Futbol bu… Üç neticeli bir oyun. Kazanırsınız. Berabere de kalabilirsiniz. Yenilebilirsiniz de... Gol veya goller de yiyebilirsiniz. Ama; 9-0’lık bir skor inanın insanın içini acıtır!..
Tarihi şampiyonluklarla, Avrupa serüveni ve inanılmaz başarılar ile dolu olan Akhisarspor’un paraşütsüz düştüğü amatör ligdeki (BAL) ilk maçında aldığı bu sonuç adeta bir utanç tablosudur… Liglere baktığında 9 maçta atılan gol sayısına eşit, 90 dakikada yediği golün âdeti…
Belki de yıllardır görülmeyen bir sonuç…
Suçlu veya suçluları aramıyoruz.
Bunları herkes biliyor…
Öyle değil mi, sevgili Akhisar Belediye Başkanı…
Babanın bir zamanlar can verdiği, kan olduğu kulüp senin döneminde ne durumda görüyorsun değil mi?..
Elbette “Suç bende değil” diyeceksin. Kendince, her zaman olduğu gibi yine haklı olan sensin…
Socretes’in bir sözü var bilir misin? “Haksız olduğun zaman yapacağın savunmaya güvenme.”
Tarihindeki en büyük “Kara tablo” demiyorum, ayıp olarak nitelendirilen bu skoru…
9-0 Akhisarlıların da dikkatini çekmeli ve sporla ilgisi olan veya olmayan herkes başını iki avucunun arasına alıp “Biz ne yaptık da Akhisarspor bu durumlara geldi?” diye düşünmeli...
Elbette ne yaptıkları değil, ne yapamadıkları ve neden yapamadıkları önemli…
İyi günlerinde alkış tutanlar… Ön saflarda yer bulmak için birbirini iterek fotoğrafın önlerinde yer alabilmek amacıyla ter dökenler… Kötü günlerde ne yazık ki sırra kadem basarak “bizim suçumuz yok!” sözünün arkasına gizlenmektedirler…
Unutmayın güneş balçıkla sıvanmaz…
Akhisarspor’un Futbol Tarihinde (belki de Gençlikspor, Güneşspor, Doğanspor’un tarihlerine de bakmalıyız) yediği en fazla gol olabilir. Bunun da cevabını Akhisar Spor Müzesi’ni yaratan Akhisar’ın gerçek spor adamlarından sevgili İbrahim Macana verebilir…
Müzesinde Amatör, Bölgesel, 3. Lig, 2. Lig, 1. Lig şampiyonluk kupaları, 2017-2018 sezonu Ziraat Türkiye Kupası ve 2018 yılı Süper Kupası'nı gururla sergileyen yeşil siyah renkleriyle bir zamanlar “Türk Futbolu”na damga vuran kulüp, sadece 6 sezonda amatör lige (BAL) kadar geriledi…
İnsan espri olsun diye de sormadan da edemiyor; “bu acele neden” diye?
Benim ergenlik ve gençlik çağımdaki en büyük sevdam; Akhisarspor…
Şimdi sen aldığın kupalar, halkına sevinç çığlıkları attırdığı günler, geceler… Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor zaferleriyle değil de 9-0 ile anılıyorsun… Ne acıdır ki; yedeksiz çıktığın maçta, kalecin bile olmadığından oyuncunu kaleye geçiriyorsun…
Şu düştüğün duruma bakar mısın?
Ağlanacak halimize gülüyoruz!
“Zorluklar, bizi güçlendiren ve olgunlaştıran hayat dersleridir” diyesim geliyor da, diyemiyorum…
Profesyonellikte gerçek önce maddiyat… O alanda bütçen kadar konuşabiliyorsun. Hele borcun boyunu aştıysa sadece söyleyeceğin şarkı; “Çile bülbülüm çile…” Olur.
Ah!.. Yakınında olabilsek, imkanları da zorlasak, seni yeniden yaratabilsek!..
Bugün zor gibi görülüyor ama yarın imkânsız olmayabilir…
“İmkânsız olmaz” diyenler her zaman yürekten isterse bunu da zaman içinde çözebilir. Aynen Nelson Mandela’nın dediği gibi:
“Her şey gerçekleşene kadar imkânsız kabul edilir.”
Şu an Akhisargücü Spor Kulübü bu söze en güzel örnek…
Başkan Nihat Uz ve arkadaşları imkânsız deneni başararak, bugün makine gibi çalışan bir spor kulübünü yarattı.
Hem de olanaksızlıklar ve tüm engellemelere karşın…
Akhisarlıların anket yaparak Akhisarspor’a ilk yakıştırdıkları “Mor Beyaz” renkleri taşıyan kulüp, Akhisar gençliğine hizmet verirken, ismi yavaş yavaş kenti aşıp Ege’den aynen denizin dalgaları misali yurt geneline yayılıp, duyulmaya başladı…
Özellikle de son olarak aldığım “Akhisargücü’nün basketbolda hedefi Bölgesel Lig” haberi beni oldukça da mutlu etti.
Voleybolda 2. Ligde oynayan, futboluyla BAL’ı kovalayan, kadınlara futbol oynatan, cimnastikte sesini sık sık duyurmanın yanı sıra, tekvando ile savunma sporunu öğreten, stranç ile zekâlarını güçlendiriyor… 700’e yakın Akhisarlı miniklere spor yaptırarak onları kötü alışkanlıklardan uzak tutan Akhisargücü’nü kutlamamak elde mi?
Tüm bunları da kiralık tuttukları atıl depoları spor salonuna dönüştürerek başardıklarını söylemeden geçemeyeceğim. Zaten başarının en güzel tarafı da bu değil mi?
Bir söz vardır; “Zorluklar karşısında yılmadan devam edenler, hedeflerine ulaşanlardır.”
Akhisargücü de zorluklardan yılmadan hedefe ulaşmanın gururunu yaşamaktadır.
Duracaklar mı?
İnanıyorum verecekleri cevap “Hayır” olacaktır.
Akhisargücü’nü yaşatmak için başkan Nihat Uz’un fedakârlıklarını ve olağanüstü çabasını biliyorum. Temelini atanlara, kulübü kuranlara da şükran duymalıyız. Böyle güzel bir oluşumu yaratmışlar. Bugünkü yönetim kurulu üyelerine de, en az başkan Nihat Uz kadar teşekkürü hak ediyor.
Kim mi bunlar?
Sebahattin Garip, Aydan Akkuş, İsmail Atar, Güner Güngör, Can Arslan, Hüseyin Memişler.
Akhisar Belediyesi’nin spor kulübü kurma veya alma yerine, zaman zaman katkı verdiklerini iddia ettikleri Akhisarspor’a el atmalarını, kentteki spor kulüpleriyle işbirliği yaparak onları güçlendirmeleri ve Akhisar’ın Akhisarspor’un spordaki son kötü imajını da yepyeni başarılarla silmeyi yeğlemeleri dilerdim…
Akhisarspor’da elbette “Esas suçlu” onlar değil. Biz onun da peşine düşmedik. Faili meçhul bir olayı da çözmeye çalışmıyoruz. Her şey ortada ve gerçekleri futbolun içinde olanlar kesinlikle de biliyor. Bazı bilinmezler ise sır…
“Ne mutlu ki bana, kaybetmeyi göze alamayacak kadar az dostum var. Bu güzel insanlardan biri de sensin dostum” demesini bilen bir kent yöneticisi her şeye ve herkese özveri ile bakmalı ve sevecenliğini sadece yakınlarına göstermemeli…
Üstelik de içi, dışı bir olmalı… Yoksa aynaya baktığında kendisini görür!
Fransız klasik şairlerinden Jean de La Bruyere ne güzel söylemiş: “Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir; ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır.”
İnsanoğlu aradığında mutlaka doğru yolu bulur, önemli olan iş işten geçmeden bulmasıdır.
Rakip olmak kolay ama dost olmak, “kardeş kulüp” anlaşmaları yapmak o kadar zor mudur?
Bizim ülkemizde, spor kulübü kuran gençlik spor müdürlükleri, belediyeler, büyük holdinglerin imkânlarıyla, amatörlere karşı yarışmak da adil mi acaba?
Birisi cebinde varsa harcıyor. Yoksa sağdan soldan toplamaya çalışıyor. O da olmadı borç buluyor. Ama sonuçta kendi cebinden çıkıyor…
Diğeri ise kasadan harcadıktan sonra, sokağa çıkıp sosyal adaleti savunuyor!..
Önce sosyal adaletin ilkelerini öğreneceksin. Sonrası ise çok kolay… Adeta çorap söküğü gibi gelir!..
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!