Yaşamın bir anlamı olmalı diyorum. İnsan, iyilik yapıyor gözüküp asıl iyiliği kendine yapmamalı. Size bir görev verildiyse ki bu görev insanların yaşamını güzelleştirmek, daha kaliteli bir yaşam sağlayabilmeniz içindir. Bütün makamlar halka hizmet içindir. Makamların, birilerinin uzayan kol bizden değil de benden olsun mantığı ile işgal edildiğinde ne üretim ne de hizmetten söz etmek mümkün değildir. Böylesi durumlarda toplumsal çöküş kaçınılmazdır. Makamlar sorun üretme yeri değil, çözüm yeri olmalıdır.
Öncelikle körfez kirliliğinin çözümüne değinmek istiyorum. Yıllarca yaşanan sorunun bir türlü çözülmediğini İzmir’de yaşayan herkes bilir. Yıllarca bir büyük kanal projesi, körfezde yüzülecek haberler üretilerek insanlarımız umutlandırıldı. Bu yıl çoğumuz körfezdeki balık ölümleri haberleri ile balık yemeye bile korkar olduk. Balık ölümleri insanlarımızı ürkütmekle yetmedi. Mavişehir Balıkçılar Kooperatifindeki balıkçı arkadaşlarımızın körfezin uzaklarında ve derinliklerinde avladıkları balıklara bile insanımız oldukça temkinli yaklaştı. Mavişehir Balıkçı Barınağındaki balık mezattı bir şenlik havasında iken oraya bir ölü toprağı serilmiş gibi oldu. Neyse ki kısa zamanda toparlandı da geçimini avladıkları balıklarla sağlayan balıkçılarımız rahat bir nefes aldı. Çoğu tanıdık dostlarıma söylerdim. “Ruhun sıkılıyorsa Mavişehir Balıkçı Kooperatif Çay Evi’ne git, denize karşı çayını iç sıkıntılarını da denizin derinliklerine göm”. Bir de Kooperatif Başkanı Sebahattin Erbab ile karşılaşırsanız sohbetin tadını çıkarırsın. Yazın cehennem sıcağı oraya uğramaz. Orada çay 10 lira, yarım ekmek balık 100 lira.
Kıyı balıkçılığı desteklenecekti, ne oldu? Aklıma gelmişken de en kısa zamanda gidip bu konuyu onlarla görüşeceğim tabi. Bence körfez kirliliği kıyı balıkçılığın da sonu demek.
Ege Telgraf Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü dostum İsmail Kazım Erkmen’in “Bırakın laf yarıştırmayı salın gemileri Körfez'e!” başlıklı köşe yazısını okudum. Körfezin hikayesini güzel bir dil ile yazmış. Ne diyor Kazım dostum “İnanın 25 yıldır aynı masalı dinliyoruz. Aynı hikâyeyi anlatıyorlar bize çeyrek asırdır. Yok "Yüzülebilir Körfez'miş", yok "Artık koku da kirlilik de kalmamış." Yeter yahu kendimizi kandırmaktan ne zaman vazgeçeceğiz!
İzmir'in "denizi kız, kızı deniz kokan" mısraları ile şarkı ve şiirlere konu olan o Körfez’i nerelerde. Doğduk, büyüdük ve bu dünyadan göçüp gitmeden göremeyecek miyiz şöyle bir Masmavi Körfez!
Iıhh... İnat var çünkü. Körfez kirliymiş, deniz kokuyormuş, binlerce, hatta milyonlarca balık telef olmuş kimin umurunda. Siyaset yapmak varken, sütre gerisinden birbiri ile sataşmak dururken kim bakar Körfez'in gelmişine geçmişine.”
Evet bence de inat var tıpkı KSK’nin stadının yapımı gibi. Spordan anlamam. Öğrenci iken top alacak param yoktu. Topu olanlarda çok ders çalıştığım için “Git ders çalış, top neyine” deyip oyuna almıyorlardı. Ama yaşamın en büyük oyunun içinde olduğumu sonra fark ettim.
Belediyelerin mali gücü ne körfezin temizliğine ne de stadın yapılmasını karşılayabileceğini sanmıyorum. Göztepe ve Alsancak stadını kim yaptıysa Karşıyaka stadını da yapabilir. Engel olanlar varsa, bir zahmet çekilsinler artık. Avrasya tünelinin yapılmasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gücü yeter miydi? İZBAN projesinin tamamlanmasında nasıl ki hükümet yardımcı olduysa körfezin temizlenmesi ve Karşıyaka stadının da yapılması sorunu İzmirlinin seçtiği iktidar milletvekillerinin yardımıyla çözülebileceğine inanıyorum. Ha bu konuya değinmişken sayın vekillerimizin Karşıyaka Hükümet Konağı’nın yeniden inşasına da bir el atmalarını bekliyorum.
Bu halk iyilik yapıyor gözüküp asıl iyiliği kendine yapanları asla af etmez. Asıl iyilik kendinize değil, size iyilik yapanlara yaptığınız sürece yaşamınızı anlamlaştıracağınızı unutmayın.
Birkaç gün önce sağ olsun Muhtarlar Derneği Karşıyaka Şube Başkanımız Coşkun Zenginer’in aracılığı ile Karşıyaka Belediye Başkanımız Yıldız Ünsal’ı ziyaret ederek, hayırlı olsun dileğinde bulundum. Ve her zaman söylediğim “Doğduğum ve doyduğum kente hizmet edenlerin hizmetkarıyım” sözümü, Halkımın hizmetkarı olarak karşılıksız ve beklentisiz üzerime ne düşerse yapmaya hazır olduğumu da söyledim. Kendilerinin samimiyetine yürekten inandım. Yaşanılır bir kent için hepimizin birbirimize ihtiyacımız olduğu gerçeğini unutmamak lazım. Yaşanılır bir kent isteyen herkesin de elini taşın altına koyması lazım. Ben değil biz dediğimiz sürece başarıya ulaşırız.
Ne kapabilirim değil ne katabilirim diye düşünenlerden bir toplum oluşturursak sırtımız yere gelmeyecektir.
Sonsöz; Geçmişi değiştirmek istiyorsan, önce yeni bir gelecek hazırlamalısın.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!