Karşıyaka'da siyaset kızışıyor. Kaynayan bir kazana dönüştü. Fokurdamasını uzaklarda, denizden duyar gibiyim desem abartmış olurum. Karşıyaka'dan kısa bir süre olsa bile uzaklaşmam fark etmiyor. Burada Karşıyaka'yı yaşıyorum. Dostlar, arkadaşlar sağ olsun. Onların sayesinde ajans haberlerine bakmaya bile gerek duymuyorum. Tabii konu siyaset. Siyaseti, kulaktan duymalar ile şehir efsaneleri ile yazmayı çok doğru bulmuyorum. Önümüzde çoook uzun süre var. Siyaset için 24 saat bile uzun bir süre. Her türlü manevralar yapılabiliyor. Karşıyaka'da önümüzdeki Ocak sonunda bir sürpriz olacağından söz ediliyor? Bence Eylül sonunda her şey netleşir. Ak Parti MHP deki adaylar da, önceki oranlar da önemli. Yükselteceğiz deyip, yanlış adaylarla ya düşürülürse?
Yıllarca siyasetin içinde olanın kendini listelerde göremediği gibi, " Bu insan çok iyi, yetenekli, sosyal, onu ikna edelim de gücümüzü artıralım, yeni soluklar kazandıralım" diyenleri yerelde, genelde görmedim şimdiye kadar. Genel Başkanlar davet ederler ise olur. Çünkü onlar her şeyi bilirler! Uygun adamı da dışardan bulup getirebilir, listelerde yer verebilir. Ona kimsenin ses çıkarmaya cesareti yok. Yok çünkü yerinden olmak istemez. Beklentileri vardır. Bu beklentileri neden hayal olsun ki.
Geçenlerde bir siyasi partimizin yemeğine davet edilmiştim. İki isim ilişti gözlerime. Yürekten çalışan, koşturan. Biri avukat, diğeri sivil toplum örgütü yöneticisiydi. Adamların misafirler ile ilgilenmekten yemeklerini bile yemediklerini sanıyorum. Tatile çıkmadan önce kendisine sordum "Siz de dosya aldınız mı?" "Hayır, ben partimin hizmetindeyim." dedi. "İyi de size birileri gelip, belediye meclis üyeliğinde de bu hizmetini sürdür diyen olmadı mı?" Sustu. Belli ki partisini eleştirmek ona hoş gelmiyordu. Kendini listelerde bulamayanların Amerika'yı yeni keşif etmiş gibi partisinin kötü bir parti olduğunu keşif ettiklerini görmüşsünüzdür. Biz de ne yazık ki siyasette etiklik değil, bencillik duyguları hâkim. Biz değil ben. Kendi için üretir, kendi yaşar. Başkası ya önüne geçerse? O korku bile adamın psikolojisini bozar.
Çok yaşamışsınızdır. Seçim döneminde herkese kartvizitini dağıtanların, seçim sonrası o telefonlarını açmadıklarını, sokakta, yolda karşılaştığınızda şapur şupur öpenlerin seçimden sonra yüzünüze bakmadıklarını. Ya siz? Seçim gününde bunu çoktan unutmuş oluyorsunuz.
Bir siyasetçi abim şöyle demişti. "Siyaset, çok güzel bir kadın gibidir. Onu kollarının arasına aldın mı bırakamazsın." O güzeli, kollarının arasında tutamayanların kollarını enselerini kaşımak için kullandıklarına tanıklık etmişsinizdir.
Bir kadın gibidir siyaset, zarif ve narin. Bir kuş gibidir siyaset. Çok sıkarsan öldürür, gevşek bırakırsan avucunun içinden kaçırırsın.
Siyaset ile ilgili bir şey yazmayacaktım aslında. Emekli bir öğretmen olarak yarın kazanabileceğimi düşünerek bugünden harcayanlardanım. Kazanamadık mı, bankaların gel gellerine koşuyoruz işte.
Yıllardan beri deniz kenarında bir iki hafta tatil yapmak istiyordum. Yazlık sahibi olan arkadaşların yaz aylarında yazlıklarını işgal edeceğiniz korkusu ile sizden uzaklaştıklarını, kışın ise size yakınlaşmaya çalıştıklarını yaşadınız mı? Ben yaşadım. Bir dostum sayesinde her gün 20 lira şezlong, şemsiye, 10 lirada plaja gitmek için dolmuş parası vermekten kurtulduk. O stres bile insanın tatilini engelliyor. "Olsa dükkân senin" diye bir söz var ya. Olsa esirger miyiz şemsiyeci, dolmuşçu arkadaşımızdan o paracıkları. Herkes bir yılda kazanacağını üç aya sığdırmış sanki. Fiyatlar yüksek sahillerde, tatilciye, para yemeye gelmiş gözü ile bakılmakta.
Aradan sıyırdık bu yaz. Burada keyfimiz yerinde iken birilerinin de keyfini kaçırmayalım.
Üstelik ramazan ayındayız. Hem önümüz bayram. Hoşgörü derecesini, ben daha büyük, daha uzun iftar çadırı kurarım ile ölçenleri de teğet geçelim. Kim ne kadar dindar yarışındakileri de.
Bayramınızı kutlar, barış, kardeşlik ve mutluluk içerisinde kutlayacağınız nice bayramlara.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!