80’li yıllardı. 12 Eylül faşist darbesinden tedirgin, ürkek ve iki insanın birbirinden korkan bir toplum oluşmuştu. İzmir- Batman arası otobüs ile yolculuk 36 saate yakın sürerdi. Öğrencilik yıllarında 302 Mercedesler ile “Gavurdağı” denilen Torosları geçerken “Sırat Köprüsü”’nden geçer gibiydik. Dipsiz uçurumlar… Otobüs maazallah bir kaysa, en büyük parçamız kulaklarımız kalırdı. Yollar virajlarla dolu. İki aracın zorlanarak geçtiği yollar… Rahmetle andığım Hacı Ziver Aşkın’ın öğrencilik yılarında çok iyiliklerini gördük. “Memleketimin çocukları okusun da” diye yol parası almazdı. İşte bu uzun ve de o kadar tehlikeli yolculuğun birinde bir yaşlı yolcu yanımdaki koltuğa bilet kesmişti. Epey kiloluydu. Koltuğumun yarısını da o işgal ediyordu. İyi huylu ve nur yüzlü ihtiyardan hiç sıkılmadım. Dahası konuşmaktan da korkmadım. “Nerde okuyorsun diye sormuştu” ‘İşletme Fakültesinde Personel Yönetimi okuyorum’ dedim. “İlmi okurken siyasetini de eksik etme” dedi. “Yoksa ilim tek başına bir şeye yaramaz.” Ne yazık ki ilmi öğrendim ama siyasetini öğrenemediğim için çok zorluklar yaşattılar. Yıllar önce o zorlu yolculuğu keyfe dönüştüren hikâye; İlmi Siyaset.
Delikanlının biri, dini ilimde en iyi eğitim alacağı yeri öğrenir ve gider eğitimini alır. İlminde bir eksiklik yoktur. Ancaaak siyasetini öğrenmemiştir. Evine dönerken Cuma namaz vakti yolunun üstündeki köyde cemaat ile namazımı kılayım der. Camiye girer. Cemaatin önündeki imam coşmuş, konuşuyor. Fakat imamın anlattıkları ile öğrendikleri örtüşmüyor. Delikanlı hemen atılır “ Hoca efendi, siz cemaati yanlış bilgilendiriyorsunuz” deyince, imamı köylülere karşı itibarı elden gidecek korkusu sarar. Cemaate “bu münafığa kim bir tokat atarsa cennete gider” söylemesi üzerine, öteden beri süre gelen hemen köşe dönmecilik istekleri o zamanda varmış ki cennetin biletine belleş kavuştuğunu sanan köylüler, delikanlıyı tekme tokat perişan ederler. Delikanlı ilim aldığı yere geri döner, olup biteni hocasına anlatır. Hocası “Evladım sen ilim öğrendin, siyasetini öğrenmedin ki. Sana biraz da siyaset öğretelim” diyerek genci bir süre daha eğitime alır. Delikanlının tek düşüncesi, köydekilere doğruyu anlatmak ve o imamdan intikam almaktır. Yola çıkar, dayak yediği köye namaza gider. Bakıyor imam yine bildiğini okuyor. Ayağa kalkıyor “Ey cemaat; imam efendi ne kadar güzel konuşuyor. Her kim ki bu zatın sakalından bir kıl koparırsa doğrudan cennette gider” demesi ile cemaat imamın sakalını, yetmiyor saçlarını da yoluyor. Ne de olsa kolaycılığı seven insanlarız ya. Bulmuşlar belleş cennetin biletini, onları kim durdurabilir ki? Delikanlı, imamı köyden uzaklaştırır. Köylüye öğrendiği doğruları anlatır. Köylüler, delikanlıyı ikna edip köyün imamı yapar. Acı da olsa Cennete gitmenin o kadar da kolay olmadığını öğrenen köylüler, delikanlının ilminden yaralanmanın keyfini yaşar.
Şimdilerde bazıları algı operasyonları yaparak, ilmi siyaset yaptığını sanıyor. Laf cambazlıkları ile yalanlarla kurdukları buzdan dünyanın, bir zaman sonra başlarında eriyeceklerini bile bile.
Bu zamanda da İsmet Paşa ya “asker kaçağı” diyenler gibi, “Ben ateistim ama Müslümanlığıma laf ettirmem” diyenler ile karşılaşır mıyız bilmem, ama çıkmaz da değil.
Hizmetin siyaseti olmaz. Hizmeti yapacaksınız sonra da çıkıp göğsünüzü gere gere ben yaptım deme hakkınız olacak. Yapmadıysanız, gerçekleştiremediğiniz vaatlerinizi haklı gerekçeleriniz ile halka anlatmalısınız.
Karşıyaka şanslı, başta Kaymakamımız Ali Rıza Çalışır, Başsavcımız Kazım Arapoğlu, Müftümüz İsa Gürler ve tüm ilçe kurum müdürlerimize, siyasi partilerimizin ilçe başkanlarına sahip olmakla çok şanslı. 31 Mart’ta da Belediye Başkanımızı en iyi şekilde seçeceğimize inanıyorum.
Sonsöz; “Yükseklere çıkarken her şeye iyi bak. Çünkü inerken onlarla tekrar karşılaşacaksın”
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!