Adamın büyük ve küçükbaş sürüleri olmasına rağmen cimriliğinden birini kesip etini yemez. Yemediği gibi çoluk çocuğuna da yedirmez. Komşusu ise evin bahçesinde sık sık mangal yapar, keyfine bakar. Bir gün her zaman mangal kokusunu alan adama ve çocuklarına mangal yapmak için komşusunun bir kuzusunu alır, keser ve onları yemeğe davet eder. Çocuklar eti görünce bayram eder. Adamın ilk aldığı lokma boğazında kalır. Bağırır, “Sırtıma vurun, sırtıma, bu mal benim, boğazımdan geçmiyor” diye feryat eder. Evet, o mal onundu ve cimriliğinden malı boğazından geçmiyordu.
Oldum olası cimrinin yemeği mideme dokunmuştur. Yemekten sonra ya mide ağrısı ya da tansiyon sorunu yaşamışımdır. Onun içinde cimrinin ikramını kabul etmem. Cimrinin ölümünden sonra miras bölüşümünde mirasçılar birbirine girer. Adamın genetik mirasını bıraktığı mirasçıları, dua yerine beddua ederler.
Parayı tanrılaştıranların yüreğinde insan sevgisini barındırabileceklerini düşünemiyorum. Hatta bunlar toplum için büyük tehlike oluşturur. Bazı insanlar para kazanmak için sağlığını harcar, sonra kaybettikleri sağlığını kazanmak için bütün parasını harcar ama, iş işten geçmiş olur. Cimrilik bazı insanlarda genetik bir miras olarak kalsa da iyi bir eğitimin bunu gidermenin tek çaresi olduğunu düşünüyorum.
Çoğu zaman “Aptallarla tartışma, nankörlerle görüşme, cimrilerle oturma” mesajını sosyal medya hesaplarımda paylaşırım.
Her alanda eğitimin şart olduğunu altını çizerek yazıyorum. Hatta eğitenlerin eğitilmesinden başlanılmasını da. Bu günlerde ki durum ne yazık ki bunu gösteriyor.
Mustafa Kemal Atatürk “Eğitimde feda edilecek tek bir fert dahi yoktur” derken, Aristoteles “Eğitim, refah anında bir süs, felaket sırasında bir sığınaktır”demiş.
Eğitim için biz ne yapıyoruz? Öncelikle “Eğitenlerin ihtiyaçlarının ne kadarını karşılıyoruz?” diye sorgulamamız, eğitim sistemimizi bir düzene koymamız lazım. Her iktidar döneminde eğitim sisteminde yapılan değişiklikler, biçilen gömlekler bize ya dar geliyor ya da geniş. Bir türlü Finlandiya gibi küçük bir ülkenin tek gelirinin eğitime dayalı olduğunu göremedik.
Çok değil 3 yıl önce Milli Eğitim Bakanı “Gayemiz sınavsız liselere geçişi sağlayabilmek” diyerek TEOG kaldırıldı, yerine Liselere Geçiş Sistemi (LGS) getirildi.
Bu sistemle öğrencilerin büyük çoğunluğu, yani yaklaşık yüzde 90’ı sınavsız bir şekilde tercih ettikleri okullara yerleştiriliyor. Belirlenen bazı okullara ise sadece merkezi sınav puanı ile yerleştirme yapılıyor. Bu da LGS yi zorunlu olmaktan çıkarıyor. LGS kontenjan kapsamındaki okulları hedefleyen öğrencilerin girmesi gereken bir sınav olmuş oluyor.
Büyük çoğunluğunun gideceği okullara coğrafi konum ve başarı dereceleri dikkate alınarak öğrenci alınıyor. Bu da notları şişirilen öğrencilerin kayıt olacakları okulun başarı oranını düşüreceği gibi o yeterlilikte olmayan öğrenciyi eğitim süreci boyunca çok zorluyor. Burada hak edilmeyen notların verilmesi, var olan ve pandemi ile birlikte eğitimde fırsat eşitsizliği makasının oldukça açılması gibi sorunlar yerleşme adaletsizliğini gündeme getiriyor.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın pandemi boyunca gösterdiği mücadeleyi her zaman takdir etmişimdir. Son yapılan aşılama hamlesi ile dünyada kendinden söz ettiren ülke konumuna getirilmesi gurur verici.
Sayın Bakanı ve tüm sağlık emekçilerini yürekten kutluyorum. Onların özverili çalışmalarını asla ve asla unutmayacağım.
SONSÖZ: “Bir insana yeni bir şey öğretemezsiniz, siz ona yalnız kendi içinde bir şeyler keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.” Galileo Galilei
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!