Ağustos ayı, çok sıcak olduğu kadar hareketliydi de. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra CHP, Ak Parti’de beklenilen, birilerinin kendini daha iyi göstermek için başkasını kötüleme duygularının, sıcakların beyinlerde buharlaştırması ile görünür hale gelmesi…
Seçimleri seçime dört elle sarılan, iyi örgütlenen, deniz keyfinden, eğlencesinden fedakârlık edenler, kısır çekişmelere girmeyenler, seçim sonrasın da seçmeninin yanında olanlar kazanır.
Gazeteci olarak bizler, belediye başkanlarına, milletvekillerine, kurum yöneticilerine genelde basın danışmanları veya yönetici asistanları (sekreterler) aracılığı ile görüşmeye çalışırız. Günlerce aramalarıma karşı telefonunu açmayan, maillere cevap vermeyen danışmanların tutumlarını tabi ki ulaşmak istediklerime sayarım. Halka bilgi ulaştırma görevi üstlenenler olarak ulaşamadığımıza, vatandaşın asla ulaşamayacağını düşünürüm. Bu yönetici ve politikacılar ile görüşememizin nedeni de budur. Ayırım yaptığımızdan değil. “İtimat kontrole mani değil” sözünü düşünüp ara da güvendiklerini yoklasınlar. 20 yıl güven veren bir insanın, çıkarı bittiğinde nasıl alçaldığına tanık olanlardanım. Göklere çıkardığınız insanın tepeden nasıl baktığına da en çok politikacılarda gördüm.
CHP de seçim sonrası çekişmeler beklenendi. Ak Parti’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başbakan olmaması için (Milletvekili olmadığı için bakan olabilir, başbakan olamazdı) neredeyse “paralel yapı” ya katkı sağlayan biri gibi göstermeye çalışanlar oldu. Aziz Kocaoğlu ve Binali Yıldırım’ı çok sevip saydığımı herkes bilir. Spekülasyonlar üzerine Binali Yıldırım bir basın toplantısı düzenledi. Ertesi günkü basın toplantısını izlemek için evde ekranlara kilitlendim. Bana göre Yıldırım kırgındı. Abdullah Gül ve Eşi’nin de kırgınlıklarını dinledik. Yıldırım’ın kırgınlığı Başbakan olmadığı için değildi. Başbakan olmasını çok isterdim. Büyük olasılıkla Cumhurbaşkanlığında görev alacak. O bir hizmet adamı. Marmaray, üçüncü köprü, hızlı tren, Yavuz Selim Köprüsü, üçüncü havalimanı ve akıllı yollar, bilişim yollarının onun döneminde yapılması onun yüreklerde yer edinmesini sağlamıştı. O göz önünde değil, yüreklerde yar almayı sever.
Mart ayında çıkarılan bir yasa ile okul müdürleri 100 puan üzerinden değerlendirmeye tabi tutuldu. 75 puan ve üzeri alan müdürler, okullarında kalabilecekleri gibi başka okul veya kurumda görev isteğinde bulunabilecekler. Müdür değerlendirmeleri süreci bana göre uzun oldu. Bu uzun süreçte tüm Türkiye’de olduğu gibi Karşıyaka’da da okul müdürleri diken üstünde çalıştılar. Ülkesine hizmeti ilke edinenler günü bekledi, meşin koltuğu sevenler her yolu denedi.
Çok çalışkan bildiğim birkaç müdürün görevden alınmalarına çok üzüldüm. Makamını babasının çiftliği gibi görenlerin, kendini beğenmişlerin görevden alınmalarına katkı sağladığı için de bu yasayı beğendim. Değerlendirme adil yapılmışsa sorun yok. Bu da vicdanlarda kalır.
Dostluk kadar güzel bir şey yok. Bu ağustos sıcağında Marmara Deniz’inin kıyısında Yeniköy’de Orhan’ın teknesinde Balıkçı Apo’nun yakalayıp ızgarada pişirdiği balıkları rakı eşliğinde Kadir ve Muharrem dostlarımla yerken, Şenay Hocam bize eşlik etti, dostluğu konuştuk.
Çocukluk arkadaşım Zeki Baltaş ile Uludağ’a gittik. Yolda kuzu çevirme yedik. Bizim Yakup Işık ( Kozluk’tan dost) Sarıbelen’de bir çadır kurmuştu. Taştan yaptığımız ocakta çömlekte güveç yaptık. Yakup’un misafirleri de v ardı. Çok sevdiğim Zeki’nin babası ve annesini de orada görmek çok güzeldi.
Bunaltıcı sıcağa rağmen dostluğun buharlaşıp uçmadığını gördüm.
Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır. (Konfüçyüs)
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!