Maçları izledikçe, futbol, basketbol başta olmak üzere sporda yapılan haksızlık ve adaletsizlikten söz ederiz…
Fanatik bir kulübün taraftarı “Ben etmedim” diyorsa, bilin ki; kesinlikle yalan söylüyordur. Savunmasını “Yalan Makinesi”ne bağlayıp almaya kalksanız makinenin fabrika ayarları bile bozulur…
Elbette bu işin esprisi…
Aslında biz adaleti yaşadığımız her yerde arıyoruz. Bunu sadece sporla özdeşleştirmek büyük haksızlık olur.
Unutamadığımız güzel insan, çok erken yaşta kaybettiğimiz milli futbolcu rahmetli Hasan Elidemir’in oğlu Emir’i izlemek için başladığımız programını bu yıl da maç dışı saatlerinde seyretmek nasip oldu. “Finali Hasan-Sergen oynar” diye düşünenler, ikisinin de saf dışı kalmasıyla hayal kırıklığına uğradı.
Sergen dilinin, Hasan da rakibinin az puan almasının kurbanı oldu.
İkisi elendi; final Tahsin ile Esra’ya kaldı.
13 kez potadan çıkan, 3 kez birinci turda en az puanı alarak diğer turlarda verilen yüksek puanlarla yarışta kalmaya devam eden ve üstelik de kaşık alamayan bir yarışmacının şampiyon olması başarı mıdır, yoksa tesadüf mü?..
Öncelikle şans, el becerisi, yetenek… Elbette bunları da unutmamak gerek!
Ne olursa olsun, uzun maratonda çelişkiler içinde olan yarışmacının başarısının zafer olup olmadığı aynen şampiyonluğu gibi tartışıldı… Tartışılmaya da devam edecek gibi…
Neticede şampiyon oldu mu?
Oldu!..
Elbette yemek yapıyorlar. Hem de en iyisini… Ünlü şeflerin dediği gibi iyinin iyisi varken, üstelik de sosyal medyadaki tüm yorumları okumuşken, kafalarda oluşan soru işaretinden sonra insanın içinden; adaletin yaşamın her alanında olması gerektiğini bir kez daha haykırması gerekiyor…
Daha önceki şampiyonun tabağında kılçık bulup da değerlendirmeye alan ve puan veren şef, Hasan’ı aynı gerekçe (yabancı madde) ile neden diskalifiye ediyor?
Aradaki puan farkı kapanamayacak korkusundan olabilir mi?
Cevap burada saklı!
Yiğidi öldür ama hakkını yeme…
Program harika.
Kamera önü kadar arkasındaki ekibin başarısı mükemmel…
Format olağanüstü.
Üç sunucu-karar verici şef profesyonel sunucu gibi performans sergiliyor.
Yerel televizyonlarda uzun zaman dışarıdan destek veren, sunan, konuk olarak katılan, program yöneten, yorumlayan bir gazeteci olarak, üç şefin değme televizyonculara taş çıkardıklarını söyleyebilirim…
Gerçekten onlara not verecek olursak “On numara, beş yıldız…”
Acun Ilıcalı meslektaşımız.
Muhabirlikten gelerek patron olması onun büyük başarısı. Her konuda örnek olmaya çalışıyor. Muhabirlik ruhunu kaybetmeden televizyonunu da kurduğu harika bir ekip ile yönetiyor. Ve çok başarılı. Bunu kat kat artıracağına da inanıyor ve destekliyorum.
Programın formatı böyleyse diyeceğimiz bir şey yok. Ama değilse ki; ne demek istediğimi anlarlar…
Her şeye karşın program kesinlikle elden geçmedi. Öncelikle sunucu ve karar verici şeflerin mesleklerinde tartışmasız duayen olduklarını belirtmeliyim. Asla biz onların tattığı yemeklerin nasıl lezzetli-lezzetsiz olduğunu bilemeyiz ve gastronomi bilgilerini tartışamayız. Ancak yüzlerinden okuyabiliriz… Okuyoruz da!
Dikkat edenler hatırlayacaklar. Bazı yarışmacıların tabakları ince eleyip sık dokuyorlar. Bazılarından tek seferlik tadım yapıyorlar. Hele bir şef çatalın tek ucuyla “değdi-değmedi” alıp tadına bakıyor… Birisi üçüncü kaşıkta, diğeri yarım tabakta kararını veremiyor da, İtalyan çatal ucuyla nasıl anlayacaksa? Şaşıyorum; bu nasıl gurmelik diye!
Bir de; sıklıkla gördüğümüz çifte standart…
Kurallar, tadımlar, yorumlar; tabaktaki yemeğe göre, herkese, her pozisyonda eşit olmalı…
Bu böyle olmayınca da, “Vay anasına sayın seyirciler” diye haykıran spor spikerimiz aklımıza geliyor…
Ama her şeye karşın, sonuca bakmalı.
Hepsi mesleklerinde olduğu gibi programda da başarılı mı?
Başarılı.
O zaman söylenecek bir söz yok!..
Tebrikler…
İnanın biz konunun orasında değiliz. Kim kazanırsa kazansın. Hiç biri babamızın oğlu, kızı değil… Hepsini program izlerken tanıdık.
Kimin kazanacağı umurumuzda bile olmaz…
Kazananın, kazandıranların değil, kesinlikle adalet arayanların yanındayız!..
Sporda istediğimiz adaleti, her alanda bekliyoruz…
Önce fair play olmalı diyoruz…
Önce adalet olmalı sporda beklediğimiz… Sonra da takımlarımızın başarısı… Avrupa mücadelelerinde ter dökenlerle, ülkemizi temsil edenlerin hep yanındayız. Renkleri ne olursa olsun. Göğsünde Ay Yıldız olduğu sürece kalbimiz onlarla…
Elbette doğduğumuz, büyüdüğümüz, yaşadığımız, ekmeğini yediğimiz kentin takımını da desteklemek boynumuzun borcu olmalı…
İzmir’e bakacak olursak Altay’a üzülmüyor değiliz… “Büyük Altay” her geçen gün küçülmeye devam ediyor… Yeni bir başkan geldi, o da değişti…
Göztepe beklenen başarıyı elde edemiyor. Ama İzmir için Süper Lig şansı olan tek takım. O nedenle desteklenmeli…
Altınordu için söylenecek söz; “İçi seni, dışı beni yakar…”
Bucaspor kendi halinde çabalayıp duruyor… Son dönemde çıkan satış dedikoduları elbette can sıkıyor.
Karşıyaka’ya gelince derin bir nefes alıyoruz… Bazen kelimelerle ifade edemiyorsun duygu ve düşüncelerini… İnsanın dilinin ucuna geliyor da, yutkunuyor, söyleyemiyor!
Karşıyaka Spor Kulübü, adı üstüne futbol değil spor kulübü. Ancak lokomotif futbol olduğundan tüm gözler onun üzerinde. Diğer branşlar ne yaparsa, nasıl başarı elde ederse etsin Karşıyakalı mutlu olur. Onu alkışlar, destekler. Ama futbol başarısızsa işte o zaman bilet yönetime kesilir!..
Giden gider… Yerine yenileri gelir…
Düzen hep böyle işlemiştir…
Şimdi diyeceksiniz ki; Karşıyaka’da sadece sorun kulübün yönetiminde veya futbol takımında mı?
Sorun yok. Biz sorundan bahsetmiyoruz. Genelleme yapıyoruz.
Bizim amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil…
Karşıyaka Spor Kulübü’nde sorun, stat bitmediği sürece bitmez…
Bugüne kadar kimler, stat konusunda ne vaatler verdi. Topa girmeyen kalmadı.
Şimdi de yine dudaklardan eksik olmuyor; “Biz yaparız” sözleri…
Önümüzde yerel seçimler var. Aday adayı bolluğu laf ve vaat kirliliğini de beraberinde getirdi… Aday olabilmek için attıklarında mangalda kül bırakmayan, hayallerin bedava olduğunu bilenler Robert Schuller’in sözünü unutmamaya özen gösterirler: “Gerçekleşmemiş hayaller bizi hayata bağlar.”
Yaşadıkları dünyayı kendilerinin yarattığını zannedenler bakalım aday açıklandığında nasıl bir tavır takınacaklar?
Bugün kendisini “Şampiyonlar Ligi”nde oynadığını sananlar, o zaman amatör kümede top bile toplayamayacakları gerçeğiyle kendilerine gelecekler.
Bizde kuraldır; başarılıysa ve koltuktaysan senden iyisi yoktur.
Tahtan inersen yandın… Vur abalıya!..
Peş peşe yüz maç kazan, yüz birinciyi kaybet… Eleştirilirsin…
Bu nedenle hep kazanmalısın…
Şimdi bir kişi kazanacak. Diğerleri kaybedecek.
İnşallah o zaman “artık bu şehirde yaşayamam” diyerek bir kuş olmak istenenler, buraları terk etmezler…
Yazıyı bitirirken Bod Marley’in sözü aklıma geldi: “Dost sanırız hepimiz ihtiyacımız olduğunda bizi terk edenleri, Allah'ım sen beni dostlarımdan koru, düşmanlarım zaten belli…”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!