanlar “Ah o günler” diye iç çekiyorlar!
Ya, rahmetli Safter Karabağlar’ın başkanlığı sezonlarda, Yaşar Ergün’ün koordinatörlüğündeki İzmir Büyükşehir Belediyespor’un, şampiyonlukların gediklileri Adana, İstanbul ve Ankara takımlarının korkulu rüyası haline getirdiği efsane takım… Halen akıllarda…
O gün bugün ne değişti…
Yönetici… Doğru adamı veya adamları bulacaksın…
Elbette bütçe ve ekip de önemli.
Şimdi Hakan Yiğit çıkıp “Biz de Urla’da küçük bütçelerle büyük işler yaptık” diyecek. Evet haklı. Ama Hakan, Hikmet Hocalı günleri sen de aramıyor musun?
Biz de son dönemlerde o kadar ilginç işler oluyor ki, işte o zaman François de La Rochefaucauld’un şu sözü aklıma geliyor: "Başkalarına karşı değişik yüzler takınanlar, sonunda kendi çehrelerini unuturlar."
Son dönemlerde bazı yerlerdeki sporumuzun özeti bu sanki…
Akhisar’ı bilirsiniz. Her zaman net dille ifade ediyorum; “Akhisarlıyım” diye…
Doğum yerim Alaşehir’de 5, Akhisar’da 15 yılımı geçirmişim. Gerisi halen yaşadığım Karşıyaka’da… Doğum tarihine bakacak olursanız da, toplu ulaşıma ücretsiz binecek yaşı çoktan geçtik.
Akhisar konu olunca hassaslaşıyorum.
Hele spor önüme gelince heyecanlanıyorum.
Son dönemlerdeki Akhisarspor’un benim bıraktığım, Ömer İşci’nin yarattığı, rahmetli Hüseyin Eryüksel’in yücelttiği Akhisarspor olmadığı kesin. Diyeceksiniz; adı var, yönetim çalışıyor. Genç futbolcuları mevcut… Harika bir stat yapıldı. Tesisleri mükemmel...
Ben bunları kastetmiyorum. Akhisarlılara heyecan veriyor mu, vermiyor mu?
Akhisarlı “Akhisarspor dediğinizde heyecanlanıyor mu, heyecanlanmıyor mu?
Siz bana bundan bahsedin.
Taraftar takımdan kopuk.
Üyeler kim, bilen yok.
Yönetimde Akhisarlıyı arada bulasın.
O zaman bana siz ne anlatacaksınız?
Peki, futbolda durum bu da, basketbol ve diğerleri çok mu farklı?
Akhisarspor basketbol takımı geçen yıl tarihi başarısızlığı elde etti ve tarihi kara leke gibi “ Sıfır galibiyet” ile ligden düştü!.. Üstelik belediyenin, belediye başkanının tüm desteklerine, büyük bütçesine karşın…
Unuttuğumu zannetmeyin. Dünya şampiyonu cimnastikçimiz var. Ayşe Begüm Onbaşı… Ülkemizin gururu…
Bakın bir söyleşisinde ne diyor:
“Cimnastiğe 5 yaşında Akhisar Belediyesi'nin verdiği kurslarla başladım. Bir süre sonra Akhisar'daki tesis bize yeterli gelmediği için Manisa'daki şu an çalıştığım spor salonunda çalışmalarıma devam ettim.”
Tesis yetersiz kalınca Akhisar’dan Manisa’ya gidip gelmiş…
Bu sözün altını çizmenizi istiyorum…
Altı yaşından itibaren egzersizlerine Manisa Celal Bayar Üniversitesi'nde aerobik cimnastik antrenörü Gürkan Er gözetiminde devam ederken, Akhisar Anadolu Lisesi'nden 2019 yılında mezun olmuş. 2019 yılına kadar Manisa Büyükşehir Belediyespor formasıyla yarışmış Onbaşı… Ocak 2020 tarihinden itibaren Akhisar Belediyespor'a katılmış, daha sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Spor Kulübü’ne transfer olurken, aynı anda Redbul da kanatları altına almış…
Bu da şunu gösteriyor ki; Akhisarspor’un değil, Akhisar’ın gururu…
Ona bile sporcu olarak sahip çıkamamışız… Neden Akhisar Belediyespor ve Akhisarspor varken Başkent’in belediye şirket takımı adına yarışsın?
Yineliyorum: Ayşe Begüm Onbaşı Akhisar’ın gururudur… Hem de tek kelimeyle; spordaki onuru…
Daha önceki yazılarımda da önermiştim, adının Akhisar’da bir yerlere verilmesini… Yetkililere buradan sesleniyorum! Elbette Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı, sevgili dostum Cengiz Ergün sana da bu sözüm!
Akhisarlı artık Akhisar’da gururlarına, onur duyduklarına ve adını her alanda başarıyla temsil edenlere sahip çıkmalı. Bu her kim, hangi takımdan, kulüpten, partiden olursa olsun!.. Ekonomide de böyle olmalı, tarımda da, gastronomi de…
Siz sadece kendi menfaatleriniz ve reklamınız için dış kapının mandalına prim verir ve onları hem şehrinizde hem de dışarılarda ödüllendirirseniz yarın bu kent size hesap soracaktır, bunu da unutmayınız!
Aslında sadece Akhisar değil, tüm kentler gururlarını sahiplenmeli… Devşirmelerle, hayranlıklarla, bazı yerlerden talimatlarla adını verdikleriyle değil, kendi öz çocuklarına sahip çıkmakla semtini, mevkiini, adını ve şehrini yükseltir… Marka değerini böyle yüceltirler…
“Tuttuğun eli bırakma, bırakacağın eli tutma. Sahte sevgilere gül olacağına, gerçek sevgilere diken ol” demiş büyükler...
Ve eklemişler: “Egoyu bırakmak lazım, insan olabilmek için...”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!