Nisan ayını pek sevmem. Bir an önce bitsin diye günlerce uyumak isterim, uyuyamam. Nisan ayının bitmesine sevinip İki haftalığına Bursa Karacabey'e gittim. Zeki Baltaş, Kozluk'tan çocukluk arkadaşım. Derede yüzmek için evden kaçtığımız, Kozluk'ta ilk televizyon alan ailenin çocuğu. Babası "Oğlum bize gel Zeki ile hem ders çalışır, hem TV seyredersin" sözü havalara uçmama yetmişti. Zeki İstanbul'da. Aradı, "Cumartesi günleri Bursa'dayım. Seni arabayla Karacabey'den aldırayım" dedi. "Arabaya gerek yok. Yarın oradayım" dedim. Arkadaşlar, yemeğe düşkünlüğümü bilir. Yemeğe hayır demem, "Ölürken aç gitti. Parasını yemedi şerefsiz demesinler" sözümü severler. Çok güzel bir mekâna götürdü. Kaburga dolması, adana kebap... Masa yemek öncesi ikram ile doldurulmuştu. Çok kalabalıktı Seyami Usta adlı mekân. Teşekkür etmek istedim mekân sahibine. Zeki aradı, geldi. Uzaklardan geldiği belliydi Mehmet Işık'ın. Mehmet çocukluğumdan tanıdığım bir arkadaştı. İşini iyi yaptığı için tebrik ettim. Mehmet "Bu damak tadını İzmir'e de getiriyoruz. Haziranda Konak'tayız" dedi. İzmir'de bekliyor olacağız Mehmet.
Zeki ile Şahin Işık'ı da çağırdık. Oturduk üçümüz, ilk, orta lise günleri... Konuştuk, dostça, kardeşçe yaşanan günleri.
Anneler günü yaklaştıkça bir hüzün kaplar yüreğimi. Telefon ile de olsa iki yıldır "Anneler günün kutlu olsun" diyebileceğim bir annem yok. Annemi kaybettikten sonra, kendimi dünyanın en kimsesiz insanı sayıyorum. Annesi sağ olanların dünyanın en şanslı insanları olarak görüyorum. Anneler gününde gazeteye bir yazı yazmak istedim. Gözyaşlarımdan klavyedeki tuşları görmem mümkün olmadı. Yazamadım. Sosyal medyaya giremedim. Gazete alıp okuyamadım. Anlatılması zor bir duygu; annesiz olmak, öksüz kalmak.
İki gün sonra, 13 Mayıs'ta Türkiye'ye bomba düştü adeta. Önce can kaybı 1 olarak açıklandı. Madende mahsur kalanların sayısı bilinmiyordu. Kısa sürede can kaybı 3 oldu, 20 oldu, 232 oldu. Her an dua ediyoruz mahsur kalanlar sağ kurtulsunlar diye. 284, 292,301 oldu. Beş gündür altı metrekarelik odadan dışarı çıkamıyorum. 301 cenaze varken, kimsesiz kalan çocukları, çocuğunu kaybeden anne, babaları düşünürken acıyı yüreğinizde yaşıyorsunuz. Bu canlar bizim canlarımız.
İnsan olanın yüreği dayanmaz bu acıya. Soma'daki faciada ölen 301 kardeşimizin acısı ortak acımız. "Kolay dağıtılan kömürü" çıkarmak kolay değilmiş. Onlar, "Kara elması" çıkarmanın bedelini canları ile ödemeye devam edecekler. Her gün Madencilik "Helallik istenerek" iş başı yapılan bir iş. Çalışmak, evine ekmek, aş götürmek zorundalar. Buna karşı aldıkları para! Cansız bedenine ulaşılan maden işçisinin çorabındaki delik bunu anlatmaya yetiyordu. Sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmak isteyecek kadar da nazik, devletin malını koruyan insanlar. Devlet de onların canını korumalı, koruyucu önlemleri almayanları cezalandırmalı. "Kara ölüm" Türkiye'nin yazgısı olmaktan çıkarılmalı.
13 sayısı kimilerince uğursuz bilinir. Şimdi binlerce insan için de uğursuz bilinecek. Kara 13 Mayıs tarihe geçecek.
Soma madeninde yaşamını yitiren kardeşlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!