Bu yazımda politikayı, politikacıyı ve seçimi yazmayacağım. Birilerinin dayatması ile önüme konulan isimleri seçmeyi içime sindiremediğim için değil sadece…
Kadını, dünya emekçi kadınları yazmak lazım. Günleri kutlu olsun, mutlu, özgür yaşasınlar.
Kadın denince annem, eşim, ablalarım, kızım aklıma gelir. Onlara yapılmasını istemediğim yanlış bir davranışı başka kadınlara gösterilmesini asla kabullenmem. Kadının saygısını yitiren davranışları sergileyen kadınları da sevmem…
Mimoza çiçeği gibidir kadın. Sapsarı renkleri ile neşe saçtığı için, Martta çiçek açtığı için,büyük bir ağaç haline gelene kadar çok fazla emek ve bakım gerektirmediği için ve en önemlisi aynı kadınlar gibi kırılgan görünümlerinin arkasında güçlü bir karakter barındırdığı için.
8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü çocuğuna, evine emek veren, evine aş götüren kadınların günü.
Tarih 28 Ocak 2013 tü. Batmandan gelen bir telefon ve 6 yıldır kulaklarımda çınlayan 462 gün önce genç yaşta amansız hastalıktan kaybettiğim canımın yarısı küçük kardeşim Şino’nun “Anneyi kaybettik” sözü.
Annem, canımın yarısı kardeşim Şino’da geri gelmeyecek, onlara gidecek günü bekliyorum sadece.
Boşuna dememişler "Cennet annelerin ayakları altındadır." Herkesin Annesi değerlidir elbet.
98 yaşında kaybettim herkesin “Dade Güle” diye seslendiği annemi. Dünyevi görevi bitmeden 2 ay önceydi İzmir’e bize geldiğin de. “Senin çok sevdiğin su böreğinden yapayım mı? Diye sormuştu. Emekçi bir kadındı o. Babamın ölümünden 2 ay sonra 8. Çocuğunu Dünya'ya getirdi. Babam belediyede çöpçüydü. Sosyal güvencesi var sanılıyordu. Kayıtlarda bulunamadı. Aslında nasıl maaş bağlanılacağı mı bilinmemişti, Yoksa? Sigorta pirimi mi yatırılmamıştı. Anlaşılamamıştı. Maaş bağlanamadığı için oldukça yoksulluk yaşadı sekiz çocuğu ile birlikte.
Babam 46 yaşında amansız hastalıktan yaşama veda etmişti. Babam, Samsun Havza’da varlıklı olan babasının mirasını ret etmişti. O da bizde onca yoksulluğa rağmen babamın kararına saygılı davrandık.
Annem 8 çocuğu aç kalmasınlar diye buğday hasatlarında toprakta kalan buğday tanelerini parmak uçları ile toplar, ekmek yapardı. Berivanların arkasından gittiği yerlerde hayvanlarının gübresini toplayıp tezek yapardı. Çocukları üşümesin diye…
Kahvaltı soframızı da mercimek çorbasının yanında, yumruklanarak kırılan kuru soğan, en lüks menü "murtaga" dedikleri yağda kavrulmuş undu.
Çalışan kadınların evlerinde çocuklarına dadılık yaptı. Baktığı çocukların yemediklerini çocuklarına yedirdi. Giymediklerini bizlere giydirdi.
Eşinden maaş bağlanılmadı ama çöpçü kadrosuna belediyeyealındı. Belediye Başkanlığı başka aşirete geçince işten atılma korkusu ile Devletin memuru olarak kız yatılı bölge okuluna geçti. Orada kız çocukların elbiselerini yıkadı. Yoksul, kimsesiz çocuklara annelik yaptı. Yöneticiler, öğretmenler, çalışanlar tarafından çok ama çok sevildi. Çünkü o, acımasız dünya düzenine başkaldıran bir kadındı.
Eğitime çok meraklıydı. 7. Çocuğu olanbeni, okula kayıt etmek için öğretmenlerin peşine koşturmuştu. Yeni bir önlük alamamıştı ama ablamdan kalan önlüğü küçültüp bana uydurmuştu. O;7. Çocuğu olan beni onurlu, insanlığa hizmet için yetiştirmiş, 3 fakülte bitirtmişti. Onun “Hep iyilik düşün, iyilik görürsün” sözünden asla çıkmadım.
Çok gece aç yattığımı biliyorum, kışın soğuğunda üşümeyelim diye nasıl sarılıp uyuduğumu unutmam mümkün mü? Ahmet Arif’in dediği gibi “Açlığa neyse ya soğuğa dayanamadık, bir tabut götürüp yakacağım Allah affetsin” diyemedik. Çocukları ile mutlu yaşayan, binlerce kilometre uzaklıktaki çocuklarına yanındaymış gibi hissettiren bir Anneydi.
Kadın dediğin böyle olmalı, “Gitme sevdiğim. Değişmem dünyaya seni” dedirtmeli.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!