Bilgi sahibi olmayı, bilgiyi paylaşmayı toplumların kültürel yaşamlarında çok önemserim. Öğretmenlik yıllarımda öğrencilerime her zaman şunu söylerdim. ‘Saygılı insan dinler, dinleyen anlar, anlayan öğrenir, öğrenen öğretir’
Öğretmenin öğrencilere kendini sevdirmenin eğitim- öğretimde çok önemli olduğunu öğretmenlerimden öğrenmiştim. Sevdiğimiz öğretmeni can kulağı ile dinlerdik. Anlayamadıklarımızı sorardık. Hiç erinmeden sorularımızı cevaplarlardı. Sorulan sorulara aptal mısın, geri zekalı diye tersleyen öğretmenleri sevmezdik. Mardin’in sınır köylerinden Tılsakan’da ilk öğretmenliğe başladığımda çocukların hali perişandı. Yoksulluğun en acımasızlığına direnip öğretmen olan biri olarak o çocukları anlamam zor olmadı. Onların sevgiye, ailelerinin de bilgiye ihtiyacı olduklarını anladım. Sevgiyi esirgemedim ama velilerine bilgi verecek kapasitede değildim.
Köyün toprakları taş yağmışçasına taşlarla kaplıydı. Su yoktu. Kuyuda biriken (kurtlu) sulardan içerdik. O zaman Köy Enstitülerini kapatan zihniyete lanet ettim. Köy Enstitütülü bir öğretmen oradaki taşları toplatır, ekim yaptırırdı.
1948 yılına kadar toplam 21 Köy Enstitüsü açılmıştı. İlkokulu bitiren çocuklar sınavla Köy Enstitülerine alınır ve karma eğitim uygulanırdı. Toplam beş yıl süren öğretim zamanının yarısı kültür derslerine, dörtte biri tarım dersleri ve çalışmalarına, dörtte biri de sanat ya da teknik derslere ve çalışmalara ayrılmıştı.
1946 seçimlerinden hemen sonra, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç görevinden ayrıldı. Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren, Yüksek Köy Enstitüsü bölümü 27 Kasım 1947'de, eğitmen kursları ise 28 Haziran 1948'de kapatıldı. Tarım ve aydınlanma süreci tekledi. Son zamanlarda beton yığınlarına teslim edilen tarım arazileri, köylünün kente göçü … tarımdaki yanlış politikalar bizi dışa bağlı hale getirdi.
Eğitim- öğretimde defalarca hazırlanan kalkınma planları hedeflenen başarıya ulaşamayınca da cehalet, kendini beğenmişlik, bilgisi olmayıp fikri olanların sayısı arttı. İnternet ile birlikte bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama internet psikopatlar, bilgisi olmayıp fikri olanlar tarafından bilgi çöplüğüne çevrildi. Ahlaksızlık, dolandırıcılık başını almış gidiyor. Telefon dolandırıcılığına önlem alınamıyor zaten.
Yollar, barajlar yapılsın diye icat edilen dinamiti insanlar birbirini öldürmek için kullandıkları gibi teknolojiyi de acımasızca insanların mutsuzluğu için kullanıyorlar.
Bu devirde bilmediği konuda ahkâm kesenlerin sayısının artışı ürkütücü boyutlarda. Ve bu da insanı, toplumu fena halde sıkıntıya sokuyor. Nedense bazı insanlara “bilmiyorum” demek zor geliyor. Adama sorarsınız “Karşıyaka iskelesi nerede?” “İskele, iskele…” ve bilmediği halde tarif eder. Yanlış yere yönlendirir. Madem bilmiyorsun, bilmiyorum de kardeşim. İki saat düşüneceğine yanlış yönlendireceğine… 64 yaşındayım. Her alanda bilgiye açlığımı gizlemiyorum. Şimdilerde bilenlerden, çocuklarımdan, öğrencilerimden yeni bir şeyler öğrenmenin keyfini yaşıyorum.
Bilmişlik ve kendini beğenmişlik üzerine duyduğum iki hikâyeyi eksiği fazlası olabilir. Yazmak istedim. Beğeneceğinizi umuyorum.
Adam komşusunda yediği yaprak sarmasını çok beğenir.
Hanımına “Onun gibi yaprak sarması yapamıyorsun. Gidip öğrenir misin” der. Hanımı “Ben de yapıyorum ama benimkini beğenmiyorsun” der. Adam “Gidip nasıl yaptığını öğrenir misin?” diye ricada bulunur.
Kadın komşuya gider sorar.
-Yaprakları kaynatacaksın.
-Biliyorum.
-İçini şöyle hazırlayacaksın.
-Biliyorum. …
- Tencerenin altına yaprakları dizdikten sonra sardıklarını yerleştireceksin….
-Biliyorum.
Komşu kadın kendi kendine “madem biliyorsun neden bana geldin” diye söylenirken bu bilgiç, kendini beğenmişe bir ders vermek ister.
-En son tencerenin üstüne kapak olarak bir tezek koyacaksın. Pişireceksin.” der.
Kadın evine gider komşunun dediklerini yapar.
Akşam eşine güzel bir sofra hazırlamanın telaşına girer.
Yaprak sarmasının sofraya gelmesi ile adam;
“Komşuya da ben biliyorum, yapıyorum dedin durdun değil mi? O da madem biliyorsun o zaman b….k ye dedi sana” diyerek sofradan kalkar.
Bilmişlere, kendini beğenmişlere tencereye kapak diye tezek koydurturlar…
Kendimi bildim bileli “Ben biliyorum” diyenlere bir şey öğretmedim. Hiç de kendimi yormadım.
Ya siz, ben biliyorum diyenlere öğretir misiniz? Kendini beğenmişleri yüceltir misiniz?
******
Adam koyun sürüsünü otlatan çobana yaklaşır.
-Sürüde kaç koyunun olduğunu söylesem bana bir koyun verir misin?
-Doğru bilirsen evet
Adam elindeki teknoloji harikası aleti ile uyduya, oradan bir yerlere bağlanır sürünün fotoğrafını çeker sayar koyunları.
-1562 tane
-Doğru bildin
- Ver o zaman koyunumu
- Al der
-Bak teknoloji ne kadar ilerlemiş. Bunu kullanmayı bildiğim için bir koyun kazandım.
- Bilmesine bildin de sana verdiğim koyun değil, köpeğimdi. Sen onu bilemedin.
İşte böyle bir zamanda yaşıyoruz.
Allah sizlere sağlık versin, iyi insanlarla karşılaştırsın.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!