Her zaman, her yerde söylerim. “Hiç kimse, ama hiç kimse vazgeçilmez değildir.” Bazı insanlar kendileri ayrıldığında kurumun çökeceğini sanır. Kafedeki garson “Ben ayrılırsam burası biter”, lokantadaki aşçı “Ben ayrılırsam müşteri burada yemek yemez” … Bir müdür “Ben olmazsam bu kurumu kimse ayakta tutamaz” Ben, ben, ben. Bencillik almış başını yürüyor.
Zaman, insanlığın yok olması yönünden hızla akıp gidiyor. Egolar tavan yapmış durumda. Egonun tavan yapması tehlikeli. Bireyin sorunu olmaktan çıkıp toplumsal sorun haline geldiği fark edildiğin de iş işten geçmiş olacak. Bu yöne doğru hızla ilerliyoruz. Bu sorunun temelinde işi ehline vermemek yatıyor. “İşe göre adam değil, adama göre iş” felsefesi ile hareket edildiği sürece toplumun bu kanayan yarası kansere çevirecek. ‘Benim adamım olsun, beni dinlesin, el etek öpsün, iş kendiliğinden yürür’ diyen, o adamın yaptığı yanlışları gördüğü halde onun arkasında duran, koruyan ve kollayan kişi ülkesine en büyük kötülüğü yapan kişidir. Sadece kurşun sıkmakla, bombalamakla vatan hainliği yapılmıyor. Bana göre özel ve kamuda sorumluluk alıp, makamlarının verdiği yetkiyi kurumunun, ülkesinin çıkarlarını düşünmeden bireysel hırsları için kullananlar da vatana ihanet içinde. Ve en önemlisi, onları bu makamlara getiren ülkesini seven, ülkesi için canını dişine takan üst yöneticilerine de ihanet etmiş olurlar. Biz değil, ben anlayışı ile hareket eden bu zavallılara birileri yardım ve destekte bulunuyorsa altından kalkılmaz sorunların çıkması kaçınılmazdır. Bir okul, hastane… Veya bakanlık fark etmez. Bu düşüncem yönetimin her kademesi için geçerli.
Toplum olarak sıkça duyduğumuz genel ve yerel siyasette kullanılan “Bir tuğla çekilirse duvar yıkılır” sözüne karşıyım. Sonuçta o çürük tuğlalardan örülü duvar er geç yıkılmaya mahkûm, yıkıldığında hepimiz altında kalabiliriz. Bir tuğla çekmekle duvar yıkılacaksa o duvar çürük, sağlam temellere oturtulmamış demektir. Duvarı yıkıp, sağlam temeller üzerinde yeniden inşa etmek zaman alsa da sağlam bir ekiple daha hızlı ve kaliteli inşa edilebilir. Çocuklarımızın, torunlarımızın üzerine yıkılacak bir duvardan da kurtulmuş oluruz.
Mal ve hizmet üretiminin temelinde uygun malzeme kullanmak, uygun kişilerle çalışmak yatar.
BAŞARI EKİP İŞİDİR
İlkokul, lise öğretmenliğimde, kurum yöneticiliğimde, gazetecilik, İşletme Fakültesi Personel Yönetimi Bölümü Öğrenciliğim sürecinde başarının bir ekip işi olduğunu, bunun da iyi yetişmiş ve her ağıza boyun eğmeyen (Dik duran, gerektiğinde diklenen) liderin sayesinde gerçekleştiğini gördüm. Tersi durumlarda hep başarısızlıklar gördüm. Ekip sorununa en çok belediyelerde ve kamu kurumlarında rastlamak mümkün. Özel kurumlarda ise bana kazandırmayana kazandırmam felsefesi geçerli.
Kamu ve özel kurumlarda hizmet içi eğitimlerinin kaçınılmaz olduğu tartışılmaz. Öğretmenlik yıllarımda ‘Öğrenmeyi kestiğimiz zaman, öğretmeyi de kesmiş oluruz’ dediğimde bana çok kızan arkadaşlar da oluyordu. Hatta beni geçimsiz insan olarak gören yöneticiler de vardı. Ben kalabalıkla yanlış yolda yürüyeceğime, doğru yolda tek başıma yürümeyi tercih ettim. Ölmekte olan 90 yaşındaki adam şöyle demişti “Daha öğreneceklerim vardı”
Yukarılardan birilerinin telefonu ile hatır için, en kötüsü de çıkar için adama göre iş verildiğinde ortada ne bir ekip olur, ne de bir üretim.
SONSÖZ: “Eşeğe binip hava atan, ata binerse aklını kaybeder” William BayIiss
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!