Yıllardır tartışılır…
Doğduğun yer mi, yoksa doyduğun mu?
Her yerde aynıdır da, Karşıyaka’da bir başka… Bazı fanatikler “Ben doğma büyüme Karşıyakalıyım” diyerek, dışarıdan gelenleri “Aman canım sen de” sözüyle küçümsemeye çalışırlar… Üstelik de burun kıvırırlar…
Gerçekten Karşıyaka’da doğmuş… İlkokuldan sonra yatılı olarak orta ve liseyi, ardından üniversiteyi dışarıda okumuş... Arada sırada, hafta sonu veya tatillerde doğduğu yeri hatırladığından değil, annesini babasını, büyüklerini özlediğinden gelmiş… Belki de ihtiyaçlarını gidermek için mecburiyetten uğramış…
Okul bitmiş bitmesine de, Karşıyaka dışında işe girmiş… Veya evlenip yine Karşıyaka dışında koca evine yerleşmiş… Neymiş; “Doğma büyüme Karşıyakalı…”
Sormazlar mı? “Sen Karşıyaka’nın neresindesin?” diye…
60 yıllık yaşamında toplasan 10 yılı bile Karşıyaka’da geçmemiş… Olaylardan da bihaber…
Sorsan; ondan büyük Karşıyakalı yok! Karşıyaka’nın dört bir köşesini de…
Bir de; 50 yıl Karşıyaka’da ikamet eden, Karşıyaka’da çeşitli kanallar aracılığıyla kente inanılmaz hizmet verenlere ne demeli?
Sonradan bu kente gelmiş ama benimsemiş, özü kabul ederek ilk geldiği günkü aşkıyla kent aşkını her geçen gün büyütmüş. Sadece işi gücüyle değil, özverisiyle de…
Sorarım size; “Hangisi Karşıyakalı?..”
Kesinlikle ayırt etmiyorum. Bu kentte doğsun doğmasın, yaşayan herkes göğsünü gere gere “Ben Karşıyakalıyım” diyebilir… “Karşıyakalıyım” diyenlere, özellikle de bu topraklarda doğanlara saygımız sonsuz…
Benim de 2 oğlum, gelinim, iki torunum Karşıyaka doğumlu… İlk, orta, lise tahsillerini burada tamamladılar… Halen işleri de kentlerinde.
Mesela ben Alaşehir doğumluyum. Ama “Alaşehirliyim” demiyorum. Sadece “Alaşehir doğumlu” olduğumu söylüyorum. Hayatımın en önemli anılarını yaşadığım, ilk, orta, lise öğrenimimin yanı sıra hayat okulunu bitirdiğim yer Akhisar olduğundan “Akhisarlıyım” diyebiliyorum. Oysa dedeler Selanik’ten göç etmiş. Doğum yerleri de orası… Daha da geriye gittiğinde Anadolu’ya geliyoruz ve kökleri Amasya’ya dayanan Gökmenoğulları ve Kabasakal Sülalesi olarak bilinen ailenin bireyi olduğumu tarih sayfalarından öğreniyorum…
Kadı İbrahim Edhem Efendinin oğlu, Osmanlı İmparatorluğu Mahkemelerinde önemli görevlerde bulunan, Adliye Bakanlığı yapan Prevadi (Silistre) 1864 doğumlu İsmail Sıtkı Erboy’un 3 oğlundan birisi olan İbrahim Avni Erboy’un torunuyum.
Ama asla “Balkan göçmeniyim” diye dernek dernek dolaşmıyorum… Uzaktan, yakından da ilgim olmaz. Olamaz!..
50 yıldır Karşıyaka’da oturuyorum. Açıkça söylemek gerekirse hanım köylüyüm…
Soruyorum size ben nereliyim?
Aslında nereli olursa ol, Türkiye’nin dört bir köşesi, vatanın en küçük parçası bile bizim doğduğumuz, doyduğumuz, yaşadığımız yer…
Çünkü bu ülke cennet. Her taraf bizim. Bir karış toprağına feda olur canımız…
Vatan Türküsü ’nü bilir misiniz? Şöyle başlar:
“Güneş’in başka doğar, Ay'ın bir başka,
Şehrin başka güzel, köyün bambaşka,
Ay- Yıldızlı bayrak getirir aşka…”
Aslında söylenecek tek kelime var, nedir biliyor musunuz? Önce vatanına, sonra doğduğun yere, doyduğun yere, bir de sevildiğin yere asla ihanet etme!
Neyse bırakalım bu duygusallığı da…
Fanatiklikten söz etmişken, her takım taraftarı arasında “inanılmaz tutku”lu olanlara rastlarız.
“Bir sevda uğruna” yüzlerce, binlerce kilometre yol yapanlar o kadar çok anlatılmaz… Kimisi uçakla deplasmana uçuyor. Bazısı otobüs. Tren, bulabildiği ne varsa… İnanın bu uğurda otostop yapanlara çok rastladık!.. Onlar için konfor değil, gidecekleri stat önemli. Yeter ki, sevdalarına zamanında ulaşsınlar, maçı kaçırmasınlar…
Karşıyakalı taraftarların şu anda tek özlemleri 2017/2018 sezonunda, 38 yıl sonra 3. Lige düşen ve o günden bu yana çıkabilmenin uğraşı içinde olan futbol takımlarının şampiyonluğu…
“O sene, bu sene” tekerlemesi ile büyüyen çocuklar, delikanlılık çağında şimdi mutluluk çığlığı atmaya hazırlanıyor…
Karşıyaka yıllar sonra, ilk kez bu sezonun ilk haftalarında lider olarak umutlandı…
Bir üst ligin özlemiyle yanıp tutuşan Karşıyakalılar, “Özlemek de güzel ama sonunda kavuşmak varsa” diyerek içeride ve dışarıda tüm maçlara giderek takımlarına destek oluyorlar.
Onlar, “Özlemler kavuşmak, yollar gitmek, geceler güneş ve sen benim içinsin Kaf Sin Kaf’ım” diyorlar...
Şimdilik soğuklar daha gelmedi. Yağmur, kar yok. O günler de gelse, şehri sel de bassa, maç oynanacaksa Karşıyakalılar orada…
İnanın; Yaz kış, soğuk sıcak… Yağmur, çamur… Kar fırtına vız gelir onlara…
Bazıları dükkânını, ekmek teknesini bile kapatıyor. Ya da güvendiklerine bırakıyor ve maça gidiyor… Yol ne kadar uzun, süre nedir onlar için önemli değil. Önemli olan gittikleri gibi, dönüşleri de şen şakrak 3 puanla olsun… Yoksa o yolun en kısası bile bitmez!
Ama kazandın mi, ne yol dayanır. Ne dağlar, ne denizler…
Mavibahçe’de önereceğim, “Natürel Zeytinyağlı-Meze Evi”nin iki genç işletmecisi maç günleri mekânlarının önünde uzun kuyrukların olmasına bile aldırış etmeden çalışanlarına “biz maça gidiyoruz” diyerek, yeşil kırmızılı formalarını giydikleri gibi, tribünlerdeki yerlerini alıyorlar… Sadece İzmir’de değil, deplasmanlar da buna dâhil…
Geçen gün de gittim. Mehmet’i de göremedim, Talat’ı da… “Patronlar yok mu?” diyecektim ki; jeton düştü… Karşıyaka’nın deplasman maçı vardı. Onlar çoktan takımlarını teşvik için “Kaf Kaf” tezahüratlarıyla kendilerinden geçiyorlardı… Maça gittikleri de ertesi gün belli oluyor. Sesler kısık!
Karşıyaka’nın maçı olduğunda akan sular duruyor. Hiç kaçırmıyorlar…
Natürel dedim de… Gerçekten ev yemekleri lezzetinde. Üstelik de ucuz. AVM’de olacak iş değil, kiloyla satıyorlar. Ne kadar yiyorsan o kadar ödüyorsun…
Hem leziz, hem temiz, hem de ekonomik!..
Yolunuz düşerse kuyruğa girin, bir tepsiye yiyeceğiniz kadar çeşit çeşit alın. Aslında yolunuzun düşmesini beklemeden siz gidin, bir deneyin. Hak vereceksiniz, “lezzetliymiş” diyeceksiniz!..
Alışkanlık yaparsa da karışmam…
İşinde gücünde ve sevdalı oldukları semtinin takımının peşinde olan, üstelik de girişimcilikte başarı sağlayan gençlerin elinden de tutmak, onları kulübe sadece üye kaydetmek veya sadece taraftar olarak görmekten çok yönetici olarak kazandırmak da gerekli. Talat’ın bu konuda voleybolda deneyimi olduğunu biliyorum. Sadece şubelerde değil Yönetim Kurulu’nda da böyle gençler kesinlikle yer bulmalı.
Unutmayın ki; her şey parayla olmuyor.
Kiminin parası, kiminin de çabası ve sevdasıyla zafere ulaşmak daha kolay olur…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!