Önceki akşam Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı veriler, durumun çok kritik bir seviyede olduğunu gösterdi. Vaka sayısı 50 bine dayanmış. Bir günde 200’den fazla insanımız vefat etmiş. Bugüne kadar 33 bin insanımız Kovid-19’dan yaşamını yitirdi. Bu sayı birçok ilçemizin nüfusundan fazla. Kaygılandırıcı gelişmelere rağmen insanlarımızın sosyal mesafe, maske ve hijyene dikkat etmedikleri anlaşılıyor. Nemelazımcılık duygusu ile bu pandeminin üstesinden gelmemiz mümkün değil gibi. Gerekli önlemler alındığında yüz yüze eğitimin başlanmasını savunanlardandım. İsrail’de nüfusun yüzde 80’inden fazlasına 2 doz aşı yapıldığı halde hala okulları açmadı. Biz okulları açtık, seyahat kısıtlamasını kaldırdık, kademeli normalleşmeye geçtik. Şimdi İngiltere mutantının çokluğundan söz ediliyor. Güney Afrika mutantını düşününce, İngiltere mutantına şükür mü edilecek bilemedim. İngiltere mutantında aşıya etkinlik konusunda sıkıntı yokmuş ama Güney Afrika mutantında varmış. Bugüne kadar yüzde 100 etkili bir aşının bulunduğunu duymadım. Sinovac’tan sonra getirilen Biontech aşısı kafalarda ‘Hangisinden olalım’ tartışması yarattı. Yan etkileri tartışıla dursun Avrupa’ya gideceklerin Biontech aşısı olması gerektiği söyleniyor. Biontech aşısının saklanma ve uygulama koşullarının zorluğunu söyleyip Sinovac, yani Çin aşısı olmanın yararlarını söyleyen de çok. Çin aşısının komünist aşısı olduğu için vurdurmayanlar çıkar mı bilemem. Bizde her şeyi bilen çok. Aynı flütü 10 kişi kullanabilir, Kovid’e yakalandığı için hastaneye giderken eş dostla öpüşerek vedalaşanlar da çıkabilir. Aynı bardaktan su içen, “Seni çok özledim gel sana doya doya sarılayım” diyen de…
Maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına dikkat ediyorum ama bir de iç koruma için 2 bardak kekik suyu içiyorum diyen de var, 2 duble içki içiyorum diyen de. Memleketimdeki insan manzaralarına bayılıyorum. İşin ciddiyetini hep yazdım. Özelikle kullanılan maskeler konusunu çok yazdım. Her maskenin koruculuğu olmadığını, hijyen olmayan şartlarda satılan maskelerin yarardan çok zar verdiğini, merdiven altı üretimlerin, sokakta, tozlu ortamlarda maske satışlarının bulaşı artırdığını yazıp durdum. Karşıyaka Kemalpaşa Caddesi’nde, Kemeraltı’nda insan seli içinde maskesiz insana rastlayamayabilirsiniz ama o maskelerin çoğu bana göre virüsten değil, cezadan korumak için takılıyor. Kanda pıhtılaşma yaratıp derin damar tıkanıklığı ve akciğer embolisi gibi hastalıkların riskini artırdığı gerekçesiyle AstraZeneca aşısı üzerindeki tartışmalar devam ediyor. Bizde de aşılamanın yetersizliğinden söz ediliyor da aşıyı üretenler bize verdi de almadık mı? Verdiler de hükümet almıyorsa o zaman çok büyük yanlış yapıyor. Aralık, mart derken şimdi mayıs ayından söz ediliyor. Haydi hayırlısı inşallah bu sözler algı yaratmak için söylenmemiştir. Pozitif olduğunu bildiği halde insanların arasında dolaşanları, bana göre hücreye kapatmak lazım. Asıl tehlike onlar. Pozitif olduğundan habersiz dolaşanlar, herhangi bir belirti yaşamadan geçirenler de vardır. Herkese test yapılsın deniyor ama her gün de herkese test yapılamasının da mümkün olmadığı biliniyor. Bu virüs sars gibi mutasyona uğrayıp kendi kendini yok etmediği sürece insanlığın işi zor ki ne zor. Pandemiden dolayı ötelenen kanser, prostat, tansiyon, şeker gibi hastalıkların tehlikelerinden bihaber yaşıyoruz.
“Bu kötü günler geçecek Hanna,
Yüreğim öyle söyledi,
Üç kere ses verdi, üç bin kere bağırdı
Bu kötü günler geçecek.” Yaşar Kemal
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!