Artık, hiç kimse bize kül yutturamamalı!...Kusura bakmayın ama!
Türkiye'nin, bugün geldiği noktada, tartışmasız herkesin, olumsuz anlamda, payı var!
Evet
AKP'den, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan ve kendilerine muhalif olanlardan bahsediyorum!. Yani, hem dincilerden ve Araplaşmaya özenenlerden!. Hem de, Laik, Demokratik Cumhuriyetçi ve Atatürk'çüyüz diyenlerden!
Hangi birinden başlayıp, hangi birini anlatayım?. Bilemiyorum!... Bildiğim bir şey varsa, o da, şikayet ve muhalefet ettiğimiz her konuda, Türk vatandaşlarının tamamının sorumluluğunun olduğu gerçeğidir!
Önce
75 yıllık hayatımda, çocukluktan başlayıp, görerek, duyarak ve içerisinde yaşayıp hissederek, tanık olduğum gerçeklerden söz etmeliyim!. Geçmişi, bugünü ve geleceği kendilerine göre anlatan, yazan ve deklare eden yazarlar, tarihçiler ve siyasetçiler, kusura bakmasınlar!. Artık, yaşadığımız gerçeklere inanmak noktasında olduğumuzu, dikkate almalıdırlar!
Bu yazımda, "NEDEN SEVİLDİLER VE SEÇİLDİLER?..." başlığına dikkat edin!
Çünkü
Türk Siyasetindeki kötü yönetimlerin, , geldiğimiz olumsuz noktaları ve böylesine zararlı sevgi ve seçimleri nasıl yarattığını açıklamaya çalışacağım!
Açıklamaya başlamadan önce de, şu hususu bilmemiz gerektiğini belirtmeliyim!
Sevginin de nefretin de, bir dayanağının olduğu gerçeği, hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir!
1945 yılı, ikinci dünya savaşı sona ermişti!.Savaştan çıkan yorgun Avrupa toplumu, yaralarını sarmak için çaba gösteriyordu!. O dönemlerde, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHP), tek parti döneminden, özgürlükçü, laik ve demokratik Cumhuriyet anlayışı gereği, çok partili siyasi yapıya fiilen adım atmıştı, bile!
CHP' nin içerisinden, farklı görüşteki kişiler, yeni bir parti kurmaya karar vermişlerdi!. Sonuçta, 1950 yılında, Celal Bayar'ın (3'ncü Cumhurbaşkanı) ve Adnan Menderes'in, lider sıfatıyla ve arkadaşlarıyla birlikte kurdukları Demokrat Parti, seçimi, CHP'nin rakibi olarak, büyük farkla kazanmıştı!
Partinin başına getirilmiş olan, başarılı ve Atatürk'ün elinden, İstiklal Madalyası alarak, yıldızlaşan Adnan Menderes, başbakan olmuştu!. Celal Bayar ise, Cumhurbaşkanı'ydı!...Bu ikili, Türk Halkının büyük bölümü tarafından çok sevilmişti!. Yeni bir yönetim tarzı ile, adeta reform yaşamaya başlayan Türkiye'de, geçmişe dönük tabular, birer birer yıkılıyordu!. Yollar, köprüler, barajlar, endüstriyel yatırımlar, inşaat ve Sanayi alanında, iddialı adımlar atılıyordu!... Özellikle, köylüler ve işçiler, durumlarından memnundu!
CHP'nin içerisinde, farklı görüşteki bir gurup tarafından kurulan, Demokrat Parti (DP), 1950-1954-1957 olmak üzere, üç seçim döneminde de, rakibi CHP'ye karşı büyük farkla, seçimi kazanmıştı!. Türk Milleti, iradesini, DP'den yana kullanmış, CHP'ye, iktidar olma yetkisi vermemişti!
Bunun üzerine, ana muhalefet partisi olarak, siyasi faaliyetlerini sürdüren CHP, sürekli olarak, DP'de, diğer bir ifade ile, Başbakan Adnan Menderes'de ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar'da, hatalar aramaya başlamışlardı!. Türk halkının, bu ikiliye olan sevgisini ve tercihini değiştiremeyince, TSK (Genel Kurmay Başkanı Org. Cemal Gürsel) ile dayanışma içerisinde, müştereken, 27 Mayıs.1960 yılında, ihtilal yapmışlardı!. Ben o tarihte, Denizli Lisesi'nde okuyordum!. Öğrenci idim!.. Rahmetli Babam ise, Denizli Ağır Ceza Savcısı idi!... Şaşkındık!... İhtilal nedenini bir türlü anlayamamıştık!
Halk, korkudan sinmiş, sesini soluğunu çıkaramıyordu!. Uğruna, İngiltere seyahatindeki uçak kazasından kurtulduğu için, tren raylarında kurbanlar kestikleri, sevgi gösterilerinde bulundukları, oylarını verdikleri Başbakanları Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanları Celal Bayar, Tüm milletvekilleri ve bakanlarıyla, Yassıada'da tutuklulardı!. Çeşitli içkencelere, muhatap oluyorlardı!. Harb okulu öğrencileri, teğmenler, üst teğmenler tarafından, AŞAĞILAYICI, kötü muamelelere uğruyorlardı!...Bu tarz olaylar, bir bakıma, Millet İradesi'ni hiçe saymak anlamına geliyordu!
Yani, azınlığın, çoğunluğa hükmettiği dönemlerdi!
Bizler ise, olayları, gazetelerden ve Yassıada Mahkemesi adı altında yayınlanan radyo haberlerinden izliyorduk!. Çok üzülmüştük!.... Yassıada Mahkemesi başkanı, Salim Başol, Baş Savcısı ise, Ömer Altay Egesel idi!. Her ikisi de, o dönemde seçilmiş DP düşmanları olarak değerlendiriliyorlardı!
CHP yanlısı basın, türlü dedikodu ve iftira haberleriyle, bir devrin Başbakanını, Cumhurbaşkanını ve iktidarını, yerle bir etmeye çalışıyorlardı!... Sonuçta, istediklerine kavuşmuşlardı!. Seçimlerde, devamlı mağlup oldukları bir partiden ve o partinin lideri olan bir Başbakandan, intikam alınmıştı!. Kurtulunmuştu!... Hem de, hasta yatağından kaldırılarak, iki bakanı ile birlikte asılarak, öldürülmüşlerdi!... Bana göre, cinayet işlenmişti!. Suçlular ise, cezasız kalmıştı!
İşte, bu menfur olay sonrası, CHP, Türk Vatandaşlarının büyük çoğunluğunun gözünde, lekelenmişti!. TSK'ya olan sevgi ve güven de, bir daha geri gelmemek üzere, sarsılmıştı!. Türk Milleti, uzun yıllar boyunca, siyaset alanında, sevgi ve güven duyabilecekleri liderleri aramaya başlamışlardı!. Mağdur olmuşlardı!. Sığınabilecekleri, zor olan yaşamlarını ve ekonomilerini düzeltebilecek siyasi irade ve lider arayışına girmişlerdi!. Böylece, Öncelikle, Emekli Org. Ragıp Gümüşpala liderliğinde, Adalet Partisi (AP), ardından, Doğru yol Partisi(DYP), Anavatan Partisi, Refah Partisi ve saire!
Ne yazık ki, hiç birisi, halkın istediği başarıyı elde edemedi!
Pek tabii ki, son aktör ise, AKP oldu!. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi!
Lideri de, Recep Tayyip Erdoğan!
Bugün itibariyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin, halkın çoğunluğunun oylarıyla, seçilmiş bir başkanı sıfatını taşıyor!. Refah Partisi döneminde, Rahmetli Necmettin Erbakan'ın bünyesinde, parlayan bir yıldız noktasına gelerek, başarılı bir İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanı oldu!. Giderek, yıldızı daha da parladı ve bu günkü noktaya geldi!
Türk siyasetinin geçmişinde oluşan hatalar, istikrarsızlıklar, bedelinin de, devamlı Türk Halkının ? gibi büyük bölümüne ödetilmesi, umut olarak, AKP'nin ve lideri, Recep Tayyip Erdoğan'ın "SEVİLMESİNE VE SEÇİLMESİNE!..." neden olmuştur!
Sonuç olarak, herkes, başını iki elinin arasına alıp, kendisini, "BEN NEREDE HATA YAPTIM VE SORUMLULUĞUM NEDİR?..." cümlesiyle, analiz etmelidir!. Bu durumda da, şikayet etmek ve yakınmak hakkımız kalmamıştır!
Saygılarımla!...
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!