Dostoyevski der ki “Sağlam çocuklar yetiştirmek, bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten daha kolaydır”
Olmayan bir davranışı öğretmek kolay, var olan bir davranışı değiştirmek oldukça zordur. Bence eğitim ailede başlar, okulda şekillenir. Üniversiteleri ise kültürün terbiye edildiği yer olarak görüyorum. Günümüzde öğretmenlerin işi çok zor. Çocuğun yaptığı her davranışı hoş görüp yetiştirilen öğrencilerle baş etmek, yürüyen ego yöneticilerle çalışmanın zorluğu tartışılmaz.
Bu ekonomik çöküntüde birçok mal ve hizmet için ‘Olmazsa da olur’, eğitim için ‘Olmazsa, olmaz’ diyorum.
Elleri öpülesi öğretmenlerimiz ise kendini yönetemeyen yöneticiler yüzünden motivasyonlarını kaybediyor. Egolu, kendini yetiştirememiş bir okul yöneticisini okul için pimi çekilmiş bir bomba olarak görüyorum. Okuldaki düzeni kafalarına göre kurmaya çalışırlarken öğretmenleri, öğrencileri içinden çıkılamaz bir duruma düşürebiliyorlar.
Neyse ki. Audrey Hepburn’un “Hayat bana ne yaşatırsa yaşatsın, karşıma ne kadar kötü insan çıkarsa çıksın, ne kadar canım acırsa acısın, şu üç şeyden asla vazgeçmeyeceğim. Kendim olmaktan, iyi olmaktan ve nefes aldığım her saniye için mutlu olmaya çalışmaktan...!” sözünü yaşam felsefesi kabul eden elleri öpülesi çooook öğretmenlerimiz ve eğitim yöneticilerimiz var.
İnternetten bilgiye ulaşmanın kolaylığından kütüphanelere uğranılmaz oldu. Ne yazık ki interneti de bilgi çöplüğüne çevirdiler. Çocuklarımız, gençlerimiz bilgiye ulaşmaya çalışırlarken kendilerini bir anda acımasızların açtığı korkunç bir ahlaksızlığın kuyusunda buluyor. Bu da okullarda, toplumda büyük sorunlar çıkarıyor.
Anayasanın 45. maddesi zorunlu eğitimin herkes için parasız olduğunu söyler. Okullara kayıt yapılırken okul aile birliği ile bağış pazarlığına girilmesi çok üzücü. Okula bağışın karşısında değilim. Değilim çünkü okulun temizlik, güvenlik sorunlarının çözümünde bakanlık kadro tahsisi yapmıyor. İŞ-KUR dan verilen kadroların yetersizliği malum. Bu durumda bağışın 5- 10 bine kadarı normal de 50-100 bin dayatılması bana etik gelmiyor. 50 – 100 bin TL alan yerlerin harcamalarının nereye yapıldığını da sorgulamak gerek. Lise ve bazı mahallerdeki ilk ve ortaokullarda verilen azıcık bağış parası ile eğitim- öğretim yılı boyunca sürdürülebiliyorken, bu yüksek kayıt bağışı alanlar nerelere harcıyor ona da bakmak lazım.
Kayıt döneminde padişahlığa soyunan okul müdürlerini, okulu yönettiklerini sanan okul aile birliklerinin gündem oluşturması bir eğitimci olarak beni çok rahatsız ediyor.
Neyse ki Millî Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin sınıf ve öğretmenleri merkezi sistemle atamaları öğretmen seçimi konusundaki sıkıntıları giderir. Velinin öğretmeni seçme şansını varken öğretmenin veliyi seçme şansının olmadığına kızıyordum. Yeni sistem bundan sonra belki velileri adres taşımaktan, okul müdürlerini öğretmen seçme derdindeki velilerden kurtarır.
Din kültürü, ahlak bilgisi dersi öğretmenleri varken okullarda ‘Adabımuaşeret’ kurallarının vaiz, imam hatip ve Kuran kursu öğreticileri tarafından verilmesinin konuşulmasını bile doğru bulmuyorum. Bu durum din kültürü, ahlak bilgisi öğretmenlerini üzer. Bence bu öğretmenleri yetiştiren İlahiyat fakülteleri gibi kurumları da üzer.
Okullarda kılık kıyafet serbestliğine başından beri karşıyım. Bana göre “Sınırsız özgürlük, özgürlük değildir.” Mayo ile çarşı pazarda dolaşmak, sevmediğin insanın kafasına sıkmak özgürlükse, ben o özgürlüğe karşıyım. Toplumun değer yargılarına saygı göstermek gerek. Gerici, yobaz düşünceye karşı olduğum gibi çıplaklığı özgürlük sayan düşünceye de karşıyım.
Okuldaki öğretmen ve eğitim yöneticileri öğrenciler için rol model olduğu tartışılmaz. Öğrenciler onların kılık kıyafetlerine, davranışlarına özenir, onları yaşama geçirmeye çalışır. Sakallı, şalvarlı, at kuyruklu, dövmeli erkek öğretmenlere, aşırı makyaj yapan, çocukların dikkatini dağıtan giysilerle okula giden bayan öğretmenlere de sınırlama getirilmeli. Kıyafet serbestisi yarın sarıkla, cübbe ile, şortla, terlikle, büstiyer crop ile ya devam ederse …
Öğrencilerin kılık kıyafet serbestliği de çocukların marka giyen öğrencilere özenmesi durumunda aile ekonomisini zorlar, ekonomik durumu iyi olmayan ailelerde ise çocuğun aile bağlarına zarar verir diye düşünüyorum.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin imzalı gönderilen genelgede, “öğretmen, yönetici ve okul çalışanlarının kıyafetlerinde öğrencilere rol model olmasına, öğretmenlik mesleğinin ve eğitim kurumlarında çalışmanın gerektirdiği tavır ve davranışların önemine hassasiyet gösterilecektir denildi. Bana da ‘inşallah buna uyulur’ demek kalır.
Öğretmenlik yaptığım sürece “Öğrenmeyen öğrenci yoktur, öğretemeyen öğretmen vardır” derdim. Şimdi ‘Allah öğretmenlere sabır ve kuvvet versin’ diyorum.
Sonuç olarak unutmayalım ki iyi yetiştirilmeyen doktorun hastası ölüme, mühendisin inşaatı çökmeye … mahkumdur.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!