Dünyada ve ülkemizde olaylar yine çok yoğun. Her gün öyle kötü, öyle üzücü ve kahredici olaylar oluyor ki, neyle ilgileneceğimizi şaşırdık, Salgından kurtuluyoruz galiba derken, ciddi bir ekonomik kriz başladı. Herkes perişan. Bir taraftan da Ukrayna’da başlayan savaş tüm insanlığı etkiler hale geldi. Çok vahim. Kartlar yeniden karılıyor. Dünya yeniden paylaşılıyor. Barış derken, silahlanma yarışı daha hızlandı. En çok silahlanan ülke yüzde 37 ile ABD ve ardından yüzde 20 ile Rusya. Şaşırmadık. Ülkemizde de gündem çok yoğun, sorunlar çözülemiyor, tersine daha da artıyor. Yoksulluk, yoksunluk, yolsuzluk, yasaklar, yalanlar. Nereye gidiyoruz? Biraz akıl, biraz vicdan ve yaşamak için, gelecek için, biraz umut lütfen.
Fırtınalı havalarda, dışarıdan içeri nasıl kaçıyorsak, dünyadaki ve ülkedeki fırtınadan da uzaklaşıp, yaşadığım kente, onun konularına sığındım bugün. Kentimi daha yaşanası hale getirebilmek için yapılan araştırmalar, oluşturulan fikirler üzerinde yoğunlaşmak istedim.
İzmir’imiz; bilindiği gibi, Akdeniz Havzası’nda önemli bir lojistik merkez ve liman kenti. Kaliteli yaşam kenti imajı var hep. Avrupa pazarlarına yakınlık ve ihracat-ithalat potansiyeli bulunmakta, bereketli havzaları mevcut. Tarihsel derinliği, zenginliği ve kutsal antik kentlerle çevrili olması da ayrıca bir değer. “Bölge Kent” potansiyeli yüksek. Yükselen kültürel ve sanatsal değerleri var ve ayrıca üniversiteler kenti. Yenilenebilir enerji potansiyeli yüksek ve sağlık sektörünün gelişmesi hızla artmakta. Gelecekte de bilgi, teknoloji, tasarım ve yenilik temaları, bölgesel ekonominin en önemli dinamikleri olma yolunda. Öğrenci potansiyelini ve bölgesel cazibesini kullanarak sonuçta, inovasyon, turizm, sağlık, tarım ve tasarım sektörlerini, gelişim temaları olarak belirlemiş durumda. Bölgesel ekonomik dayanıklılığı artırmak için, İzmir ile çevre kentler arasında koalisyonlar yapılarak ürün, kaynak, hizmet, altyapı, işgücü paylaşımı da sağlanabilir. Ege Bölgesi’nde geniş bir hinterlanda sahip olan İzmir; Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes havzalarının bereketi ile ve Manisa, Aydın, Denizli, Muğla, Afyon, Kütahya, Uşak kentleri ile bir “Bölge Kent”tir. Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’na ve antik çağın metropollerinden Efes, Bergama gibi önemli kentlere ev sahipliği yapmıştır. Antik çağın en önemli destanları “İlyada ve Odesa”nın yazarı Homeros, diyalektik felsefenin kurucusu Heraklit gibi önemli insanları yetiştirmiştir. Sürdürülebilir enerji açısından, geleceğe dönük önemli bir potansiyele sahip olan kentimizde güneş, rüzgâr, jeotermal ve biyogazdan enerji üretimi konularına daha çok yatırım yapılmasının arttırılması ve üniversitelerin sanayi sektörleri ile yaratıcı iş birliği içine daha fazla girmesi gerekmektedir. Çok önemli hale gelen sürdürülebilir tarım ve bilişim temaları ön plana alınmalıdır. Türkiye ortalamasından daha yüksek bir nüfus yoğunluğuna sahip olan ve göç alan İzmir’de, her kesimden insanın kaliteli konutlara erişiminin kolaylaştırılması ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik çalışmalar artmalıdır. Kent - kır - kıyı dengesinin sağlanması İzmir’in yaşam kalitesini artıracak, ekonomik çeşitliliği sağlayacaktır. Eko-turizm, doğa turizmi, köy pansiyonculuğu, otantik ve katma değeri yüksek el sanatları, yerel ürünler gibi ekonomik faaliyetler de daha çok desteklenmelidir.
Kentimizde yapılmış olumlu işler ve yapılması gerekenler, dilek ve temenniler böyle sürer gider. Bu bilgileri zaten çoğumuz biliyoruz ama bana yinelemek iyi geliyor, umutlandırıyor insanı. Yetmez tabii ki! Kentimin daha mutlu olması yetmez! Dünyayı düzeltmeye de gücümüz yetmez! Ama ülkemin daha mutlu ve huzurlu olması mümkün. Önümüzde büyük bir kavşak var. İnsanların hayatını, kavşaklarda seçtiği yollar oluşturur genelde. Bizler bu kavşakta; aciz bir üçüncü dünya ülkesi olmayı mı seçeceğiz hep birlikte? Yoksa çağdaş, demokratik değerler doğrultusunda ilerleyen, laik, demokratik Cumhuriyet yoluna mı gireceğiz?
“Olmak ya da olmamak” İşte esas mesele bu.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!