Hayatımızın bu döneminde çıkarttığımız ders; hayatımızın ne kadar kırılgan olduğu. Beklemediğimiz bir anda bir filmin içine düştük sanki. Bir süre daha bu film sürecek gibi. Ne yapmalıyız? Sevdiklerimizle birlikte, en yakınımızdakilerle, yakında uzakta olan dostlarımızla, arkadaşlarımızla ilişkiyi kesmeden olabildiğince stresten uzak, huzurlu anlar geçirmek ve hayatımızın bundan sonraki amacını belirlemeye çalışmak en faydalısı gibi görünüyor.
Bir amacı olan insanlar vücutlarına, zihinlerine, ruhlarına iyi bakabiliyorlarmış. Bu salgından sonra da her şey kusursuz olmayacak. Hepimiz bunu çok iyi biliyoruz. Karşımıza çıkan dalgalarla tek tek mücadele etmeye yine devam edeceğiz.
Bir amacınızın olması, sizi her gün motive edecek, enerjik ve daha keyifli hissetmenizi sağlayacak, diyor uzmanlar. Geleceğimizi, “şimdi” yaptıklarımızın toplamı belirliyor. Geleceği güzelleştirmek, iyileştirmek için eğer şimdi bir şey yapmıyorsak, kendi yaşamımızın pasif aktörlerine dönüştüğümüzü göreceğiz, demek ki.
En iyisi; bir amaç edinin ve sağlıklı iletişime elden geldiğince devam edin. İyi iletişim, depresyona karşı en iyi mücadeledir, deniyor. Oğuz Atay “Tutunamayanlar” isimli romanında, insanlar arasında kurulmuş sağlıklı bir ilişkiyi ‘cennet’ olarak niteler. Gerçekten de farkımızı fark eden, bizi anlayan, dinleyen bir dostumuz varsa, cennette gibi hissederiz.
Bu noktada; ‘tutarlı bir ilişki nasıl kurulur’, ‘kaç kişiyi bu çembere katabiliriz’ , ‘bunu sağlıklı sürdürebilmenin koşulları nedir’ gibi sorular oluşabilir.
“Herkese Bilim Teknoloji” dergisinin geçen sayılarından birinde, Prof. Robin Dunbar ( ki kendisine ‘arkadaşlık ve dostluk uzmanı’ denebilir ) isimli psikolog, insanların 150’den fazla kişiyle anlamlı ilişkiler kuramayacağını söylüyor.
İnsanlar sosyal bir tür, ama ilişkileri dengede tutmak o kadar kolay değil. Tabii ki, burada sosyal ağlarımıza sık sık kattıklarımız kastedilmiyor, ilişkiyi sürdürebilmekten bahsediliyor. Sosyal dünyamız; önce ailemiz, sonra dostlarımız, arkadaşlarımız olarak genişliyor. Duygusal yakınlıklara göre bu 150 kişi katmanlara ayrılıyor. En yakında yaklaşık 5 kişilik destek grubu ailemiz, sonra daha çok sempati duyduğumuz 15 kişilik bir grup akraba, yakın dost vb. Sonra da ilişkide olunan 50 kişi kadar bir grup ve diğerleri, arkadaşlar. Toplamda 150 kişi, en fazla.
Sosyal ilişkilerimize günümüzün kadarını ayırabiliyormuşuz ve gün içinde uyanık kaldığımız süre göz önüne alınırsa, bu, 3,5 saat oluyor. Yaşantımız boyunca arkadaşlar ediniyoruz. Bir kısmı kalıcı oluyor, bir kısmı bitiyor. Arkadaşlarımızı seçerken kendimize yakın insanları daha çok seçtiğimiz sonucu çıkmış. Aynı dil, yakın sosyal çevre, yakın eğitim düzeyi, ahlak, din ve siyasi düşüncelerde benzerlik, hobi ve meraklar ve de espri anlayışının yakınlığı bile önemli. Aslında kırılgan bir ilişki şekli, arkadaşlık ilişkisi. Zaman ve emek yatırımı gerekiyor. Canlı tutmak istiyorsak eğer; teması kesmemek, duygusal destek sağlamak, önemli şeyleri paylaşmak, yardıma koşmak, mutlu etmeye çalışmak önemli oluyor. Arkadaşlıkların pek azı zaman ve uzaklık sınavından başarıyla geçebiliyor. Arkadaşlıkta kadınlar, daha çok konuşarak paylaşmayı, erkekler ise aynı etkinlikte bulunmayı önemsiyorlar.
Arkadaşlığın eğlenmek, vakit geçirmek değil, esasen zihinsel ve fiziksel sağlığımız için çok değerli olduğu biliniyor. Arkadaşlığı oluşturmak ve sürdürmek ise tutarlı ve esnek olmayı gerektiriyor. Zor bir süreçten geçiyoruz, sıkıldık, yorgunuz ruhen ama hayat problemlerle başa çıkma sanatı, aslında. Doğal olan bu. Bu gerçekliği kabul etmekle başlayalım önce. Kendimize, bedenimize, ruhumuza, ilişkilerimize iyi bakarak yaşamımızı sürdürelim, hayatımıza bir anlam katmaya çalışalım, amacımızla bağlantılı olmaya devam edelim ve sevdiğimiz, bizi seven kaç kişilik bir çemberimiz varsa onları da korumaya çalışalım.
Buna da şimdi başlayalım, daha geç olmadan.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!