Hava sıcaklığı 40-42 derecelere çıkıp bunaldığında sevdiğin birinden gelen tatlı bir ses, yüreğini serinletir…
Aksine kar, rüzgâr dondurucu soğuk olduğu kış gününde aynı tablo tekrarlansa, yine insanın içini ısıtır…
Hatırlanmaktan öte, bunun adına herhalde vefa diyoruz…
Yaşamım boyunca vefalı olmaya özen gösterip, iyiliğin altında kalmadan iyilik yapmaya özen gösterdim. Rahmetli annemin “Oğlum sana kim kötülük yaparsa yapsın, sen iyilik yapmaya devam et” sözü kulaklarımda her an çınlamakta… Bu söz onun nasihati değil vasiyetidir…
Çoğu zaman da yaşadığım olaydan sonra yakınımdakilerin “Her halde yine iyilik yaptın” diye takılmalarına bile hiç aldırış etmeden iyiliğe devam ederim. Edeceğim de…
Diyeceksiniz ki; İyilik yap, denize at…
Bugün insanın en büyük sermayesi olan özündeki sözüdür. İçi neyse, dışı da bir olan insanların varlığı bu dünyanın güzelliği ve yaşama kaynağıdır.
Sporda vefayı görmek pek olası mıdır?
Kime soracak olursanız ikiye ayrılmıştır; vefalı-vefasız diye…
Dillerde de pelesenk olmuştur, “Vefa İstanbul’da bir semt değildir” diye…
Sporun güzel insanlarıyla bir arada olmanın mutluluğunu en iyi şekilde yaşayan gazeteci, ardından spor adamı olarak dost biriktirmenin keyfini her zaman çıkarmaktayım.
Mevlana’nın güzel sözünü unutmam da mümkün müdür?
Ne demiş: "Dost ise düşünme ver ömrünü gitsin. Dost değilse hiç bekletme yol ver gitsin."
İnanın öyle yapmak en iyisi…
“Güzel insanlar” topluluğu yaratmak, gezmeye doyamadığımız Anadolu’muzda gittiğimiz her karış toprağında bir tanıdıkla sohbet etmenin keyfini yaşayanlardanım… Dostlarla bir çay içmenin tadını çıkardığımı, çıkarmaya da devam edeceğimi söyleme cesaretini bulduğuma göre bu dostlarıma minnettarlığımı yeri gelmişken ifade edeyim. “Bir kahvenin 40 yıl hatırı var” sözünden yola çıkan derviş misali ne unutuyoruz, ne de unutturuyoruz…
“Güller, laleler, bütün çiçekler solar. Çelik ve demir kırılır ama sağlam arkadaşlık ne solar ne de kırılır.”
Bu sözü asla yok saymayın…
Şöyle bir yolculukla Antalya’ya uzanmak istesek sporun dostluğunun getirdiği misafirperverliği konakladığımız kentte “Merhaba” diyerek sofrasına oturduğumuz dostlar bizi, biz yapmaktadır… Kuşadası’nda hangi birisini saysam…
Belki listenin en üstündeki ismi asla unutamam. Bir süre önce kaybettiğimiz Kuşadası Gençlikspor’un efsane başkanı, Sanayi Sitesinin kurucularından, güzel insan, ağabeyim Ural Alp…
Bize Kuşadası’nı sevdiren, bu kente neşeyle gitmemizin yegâne sebebi olan “Adam gibi Adam” üstelik “10 Numara, 5 Yıldız” Ural Alp kalbimizde yaşıyor… Yaşayacak.
İzinden yürüyen oğlu Faik Alp, babasının bıraktığı yerden Kuşadası’nı sevdirmeye, doğup büyüdüğü yaşadığı kente hizmete devam ediyor… Ne mutlu ki o Ural Alp’in oğlu… Her ikisi de birbiriyle gurur duyuyor…
Engin Berberoğlu, Ümit Şakrak, Patago Hüseyin, Arap Hakan, Masör Zafer ve diğerleri… Kuşadası’nda futbol dendiğinde akla gelen ilk isimler.
Aydın, Nazilli ve aradaki ilçelerden o kadar çok sayılacak isim var ki… Denizli’deki rahmetli Ali İpek’li Denizlispor günleri… Ve vefat eden, yaşayan dostlar…
Bu Kentlerden vefalı insanları saymaya kalksak bırakın köşe, gazetenin sayfalarında yer kalmaz… Yetmez de!..
Antalya dediğimde basketbolcu kardeşimden söz etmek istiyorum. Levent Saçak…
İzmir’de Tuborg, Troy Pilsener, İzmir Büyükşehir Belediyespor, Göztepe basketbol takımının formasını giyen, asist kralı olan Levent Saçak basketbol yaşamına başladığı Bursa’nın o dönemler basketbol ekolü Tofaş da başladı. 5 sezon bu ekibin formasını giyen Saçak ardından memleketi Antalya’ya Antalyaspor forması giymek üzere döndü. Ardından Başkente giderek Türk Telekom’da oynadı. Muratpaşa Belediyespor transferiyle yeniden Antalya’ya dönen Levent’in İzmir macerası Tuborg ile 1998/99 sezonunda başladı. İşte bu sezon da Levent ile tanıştık. Tuborg Spor Kulübü’nde yönetimde genel menajer ve basın danışmanı olarak görev yapıyordum…
Tuborg’un Troy’a dönüşmesiyle ben ayrıldım ama Levent devam etti, 3. Sezonun sonunda İzmir Büyükşehir Belediyespor’a transfer olunca yine yollarımız sporcu-yönetici olarak kesişti. Şampiyon takımın önemli oyuncularından birisi olarak altın çağını yaşayan Levent’in Göztepe macerasının ardından kariyerinde Ankara’da TED Kolejliler forma giymesi eklendi.
Oynadığı her takımda önemli rol oynayan ve assolist olmaya başaran Levent Saçak oyun gücü kadar, saha içindeki zekası, takıma katkıları, gençlere yol gösterip, ağabeylikten öte rol model olması, sosyal ilişkileri ve arkadaş canlısı olarak göze battı. Özü ve sözü bir olan oyuncu, basketbolda antrenör veya yönetici olup, büyük paralar kazanmak yerine memleketi Antalya’ya dönmeyi yeğledi, turizm sektörüne geçerek kentine hizmet etmeye başladı…
Potadaki başarısını, turizmde de devam ettiren Levent Saçak “kardeşim” diyebileceğim ender insanlardan birisi…
Evlendikten sonra iki çocuğu olan ve mutlu bir “Aile Babası” olarak yaşamını sürdüren Levent Saçak için söylenecek daha çok güzel sözler olmalı diye düşünüyorum.
Sadece benim fikrim mi böyle?
Kesinlikle “Hayır” diyebilirim. İnanmazsanız Yaşar Hoca’ya (Yaşar Ergün) sorun derim…
Yaşar Ergün İzmir sporunun duayen öğretmenlerinden ve spor adamlarından birisi, belki de en önde gelenlerinden. Mithatpaşa EML, İzmirspor, İzmir Büyükşehir Belediyespor ve son olarak da Arkas Voleybol’daki izleri asla silinmez… Yetiştirdiği öğrencileriyle gurur duyarken, görev aldığı takımlara katkıları unutulmaz. Anılarında hep “doğruluk, dürüstlük, insanlık” vardır…
“Türk Sporu”nun altın adamlarından birisi olan Yaşar Ergün de vefayı bilir. Aynen Behiç Basatuğrul gibi…
Akhisar’da mahalle arasında başlayan, ortaokul, lise ve Akhisarspor’da devam eden futbol yaşamını İzmir’de Altay, İzmirspor ile sürdüren Afyonspor, Kuşadası gibi 1. Lig döneminin en önemli futbol ekiplerinde oynayıp “Gol Kralı” olan, daha sonra pek çok 1., 2. Lig ekibinde teknik direktörlük görevini üstlenen Behiç Basatuğrul’la Akhisar’da başlayan ağabey-kardeş ilişkimiz yıllardır hiç yara almadan devam etti. İzmirspor’un başarılı voleybolcusu Fatoş ile yaptığı evlilik sonrası iki çocukları olup, şimdilerde 3 torun seven dede… Ama en önemlisi iyi bir aile reisi… Asla elini bırakmadığı, yıllardır iyi ve kötü günlerinde her an yanında bulunan, kendi gibi yüreği de güzel olan Fatoş’un eşi…
İzmir’de kurduğumuz ve kurucu başkanlığını yaptığım Ak-Der de (Akhisarlılar Derneği) yönetimimde yer alan Behiç, bugün de “Senin desteğe ihtiyacın var. Böyle günlerde yalnız bırakamam” diyerek Bostanlıspor da yönetim kurulu üyesi ve futbol sorumlusu olarak görev yapıyor.
Bostanlı’ya yaşadığı Güzelbahçe’den gelip giden, “Türk Futbolu”na yeni yıldız futbolcular yetiştirmeyi hedefleyen Behiç, S. Mehmet Özkan ile önce Bucaspor, ardından da Altınordu’da birlikte çalıştı. Akademi modelini bilen, alt yapı futbol eğitimini bilimsel olarak yapan ve yaptıran Behiç ile Bostanlıspor’un futbolda da birkaç adım öne geçeceğinden hiç şüphem yok…
Behiç Basatuğrul’u anlat deseler; “Gerçek dost gölge gibidir, eğilsen de doğrulsan da, düşsen de asla peşini bırakmaz” derim…
Yıllardır hiç değişmeyen, özü sözü bir…
Arkadan değil, yüzüne söyleyen…
Seninle aşını paylaşan… İyi günlerinden çok, kötü günlerinde yaralarını saran kardeş…
Arkanı dönüp de asla hançerlenmeyeceğini bildiğin sırdaş…
Sizin anlayacağınız vefalı, üstelik de Akhisarlı…
Birine kardeşim diyorsan, onunla her yola korkmadan gideceksin. Yaşar Hocam, Levent Saçak, Behiç…
Kulaklarınız çınlıyor mu?
Sadece sizin için değil, tüm dostlarıma aynı sözlerim…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!